16 Aralık 2022 Cuma

Her taş parçacığı heyelanın bir parçasıdır

Hayattaki alışkanlıklarımız bizi sorularımızı sadece belirli şekillerde sormaya itiyor. Çoğu zaman farkında bile değiliz ama soruları sorarken almak istediğimiz cevabı da sorunun içine katıyoruz. Bazen bunu fark etmemiz gayet kolay oluyor, mesela “akşam erken gelirsin değil mi?” sorusu “evet, gelirim” cevabı için sorulmuş bir sorudur. Sonuna eklediğimiz bu “değil mi?” hep bizim beklentimizi gösterdiği için ayırt etmesi nispeten kolaydır. Ama bazı zamanlar bunu yaptığımızı kendimiz bile ayırt edemiyoruz.

Gündemimizdeki soru: “İklim krizini önlemek için ben kendi başıma ne yapabilirim ki?” ya da “iklim krizini önlemek için sadece benim yaptıklarım ne kadar yeterli olur?” Burada aslında hiç çaktırmadan “evet canım, senin kendi başına yaptıkların kesinlikle yeterli değil, onun için senin vicdanın rahat olsun ve bildiğin gibi hayatına devam et çünkü esas suçlu başkaları, büyük şirketler ve devletler” cevabını istiyor bilinçaltımız.

Şimdi size kritik sistemleri anlatayım: Bu yazıyı yağmurlu bir İstanbul sabahında yazıyorum. Yağmurdan dolayı trafik bir keşmekeş içerisinde. Aslında trafiğin arapsaçına dönmesi önemli bir kesimin araç kullanmaya yağmur yokmuş gibi devam etmesinden kaynaklanıyor. Sonra bu arkadaşlardan sadece bir tanesi önündeki aracın tamponuna dokunuyor ve arkasındaki tüm trafik kilit oluyor. Oysa her sürücü, “hava kötü, yer ıslak, fren mesafesi uzar, ben hızımı azıcık azaltayım” diyecek olsa akışına devam edecek olan trafik bizlerin bildiğimiz gibi davranmamızla birden kilit oluyor.

Bu tür sistemlere kritik sistemler diyoruz. Yani, bir noktaya kadar tamamen normal davranan bir sisteme ufak bir dürtü (tetikleyici gibi bir şey demek istiyorsunuz sanırım. Dürtü sözcüğü buraya olmuyor) veriyoruz ve sistem bambaşka bir yapıya bürünüyor. İşin kötüsü, gerçekten ciddi anlamda ölçümler yapmıyorsanız hangi ufak dürtünün sistemi değişiklik noktasına ittiğini bilemiyorsunuz. Mesela yağmurlu havadaki bir yamacı düşünün. Bir noktaya kadar yağmur yağar, yağar ve bir an gelir ki o yamaç suyun ve toprağın ağırlığını taşıyamaz ve kaymaya başlar. Şimdi “bu yamacın kaymasına o son damla neden oldu” diyemezsiniz, tüm damlaların zaman içerisinde düşmesi ortak bir etki yaptı, ama “o son damla düşmeseydi belki de toprak kaymayacaktı” demek her zaman mümkün çünkü o son damlanın hangi damla olduğunu asla bilemeyiz.

Benzer şekilde, herhangi bir iklim felaketini herhangi bir eyleme doğrudan bağlayamıyoruz. “Ben bugün arka odanın ışığını söndürmeden salona geldim, bir felakete yol açmış mıyımdır?” diye soranımız olduğunu düşünmüyorum. Ama soruyu o şekilde düzenleyecek olsak cevap çok daha değişik olabilir. Yani “benim gelirken arka odanın ışığını söndürmem neye yarar” demektense “benim gelirken arka odanın ışığını söndürmem belki de o son damlanın düşmesini engelledi” demek bizi çok daha doğru yönlendirebilir.

Heyelan başladığı zaman taş parçacıklarının söz hakkı kalmaz ama her heyelan bir taş parçacığı ile başlar, önemli olan attığımız her adımda heyelanı başlatacak olan o taş parçacığı olabileceğimizi düşünerek yanlış adımlar atmaktan sakınmaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder