19 Aralık 2022 Pazartesi

Döngüsel kullanım örnekleri

Döngüselliğin mantığını anlamak çok zor değil. Ürünleri olabildiğince uzun süre kullanacağız, bizim kullanma süremiz sonuna yaklaştığında yenileyerek bu süreyi uzatacağız, artık kullanmak istemiyorsak bir başkasına vereceğiz, kullanma süresinin sonuna geldiğinde başka bir amaç için kullanılmak üzere değişiklik yapacağız, en sonda hiçbir şekilde kullanılamıyorsa da geri dönüştüreceğiz. Bunları anladık ve kabul ettik. Bir gömlek ya da naylon çorap için buna benzer sistemlerin kullanılabildiğini uzunca bir süredir biliyoruz ve büyüklerimizden de gördük. Ama hayat, gömlek ve naylon çoraplardan ibaret değil. Modern yaşamda döngüselliğin işlerlik kazanması için tasarımın öneminden bahsettik. Şimdi sıra bu konuda bugün günlük hayatta kullanamıyor olsak da yakın gelecekte kullanılır hale gelecek örneklerde.

İlk örneğimiz döngüselliğe en uzak olarak düşünebileceğimiz inşaat sektöründen olacak. Doğadan elde ettiğimiz tüm maddelerin neredeyse yarısı inşaat sektöründe kullanılıyor. Tarlalardan aldığımız buğdaya kıyasla, taş ocaklarından çıkarttığımız taş ve kumun ağırlığının ne kadar fazla olduğunu kolayca kavrayabilirsiniz. Bu hızla devam edecek olursak 2060 yılına gelindiğinde tüm dünyada neredeyse bir İstanbul kadar yapı her ay üretiliyor olacak. Ürettiğimiz bunca yapı kullanılan malzemenin yanı sıra saldığımız sera gazlarının da önemli bir kısmını oluşturuyor. Sadece çimento üretimi bile sera gazı salımlarımızın %8’ini kapsıyor. İnşaat sırasındaki sistemik hatalarımızdan dolayı kullanılan malzemenin yaklaşık %15’i boşa harcanıyor. Ürettiğimiz bu binaları yıkmak istediğimizde belki kapı ve pencereler işimize yarıyor olabilir ama geri kalan malzemenin önemli bir kısmı denizi ya da havalimanı gibi büyük alanları doldurup düzleştirmekte kullanılıyor sadece, yani kısaca, boşa gidiyor. İnsanlık olarak çevreye verdiğimiz zararı azaltabilmemiz için özellikle inşaat sektöründe neler yaptığımızı baştan değerlendirmemiz gerekiyor.

Öncelikle ürettiğimiz yapıların kısa sürede yıkılıp yerlerine yenilerinin yapılmayacak şekilde üretilmesi gerekiyor. Çoğu Batı Avrupa ülkesini ziyaret ettiğimizde kişilerin hala dedelerinin doğmuş olduğu evlerde yaşadıklarını görüp şaşırıyoruz. Ama bu bize doğru tasarım yöntemlerinin yeni bir uygulama değil yüzyıllardır kullanılmakta olduğunu göstermeli. Bunu içimize güzelce sindirmekte fayda var. Döngüsel yapı tasarımı için Amerika’yı baştan keşfetmek gerekmiyor. Ayrıca bugün ne derece sağlam ve sağlıklı binaları doğru biçimde tasarlarsak gelecekte de o binaları yıkıp baştan yapma ihtiyacımız azalır. Dolayısıyla binaların da yıkılıp yeniden yapılmak için değil sökülüp yapılmak için tasarlanmaları gerekiyor.

Yapıların söküm için tasarımı, binaların kasıtlı olarak malzemenin geri kazanım ve kullanım ömrü sonunda tekrar kullanım için tasarlandığı bir felsefedir. Şu anda binalar kullanım ömürlerinin sonunda sıfır değere sahip olmakla kalmıyor, binayı yıkıp ve atıkları bertaraf etmek de pahalıya mal oluyor. Bunun yerine, yapıları söküm için tasarladığımızda, inşa edeceğimiz binalarda yeni üretilmiş malzemeler yerine kolayca ayrılabilen ve tekrar kullanılabilen Lego mantığıyla üretilmiş değerli malzeme stoklarını kullanma özgürlüğüne sahip oluruz. Bu şekilde yapılan bir inşaat, yapılarla ilişkili muazzam miktardaki karbon salımını ortadan kaldırmamıza yardımcı olur. Aslında söküm için tasarlanmış ideal yıkılabilir bina bir Lego yapısına çok benzer, bu yüzden tıpkı bir Lego gibi sökülüp takılabilen modüler bağlantılar, sağlam ve yeniden kullanılabilir malzemeler olan bileşenlerle tasarlanır. Çıkarılması zor olabilecek herhangi bir boya veya kaplama malzemesi de kullanılmaz. Bu tür bir tasarımın avantajı duvarların, kolonların, kirişlerin ve eskimesi beklenmeyen türlü malzemenin aynı Lego gibi defalarca ve değişik kombinasyonlarda kullanılabilmesidir. Ama önemli dezavantajı da aynı Lego parçalarında olduğu gibi aklınıza esen şeyleri yapmakta zorlanmanızdır. Evet, bu artistik açıdan önemli bir kısıt olabilir ama unutmayın, Lego’ları kullanarak neredeyse her şeyin minyatürünü yapmak mümkün. Sadece aklımızı bu tür tasarımlara hazır hale getirmek zorundayız.

Elbette bunları okurken aklınızdan “bizim memlekette binalar zor ayakta duruyor, bir de bu binaları sökülüp takılır parçalardan yapacak olsak bir depremde ayakta bina kalmaz” düşüncesi geçiyordur. Bu noktada bizim binaları Uzakdoğu’dan gelen ucuz oyuncaklara, söküm için tasarlanmış binaları da Lego’dan yapılmış küplere benzetmekte fayda var. İsterseniz o ucuz oyuncakları birkaç karış yukarıdan yere bırakmayı deneyin. Kolayca parçalanabilirler, ama parçaları sağlam ve bağlantıları kuvvetli oyuncaklar ise uzun süre kullanılır. Kendi çocukluğunuzu düşünün, belki evde hala duran Lego parçaları vardır. Hem Lego parçalarının hem de Lego ile yapı mantığının bunca senedir hala kullanılır olmasının arkasında da önemli bir sebep var. Hem parçalar sağlam hem de oluşturdukları yapılar kolayca bozulmuyor. İşte döngüsel inşaat süreçleri de böylesi bir tasarıma sahip olabilirler.

İkinci bir örnek olarak gelecekteki bir sistemi değil, günümüzde çalışan bir sistemi anlatacağız: Fairphone. Hollanda menşeli bu firma cep telefonu üretiyor, yalnız diğer markalardan bir farkla, bu telefonun üretimi, kullanımı ve yeniden üretimi döngüsel temellere dayanıyor. Öncelikle günümüzün gelişmiş elektronik aletlerinin tümünde az bulunan metaller kullanılıyor. Bu az bulunan metaller çoğunlukla gözden de gönülden de ırak olan yerlerden çıkarılıyor ve bilmek istemediğimiz şekillerde saflaştırılarak yolunu cep telefonumuza kadar çıkartıyor. Benzer tedarik sorunları güneş panelleri için de söz konusu. Bizler son ürünü temiz temiz kullanırken o ürünün içindeki kıymetli ve az bulunan metalleri elde etmek için çok sayıda insan sağlık sorunlarına göğüs gererek çalışıyor ve çoğu zaman da doğa harap ediliyor. İşte Fairphone burada sadece insan hakları ve doğaya saygılı üretilmiş ham madde kullanılan bir cep telefonu sunuyor. Geri kalan çabalarına bakmasak bile bu başlı başına önemli bir sürdürülebilirlik adımıdır. Bunun ötesinde Fairphone sözünü ettiğimiz gibi, mümkün olduğunca döngüsel bir telefon sistemi sunuyor.

Eğer arzu ederseniz, telefonunuzu sadece kiralayabiliyorsunuz. Yani aylık bir ücret vererek telefona sahip oluyorsunuz, bu telefonun bakımı Fairphone’a ait, siz gönlünüzce kullanıyorsunuz, yeni bir modeli çıkacak olursa eski modeli şirkete verip kendi SIM kartınızla yeni modeli kullanmaya devam ediyorsunuz. Kısacası, siz bir telefon sahibi değil bir telefon kullanıcısı oluyorsunuz.

Diyelim telefonu satın almak istediniz, bu da mümkün. Telefonla birlikte size bir tornavida ve ayrıntılı bir tamir kılavuzu da veriliyor. Telefonunuz bozulduğu zaman yedek parçasını sipariş edip kendiniz tamir edebiliyorsunuz. İsterseniz telefonu tamire gönderip Fairphone’un tamir etmesini de isteyebiliyorsunuz. Yeni modeli çıktığında şirkete gönderip, yeni modele yükseltebiliyorsunuz. Sizin şirkete geri verdiğiniz neredeyse her telefon da elden geçirilerek tekrar başka bir kullanıcıya satılıyor. Böylelikle telefonun sizde ya da bir başka kullanıcıda olabildiğince uzun kullanılması amaçlanıyor. İçindeki yazılım ve donanım her yeni adımda bir öncekini kullanılmaz halde bırakmadığından çok daha verimli kullanılabiliyor. İsterseniz kendiniz yeni bir parçayla yükseltebiliyorsunuz. Daha iyi bir kamera üretildiğinde eski telefonunuzun üzerine yeni bir kamera takabiliyorsunuz çünkü tüm bu parçalar aynı ana yapı üzerine bağlanacak ve çalışacak şekilde üretiliyor.

Fairphone bununla da kalmayarak Afrika ülkelerinden kullanılmış cep telefonu topluyor ve bunların hem ana kartlarını hem de bataryalarını Avrupa’da geri dönüştürüyor. Sonuç olarak döngüsel bir elektronik üretim sistemi mümkün, ama kullanıcıların bu sisteme destek vermeleri gerekiyor. Teknoloji her ne kadar döngüselliğe açık olsa da bizim kafalarımızın bunu kabul etmesi gerekli.

Signify, Philips Aydınlatma şirketinin yeni adı, çünkü bu şirket size artık ampul satmıyor, aydınlatma satıyor. Siz Signify şirketine aydınlatma ihtiyacınızı götürüyorsunuz ve bunun için kendi başınıza olsanız önümüzdeki 5 yıl içerisinde nasıl bir harcama yapacağınızı belirtiyorsunuz. Signify, sizin ihtiyaçlarınızı değerlendiriyor ve size aylık bir ücret karşılığı aydınlatmayı kiralıyor. Elbette bu kendi eviniz için yapabileceğiniz bir şey değil ama büyükçe sayılabilecek bir mekanı aydınlatmanız gerekiyorsa, bu daha avantajlı bir çözüm. Neden mi? Öncelikle siz önümüzdeki 5 yıl için en enerji verimli aydınlatma çözümünü araştırmak zorunda değilsiniz. Signify bu verimli çözümü bulduğu müddetçe sizinle iş yapabileceği için sürekli olarak en verimli çözümleri araştırıyor. İkincisi, bir ampul bozulduğunda bu ampulü geri dönüştürmek yerine doğrudan çöpe atıyoruz, oysa Signify bu ampulü alıp çok daha ucuza eski haline getiriyor ve tekrar kullanıma sokuyor. Signify nerede, ne şartlarda ve kaç tane ampul olduğunu bildiği için lojistik hazırlığını yapması da çok daha kolay oluyor. Son olarak da sizin isteğiniz aydınlatma olduğu için kullanılan ampulün ne olduğundansa istediğiniz ışığı verip vermediği bir performans kriteri, dolayısıyla bu Signify gibi şirketlere serbestçe geri dönüşüm yapma ve geri dönüştürülmüş ürünleri sorunsuz kullanma şansı veriyor.

Bugünden döngüsel geleceğe geçişte alışmamız gereken en önemli kavram bir şeye sahip olma değil o şeyi kullanma ihtiyacımız olduğunu kabullenmektir. Eminim aranızda arabasına aşık olanlar da vardır ama bizim için önemli olan bir araçla bir noktadan bir diğerine istediğimiz zaman ve istediğimiz şartlarda gidebilmektir. Bugün için bunu yapabilmenin kolay yolu bir araç sahibi olmaktan geçiyor. Ama ya evden çıkmadan yarım saat önce cep telefonumuzdan “araba istiyorum ve şuraya gideceğim” yazıp kapıya çıktığımızda arabamız bekliyor olup, vardığımız yerde arabayı kapıda bırakıp, çıkışta da aynı şekilde “araba istiyorum ve eve gideceğim” diyerek eve dönmemizin mümkün olduğu bir sistem olsa? Biz gittiğimiz yerde meşgulken arabanın ne yaptığı o kadar önemli mi? Bizi ilgilendiren A noktasından B noktasına sorunsuz bir şekilde araba ile gitmekse o zaman satın almamız gereken servis de tamamen odur. Ancak ihtiyacımız buyken biz gene araba sahibi olmakta ısrarcıysak, ortada bir sorun var demektir. Bugün için bu tür sistemler yeni yeni türemekte ve kullanımları da oldukça zor. Fakat özellikle yeni neslin sahip olmaktansa kullanmaya yönelik düşünce yapısı bu tür kullanım sistemlerinin de gelişmesine destek olacaktır.

“Peki döngüsellik bu tür sistemlerin neresinde? Bu pek alışkın olduğumuz bir iş modeli olmasa da döngüsellikle alakası yok gibi duruyor” diyebilirsiniz. Unutmayın, eğer siz hizmeti değil ürünü satın alacak olursanız, o ürünle hayat süresi boyunca başbaşasınız. Ürünle ilgili yapacağınız her türlü iyileştirme, geliştirme ve tamir sizin inisiyatifinize kalmış durumda. Özellikle de çoğu kişinin birinci el satın almasının ardındaki en önemli sebep “ikinci el başıma iş çıkartmasın” düşüncesidir. Oysa aydınlatma olsun, cep telefonu olsun, bina olsun, araba olsun, siz hizmeti satın alıyorsanız bu hizmetin şartları bellidir, başınıza iş çıkmaması da sizinle hizmeti satın aldığınız firma arasındaki güven ilişkisidir. Havalimanından araba kiraladığınızı düşünün, ismini hiç duymadığınız ve baktığınızda içinize güven vermeyen bir firmanın arabasını sırf ucuz olduğu için kiralar mısınız? Benzer şekilde bugün çok alışkın olmadığımız bu hizmet satın alma sistemleri döngüsel ekonomi ile hayatımıza girecek ve hayatımızı kolaylaştıracak, yeter ki biz bunlara karşı açık görüşlü olalım.

Döngüsellik konusu hala biraz havada kaldı. Onu da şöyle açıklayalım. Bize hizmeti veren firma, hizmetin devamlılığı için kullanılan tüm cihazların bakımına önem vermek zorunda. Yani biz arabanın bakımını birkaç ay geciktirebiliriz ama hizmet kontratında ceza maddesi olan bir firma bize sağladığı aracın yolda kalmasını, telefonun çalışmamasını ya da ampulün yanmamasını kolay kabullenemez. Bu nedenle de cihazların doğru çalışması ve uzun ömürlü olması için elinden geleni yapar. İkinci nokta olarak, uzun süre, bolca kullanılacak ve cezai şarta bağlı bir hizmet için daha uzun süre dayanacak bir alet seçmek de en mantıklı yaklaşımdır. İkide bir bozulup bize müşteri kaybettirecek bir telefondansa daha sağlam ve uzun süre dayanan bir telefonu müşteriye sunmayı tercih ederiz. Sonra, bu cihazın kolay tamir ediliyor olması gerekir. Her bozulduğunda servise gitmesini beklemek müşteri kaybına yol açacaktır. Dolayısıyla kendi bünyemizde hızlı servis verip eski haline getireceğimiz ürünleri tercih ederiz. Bir müşteri daha üst modele geçmek isteyebilir ama her zaman için o müşterinin kullanmış olduğu alt modeli isteyen bir başka müşteri de bulunabilir. Son olarak da biz elimizdeki telefon, araba, ampul veya her neyse, toplu halde üreticisine götürüp, üreticinin bunları  geri dönüştürebileceği sistemlere sahip olacağı kabulüyle yenilerini alabiliriz. Bu hem bizim hem de üreticinin lehine olacaktır.

Kısacası, bu sistemlerin bir kısmı kafamıza hiç oturmuyor olabilir. Oturmamasının önemli nedeni de muhtemelen içinde yaşadığımız toplumun iş yapış şekillerine azalan güvenimiz olabilir. Yalnız bu bizlerin doğrunun döngüsellik olduğu ve döngüselliğin de mümkün olduğuna dair inancımızı zedelememelidir. Toplum içindeki iş yapış şekilleri ve güven anlayışı hızla değişebilir, yeter ki doğru yönde değişsin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder