1 Temmuz 2014 Salı

Bu Sene Kayısıyı Görmüyoruz

Başlarken bir konuya açıklık getirelim: Atmosferdeki karbondioksit miktarını arttırdığımız zaman bu atmosferdeki tüm olaylara etki eder. Bu sebepten iklimle ilgili ne oluyorsa bu olaylara bakıp “acaba bu iklim değişikliğinin etkisi midir?” demenin bir mantığı yoktur. Bugün iklimle ilgili olan her olay bizim atmosfere karbondioksit salmamızla oluşan iklim değişikliğinin bir sonucudur. Bir düşünün bakalım daha önce İstanbul'da hortum görmüş müydünüz?? Cevabınız doğal olarak hayır. “Şimdi neden görüyoruz?” diye sormayı düşündüğünüz her an unutmayın, cevap hep aynı “küresel iklim değişikliği”.

Benzer şekilde bu yaz manavların raflarında kayısı görmediğinizde ya da kayısı fiyatları dudaklarınızı uçuklattığında gene şaşırmayın, sorumlusu belli “küresel iklim değişikliği”. “Ama kayısı üretiminin azalmasının sebebi sıcak ya da kuraklık değil, kayısılar dondan dolayı dallarında zarar görmüş, bunun sıcaklıkla alakası yok” demeyin. Çünkü iklim değişikliği sadece yağışların azalması ve sıcaklıkların artması değildir. Adı üzerinde iklim değişikliği, iklimin değişmesi anlamına geliyor, yani daha önce hiç görmediğimiz şeyler yeni normalimiz haline geliyor. Bizim de bu alışmamız gerekiyor.

En basit şekilde anlatmamız gerekirse, iklim değişikliği, olan hava olaylarının şiddetinin artması anlamına geliyor. Mesela yazın yağmur yağan iki gün arasındaki süre dört günse bu sekiz güne çıkıyor, biz de buna kuraklık diyoruz. Ama sekiz gün sonunda gelen yağış da iki kat daha şiddetli oluyor. Yani toplam aldığımız yağış miktarında önemli bir değişiklik olmuyor, ancak bir yandan kuraklığın, öte yandan da yağışın şiddeti artıyor. Yağış eğer  eskisi gibi yağacak olsa toprak doyacak, toprağın içine sızan su yeraltı su kaynaklarını besleyecek ve derelerden akan su da barajları dolduracak. Ama şimdi bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ne toprağı doyuruyor ne de yeraltı sularını besliyor. Sadece hızlıca akıp giderek beraberinde toprağı sürükleyerek erozyona ve sele sebep oluyor. Dolayısıyla da artık “kaç gündür yağmur yağıyor, barajlar dolmuştur artık” demeyi bırakın, yağan bu yağmur kanalizasyonlardan denize akıyor, barajlara çok azı ulaştığında bize önemli bir katkısı olmuyor.

Öte yandan ülkemiz bu son yıl içinde normalden çok daha az yağış aldı. Bu da özellikle buğday rekoltesinde önemli düşüş beklentisine yol açtı. Tarım Bakanlığı verilerine göre bazı illerde bu rekolte düşüşünün %50'nin üzerinde olabileceği öngörülüyor. Azalan yağışların iklim değişikliğiyle alakalı olmadığını ve Anadolu'da zaten yedi yılda bir kuraklık olduğunu düşünenleriniz olabilir. İklim değişikliği bir yanda yedi yılda bir olan kuraklıkları önce dört yılda bir, sonra iki yılda bir olur hale getirecek, diğer yanda da yağış miktarını azaltarak kuraklığın şiddetini arttıracak. Artık yeni bir dünyada yaşıyoruz ve özellikle tarım üretimimizi bu yeni dünyanın şartlarına uyum sağlar hale getirmek zorundayız.

Atmosfere saldığımız sera gazları atmosferin ısınmasına neden olurlar. Atmosfer ne derece sıcaksa o derece fazla enerjiye sahiptir. Büyük fırtınaları besleyen yakıt atmosferin enerjisidir. Dolayısıyla atmosferdeki enerji ne derece fazlaysa oluşan fırtınalar da o derece kuvvetli olur. Ayrıca atmosfer ısındıkça içinde su buharı barındırma kapasitesi de artar. Yani, daha sıcak bir atmosferde hem fırtınalar sırasında esen rüzgarın hızı daha yüksek olur hem de yağış inmeye başladığında şiddeti daha artar. Bu son günlerde daha sıklıkla görmeye başladığımız şiddetli yağışların ve fırtınaların temel sebebidir. 

Yakın zamanda sıkça görmeye başladığımız bir diğer hava olayı olan dolu bu yıl özellikle Karadeniz Bölgesi'nde fındık üretimine ciddi zarar verdi. Dolu da atmosferdeki enerjinin bir şekilde dışarı vurumu olarak görülebilir. Basitçe, dolu oluşan küçük bir buz kristalinin bulutun içerisinde defalarca aşağı-yukarı taşınması ile büyür. Bulutun içerisindeki enerji ne derece fazlaysa bu buz taneciğinin hareket etme olasılığı da o denli artar, böylece normalde buluttan yere inene kadar eriyip yaz yağmuruna dönüşecek olan bu buz tanecikleri yere kadar erimeyecek büyüklüğe erişerek doluyu oluştururlar. Son senelerde daha sık görmekte olduğumuz dolu olaylarının arkasındaki önemli sebeplerden ikisi havanın daha fazla su buharı barındırması ve atmosferin sıcaklığından dolayı daha yüksek enerjiye sahip olmasıdır. Sonunda yere inen dolu tanecikleri bize fazla zarar vermeseler de ağaçların dallarındaki çiçeklerde önemli hasara yol açarak tarım üretimini sekteye uğratmaktadır.

Don olayı aslında beklenen bir doğa olayıdır. Bahar aylarında bazı geceler sıcaklık donma noktasının altına düşebilir. Burada sorun olan, don olayından önceki günlerde havanın fazla ısınmasından dolayı bitkilerin çiçek açmasıdır. Yani don olayından önceki günlerde hava fazla ısınmayacak olsa bitkiler aldanıp çiçek açmazlar ve bu yıl kayısıda gördüğümüz rekolte düşüşü gibi önemli bir problem oluşmayabilir. Ancak iklim değişikliğinden dolayı kış mevsimi sonunda görülen ani sıcaklık artışları ve bunun ardından gelen don olayı bu problemi tarımsal alanda hesaba katılması gerekir hale getirmiştir. Bu durumla savaşabilmek için ya tüm tarımsal ürünleri bu şekilde bir don olayından korumak ya da üretimi yapılması gereken ürünü başka bir coğrafi alana taşımaktır. İkisi de uygulaması zor olan çözüm önerileridir. Ancak içinde yaşamaya başladığımız yeni dünyada tarımsal üretimimizi korumak istiyorsak artık ciddi adımlar atmaya başlamamız gerekmektedir. Bu adımların başında merkezi bir tarımsal planlama olmasa da en azından yapılacak merkezi bir çalışmanın ardından çiftçilerin gelecek senelerin üretimi beklentileri konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Yeni dünyada hayatta kalma bu bilgilendirme ve yönlendirme sistemlerinin sağlıklı çalışmasına sıkı sıkıya bağlı olacaktır.

Yazının yayınlanmış halini EKOIQ Temmuz 2014 sayısında bulabilirsiniz.