24 Kasım 2018 Cumartesi

İklim Değişikliği ve Gıda Güvenliği

Ekim ayının başında Birleşmiş Milletler’in bir alt kuruluşu olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 1.5 derece raporunu açıkladı. Bu raporun temeli 2015 Paris Anlaşmasına dayanıyor. Bu anlaşma eğer mümkünse küresel ısınmanın 1.5°C ile sınırlanmasını, ama 2°C ile sınırlamanın ana hedef olduğunu ortaya koymuştu. Bu anlaşmadan hemen sonra da IPCC eğer küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamazsak olacakları anlatmak için bir rapor hazırlamakla görevlendirildi. Üç yıllık bir çalışmanın ardından da geçtiğimiz ay bu rapor kamuoyuna duyuruldu.

IPCC 1.5°C raporu küresel ısınmanın neden 1.5 derece ile sınırlandırılması gerektiğine dair çeşitli veriler ortaya koyuyor. Bu sayımızın ana konusu gıda güvenliği olduğundan ben de raporun gıda güvenliği ile ilgili bölümlerinden alıntılar yapmak istiyorum. Bu yazıda vereceğim bilgilerin tümü kabul edilen 1.5°C raporunda yer almaktadır.

İklim değişikliği gıda ve beslenme güvenliğini etkiler. Bu etki gıdanın varlığı, kalitesi, erişilebilirliği ve dağıtımı üzerindeki değişimler nedeniyle ortaya çıkar. 2016 yılında dünyada 815 milyondan fazla insan yetersiz beslenmiştir. Bu sayı dünya nüfusunun% 11'ine karşılık gelir. Ancak yetersiz beslenme tüm dünyaya eşit dağılmamıştır. Afrika'da (% 20), Güney Asya'da (% 14.4) ve Karayipler’de (% 17.7) gıda güvenliğindeki düşüşe paralel olarak daha yüksek oranlarda görülür. 1.5°C ısınmaya kıyasla dünya ortalamada 2°C ısınacak olursa, gıda güvenliği, yetiştirilen besin içeriği ve verimleri, hayvancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği aşırı hava olayları nedeniyle kötüleşecektir. İklim değişikliğinin verim, ürün yetiştirilebilecek alan, zararlılar, fiyat ve gıda arzı üzerindeki etkileri başta yoksulluğun ortadan kaldırılması ve eşitsizlik olmak üzere uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'yle (SDG) buluşmasını engelleyeceği tahmin edilmektedir.

SDG 2 hedefi açlığı sona erdirmeyi, gıda güvenliğini sağlamayı, beslenmeyi geliştirmeyi ve 2030'da sürdürülebilir tarıma ulaşmayı amaçlamaktadır. Bildiğiniz gibi Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Binyıl Kalkınma Hedeflerine (MDG) dayanmaktadır. MDG 1 hedefine ulaşma çabaları, düşük ve orta gelirli ülkelerde yetersiz beslenen insanların oranını 1990'da %23.3'ten 2015'te %12,9'a düşürmüştür. İklim değişikliği engellenmeyecek olursa oluşacak sorunlar SDG 2'ye ulaşma olasılığını tehdit etmekte ve MDG’ler ile sağlanan ilerlemeyi de tersine çevirebileceği görülmektedir. Gıda güvenliği ve tarım da yoksulluğun ortadan kaldırılması (SDG1), sağlık ve esenlik (SDG3), temiz suya ulaşım (SDG6), insana yakışır iş (SDG8), kara (SDG14) ve deniz (SDG15) ekosistemlerin korunması dahil olmak üzere sürdürülebilir kalkınmanın diğer yönleri için kritik öneme sahiptir. Gıda güvenliğinin sağlanmaması diğer hedeflerin de sağlanabilmesini zorlaştıracaktır.

1,5°C'lik bir küresel ısınma ile kıyaslandığında 2°C'lik ısınma tüm dünyada ve bölgesel olarak, ancak özellikle de 40 derece kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgede mahsul veriminde ve genel anlamda beslenmede büyük riskler oluşturacaktır. Atmosferdeki CO2 oranındaki artış sıcaklık ve yağışlardaki aşırı hava olaylarını artıracaktır. Bunun anlamı sıcak ve kurak dönemlerin de aşırı yağışların da artacak olmasıdır. Bundan dolayı iklim değişikliği yakın gelecekte, yetersiz beslenmeyi daha da kötüleştirebilir, besinlere erişimi ve gıda ürünlerinin kalitesini azaltabilir. Tarımda ve içme amaçlı kullanılan sudaki azalma ve buna bağlı besine ulaşmadaki kırılganlık 2°C'ye kıyasla 1.5°C ısınmada çok daha az olacaktır. Isınmanın 2°C'ye ulaşması özellikle Afrika’nın Sahel bölgesinde, Akdeniz, Orta Avrupa, Amazon ve Batı ve Güney Afrika gibi bölgelerde tarımsal problemlerin daha da şiddetlenmesini beraberinde getirecektir.

Yalnız haberler hep kötü yönde değil. Bazı çalışmalar 2°C'deki yüksek CO2 konsantrasyonlarının, özellikle kutuplara doğru gidildikçe 1.5°C'ye kıyasla daha olumlu etkilere neden olduğunu bildirmektedir. Daha yüksek enlemlerdeki üretim, düşük enlemlerdeki durumun tersine, tarım yapılabilecek alanlardaki artış ile mahsul ve otlaklardaki verim artışından fayda görebilir. Benzer bir durum buzulların erimesinden de etkilenecek olan yüksek enlem balıkçılık için de söylenebilir.

Buğday, pirinç ve patates gibi C3 bitkilerinin teorik olarak atmosferde artan CO2 oranından dolayı daha hızlı büyümeleri beklenirken bu etki sahada yeterince görülmemektedir. Dahası, sıcaklık stresi altında büyüyen bitkilerde sıklıkla protein ve besin içeriğindeki kayıplar görülmektedir. Bunlara ek olarak, demir ve çinko gibi bazı mikrobesinler de daha az biriktirilecek ve üretilen gıdada daha az bulunacaktır. Bu etkilerin tümüne birlikte baktığımızda protein eksikliğinin 2050 yılına kadar fazladan 150 milyon insanı etkileyeceği hesaplanmaktadır.

Gıda güvenliği projeksiyonlarını etkileyen faktörler arasında bölgesel iklim projeksiyonlarında değişkenlik, iklim değişikliğinin azaltılması için yapılan çalışmalar, tarım ürünlerinin vermesi beklenen biyolojik tepkiler, aşırı hava olayları (kuraklıklar, seller), finansal dalgalanmalar ile haşere ve hastalıkların dağılımının değişmesi yer almaktadır. Sıcaklık ve yağış değişikliklerinin, küresel gıda fiyatlarını 2050 yılına kadar %3–84 oranında artırması öngörülmektedir. İklim değişikliğinin gıda fiyatlarına olan etkisi arazi kullanım değişiklikleri, enerji politikaları ve gıda ticaretindeki farklılıklar ile birlikte ele alınmalıdır. Özellikle enerji üretimi için tarım alanlarının kullanılması ve bunun bir politika aracı olarak geliştirilmesi problemleri daha da artırabilir.

Balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, tarım ve hayvancılık sektörlerine benzer zorluklarla karşılaşmaktadır. Ayrıca denizlerdeki yüksek avlanma oranları sudaki canlı miktarını azalttığından problem daha ağır hissedilmektedir. Denizlerdeki asitliliğin artması da fotosentez yapan birincil gıda üreticisi planktonların yaşamını güçleştirdiğinden dolayı denizlerdeki besin zinciri karalara oranla daha zor durumdadır.

Gıda güvenliği üzerindeki insan etkileri arasında demografik değişiklikler, gıda israfı, diyet değişimi, gelir ve fiyatlar, depolama koşulları, sağlık durumu, ticaret modelleri ve çatışmalar bulunmaktadır. Tüm bu sistemik değişiklikler karşısında, uyum stratejilerinin etkinliği belirsizdir. Gelecekteki ekonomik ve ticari ortamlar ve bunların değişen gıda arzına verecekleri tepki bu faktörler ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Özellikle gıda israfının azaltılması ve diyet değişimi olarak niteleyebileceğimiz hayvansal gıda tüketimindeki azalma gıda güvenliğinin sağlanması açısından belirleyici rol oynayabilir.


Görüldüğü gibi, iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkileri uyum yoluyla azaltılabilir. İklim değişikliğinin tarımsal verimi düşürmesi muhtemel olsa da, karşılaşılacak kötü sonuçları çeşitli yollarla azaltmak mümkündür. Bu çözüm yolları arasında verimli yatırımlar, çiftçilere yeni verimli teknolojiler hakkında bilgi sağlamaya yardımcı olacak bilinçlendirme ve sürdürülebilir tarımsal tercihler geliştiren güçlü uyum stratejileri ve politikaları sayılabilir. Bu bağlamda, “iklimsel akıllı” gıda üretimi ve dağıtım sistemleri gibi girişimler, gıda sistemlerine yönelik teknolojiler ve adaptasyon stratejileri iklim değişikliğine uyum sağlamaya yardımcı olabileceği gibi, iklim değişikliğini azaltma hedeflerini de karşılayabilir.