Ekim ayının
başında Birleşmiş Milletler’in bir alt kuruluşu olan
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 1.5 derece
raporunu açıkladı. Bu raporun temeli 2015 Paris Anlaşmasına
dayanıyor. Bu anlaşma eğer mümkünse küresel ısınmanın 1.5°C
ile sınırlanmasını, ama 2°C ile sınırlamanın ana hedef
olduğunu ortaya koymuştu. Bu anlaşmadan hemen sonra da IPCC eğer
küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamazsak olacakları anlatmak
için bir rapor hazırlamakla görevlendirildi. Üç yıllık bir
çalışmanın ardından da geçtiğimiz ay bu rapor kamuoyuna
duyuruldu.
IPCC 1.5°C raporu
küresel ısınmanın neden 1.5 derece ile sınırlandırılması
gerektiğine dair çeşitli veriler ortaya koyuyor. Bu sayımızın
ana konusu gıda güvenliği olduğundan ben de raporun gıda
güvenliği ile ilgili bölümlerinden alıntılar yapmak istiyorum.
Bu yazıda vereceğim bilgilerin tümü kabul edilen 1.5°C raporunda
yer almaktadır.
İklim değişikliği
gıda ve beslenme güvenliğini etkiler. Bu etki gıdanın varlığı,
kalitesi, erişilebilirliği ve dağıtımı üzerindeki değişimler
nedeniyle ortaya çıkar. 2016 yılında dünyada 815 milyondan fazla
insan yetersiz beslenmiştir. Bu sayı dünya nüfusunun% 11'ine
karşılık gelir. Ancak yetersiz beslenme tüm dünyaya eşit
dağılmamıştır. Afrika'da (% 20), Güney Asya'da (% 14.4) ve
Karayipler’de (% 17.7) gıda güvenliğindeki düşüşe paralel
olarak daha yüksek oranlarda görülür. 1.5°C ısınmaya kıyasla
dünya ortalamada 2°C ısınacak olursa, gıda güvenliği,
yetiştirilen besin içeriği ve verimleri, hayvancılık, balıkçılık
ve su ürünleri yetiştiriciliği aşırı hava olayları nedeniyle
kötüleşecektir. İklim değişikliğinin verim, ürün
yetiştirilebilecek alan, zararlılar, fiyat ve gıda arzı
üzerindeki etkileri başta yoksulluğun ortadan kaldırılması ve
eşitsizlik olmak üzere uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'yle (SDG) buluşmasını
engelleyeceği tahmin edilmektedir.
SDG 2 hedefi açlığı
sona erdirmeyi, gıda güvenliğini sağlamayı, beslenmeyi
geliştirmeyi ve 2030'da sürdürülebilir tarıma ulaşmayı
amaçlamaktadır. Bildiğiniz gibi Sürdürülebilir Kalkınma
Hedefleri Binyıl Kalkınma Hedeflerine (MDG) dayanmaktadır. MDG 1
hedefine ulaşma çabaları, düşük ve orta gelirli ülkelerde
yetersiz beslenen insanların oranını 1990'da %23.3'ten 2015'te
%12,9'a düşürmüştür. İklim değişikliği engellenmeyecek
olursa oluşacak sorunlar SDG 2'ye ulaşma olasılığını tehdit
etmekte ve MDG’ler ile sağlanan ilerlemeyi de tersine
çevirebileceği görülmektedir. Gıda güvenliği ve tarım da
yoksulluğun ortadan kaldırılması (SDG1), sağlık ve esenlik
(SDG3), temiz suya ulaşım (SDG6), insana yakışır iş (SDG8),
kara (SDG14) ve deniz (SDG15) ekosistemlerin korunması dahil olmak
üzere sürdürülebilir kalkınmanın diğer yönleri için kritik
öneme sahiptir. Gıda güvenliğinin sağlanmaması diğer
hedeflerin de sağlanabilmesini zorlaştıracaktır.
1,5°C'lik bir
küresel ısınma ile kıyaslandığında 2°C'lik ısınma tüm
dünyada ve bölgesel olarak, ancak özellikle de 40 derece kuzey ve
güney enlemleri arasında kalan bölgede mahsul veriminde ve genel
anlamda beslenmede büyük riskler oluşturacaktır. Atmosferdeki CO2
oranındaki artış sıcaklık ve yağışlardaki aşırı hava
olaylarını artıracaktır. Bunun anlamı sıcak ve kurak dönemlerin
de aşırı yağışların da artacak olmasıdır. Bundan dolayı
iklim değişikliği yakın gelecekte, yetersiz beslenmeyi daha da
kötüleştirebilir, besinlere erişimi ve gıda ürünlerinin
kalitesini azaltabilir. Tarımda ve içme amaçlı kullanılan sudaki
azalma ve buna bağlı besine ulaşmadaki kırılganlık 2°C'ye
kıyasla 1.5°C ısınmada çok daha az olacaktır. Isınmanın
2°C'ye ulaşması özellikle Afrika’nın Sahel bölgesinde,
Akdeniz, Orta Avrupa, Amazon ve Batı ve Güney Afrika gibi
bölgelerde tarımsal problemlerin daha da şiddetlenmesini
beraberinde getirecektir.
Yalnız haberler hep
kötü yönde değil. Bazı çalışmalar 2°C'deki yüksek CO2
konsantrasyonlarının, özellikle kutuplara doğru gidildikçe
1.5°C'ye kıyasla daha olumlu etkilere neden olduğunu
bildirmektedir. Daha yüksek enlemlerdeki üretim, düşük
enlemlerdeki durumun tersine, tarım yapılabilecek alanlardaki artış
ile mahsul ve otlaklardaki verim artışından fayda görebilir.
Benzer bir durum buzulların erimesinden de etkilenecek olan yüksek
enlem balıkçılık için de söylenebilir.
Buğday, pirinç ve
patates gibi C3 bitkilerinin teorik olarak atmosferde artan CO2
oranından dolayı daha hızlı büyümeleri beklenirken bu etki
sahada yeterince görülmemektedir. Dahası, sıcaklık stresi
altında büyüyen bitkilerde sıklıkla protein ve besin
içeriğindeki kayıplar görülmektedir. Bunlara ek olarak, demir ve
çinko gibi bazı mikrobesinler de daha az biriktirilecek ve üretilen
gıdada daha az bulunacaktır. Bu etkilerin tümüne birlikte
baktığımızda protein eksikliğinin 2050 yılına kadar fazladan
150 milyon insanı etkileyeceği hesaplanmaktadır.
Gıda güvenliği
projeksiyonlarını etkileyen faktörler arasında bölgesel iklim
projeksiyonlarında değişkenlik, iklim değişikliğinin
azaltılması için yapılan çalışmalar, tarım ürünlerinin
vermesi beklenen biyolojik tepkiler, aşırı hava olayları
(kuraklıklar, seller), finansal dalgalanmalar ile haşere ve
hastalıkların dağılımının değişmesi yer almaktadır.
Sıcaklık ve yağış değişikliklerinin, küresel gıda
fiyatlarını 2050 yılına kadar %3–84 oranında artırması
öngörülmektedir. İklim değişikliğinin gıda fiyatlarına olan
etkisi arazi kullanım değişiklikleri, enerji politikaları ve gıda
ticaretindeki farklılıklar ile birlikte ele alınmalıdır.
Özellikle enerji üretimi için tarım alanlarının kullanılması
ve bunun bir politika aracı olarak geliştirilmesi problemleri daha
da artırabilir.
Balıkçılık ve su
ürünleri yetiştiriciliği, tarım ve hayvancılık sektörlerine
benzer zorluklarla karşılaşmaktadır. Ayrıca denizlerdeki yüksek
avlanma oranları sudaki canlı miktarını azalttığından problem
daha ağır hissedilmektedir. Denizlerdeki asitliliğin artması da
fotosentez yapan birincil gıda üreticisi planktonların yaşamını
güçleştirdiğinden dolayı denizlerdeki besin zinciri karalara
oranla daha zor durumdadır.
Gıda güvenliği
üzerindeki insan etkileri arasında demografik değişiklikler, gıda
israfı, diyet değişimi, gelir ve fiyatlar, depolama koşulları,
sağlık durumu, ticaret modelleri ve çatışmalar bulunmaktadır.
Tüm bu sistemik değişiklikler karşısında, uyum stratejilerinin
etkinliği belirsizdir. Gelecekteki ekonomik ve ticari ortamlar ve
bunların değişen gıda arzına verecekleri tepki bu faktörler ile
sıkı sıkıya bağlantılıdır. Özellikle gıda israfının
azaltılması ve diyet değişimi olarak niteleyebileceğimiz
hayvansal gıda tüketimindeki azalma gıda güvenliğinin sağlanması
açısından belirleyici rol oynayabilir.
Görüldüğü gibi,
iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkileri uyum
yoluyla azaltılabilir. İklim değişikliğinin tarımsal verimi
düşürmesi muhtemel olsa da, karşılaşılacak kötü sonuçları
çeşitli yollarla azaltmak mümkündür. Bu çözüm yolları
arasında verimli yatırımlar, çiftçilere yeni verimli
teknolojiler hakkında bilgi sağlamaya yardımcı olacak
bilinçlendirme ve sürdürülebilir tarımsal tercihler geliştiren
güçlü uyum stratejileri ve politikaları sayılabilir. Bu
bağlamda, “iklimsel akıllı” gıda üretimi ve dağıtım
sistemleri gibi girişimler, gıda sistemlerine yönelik teknolojiler
ve adaptasyon stratejileri iklim değişikliğine uyum sağlamaya
yardımcı olabileceği gibi, iklim değişikliğini azaltma
hedeflerini de karşılayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder