31 Aralık 2023 Pazar

İklim için ben neler yapabilirim?

Liderler 30 Kasım - 12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai’de toplanarak iklim krizi konusunda neler yapacaklarını konuştular ve beklediğimiz gibi fazla bir şey yapmamaya karar verdiler. Buradan kolayca anlayacağımız üzere, iklim krizi sorununu durdurmak bizlere düşüyor. “Ben ne yapabilirim?” diyorsanız işte size bir liste:

Enerji Tüketimini Azaltın: Enerji tasarruflu cihazlar, LED ampuller kullanın ve kullanılmadığı zamanlarda elektronik cihazları kapatarak evdeki enerji israfını en aza indirin. Hatta kurutma makinası gibi aletleri hiç kullanmayın.

Yenilenebilir Enerjiye Geçiş: Mümkünse evinizde güneş panellerine yatırım yapın veya elektrik sağlayıcılardan yenilenebilir enerji seçeneklerini öğrenin. İklim krizinin başlıca sorumlusu elektrik üretimi için yakılan kömür ve doğal gazdır.

Ulaşım Alışkanlıklarınızı Değiştirin: Mümkün olduğunda toplu taşımayı, ortak arabayı, bisikleti kullanın veya yürüyün ve elektrikli veya hibrit araçları düşünün. Bugün için ülkemizde elektrik hala kömürden üretiliyor ama ülkemiz yenilenebilir enerjiye geçtiğinde siz de hazır olursunuz.

Su Tasarrufu Yapın: Damlamaları gidererek, düşük akışlı armatürler kullanarak ve evde su kullanımına dikkat ederek su israfını azaltın. Araba yıkamayı ya da yıkatmayı unutun.

Sürdürülebilir Beslenme Alışkanlıklarını Benimseyin: Daha az kırmızı et ve süt ürünleri yiyin, karbon yoğun tarım uygulamalarını azaltmak için yerel ve bitki bazlı gıdaları tercih edin. Yemeği asla ziyan etmeyin.

Tüketimi Azaltın, Yeniden Kullanın, Geri Dönüştürün: Başta tek kullanımlık plastikler olmak üzere olabildiğince çok malzemeyi geri dönüştürün, besin atıklarını kompost yapın ve atıkları en aza indirin. İkinci el giyinmek fakir olduğunuzu değil bilinçli olduğunuzu gösterir.

Sürdürülebilir Markaları Destekleyin: Çevre dostu uygulamalara ve etik kaynak kullanımına bağlı şirketlerin ürünlerini seçin. Bu ürünler bugün için pahalı olabilirler ama siz destekledikçe onların da fiyatları düşecektir.

Savunuculuk Faaliyetinde Bulunun: Yerel topluluklarda değişimi savunarak ve siyasi katılım yoluyla yenilenebilir enerjiyi, korumayı ve iklim eylemini teşvik eden politikaları ve girişimleri destekleyin. Daha önemlisi, bunları savunanlara oy vererek tercihinizi belirtin. Hatta oy verdiğiniz partiden de bunları talep edin.

Öğrenin, Eğitin ve Farkındalığı Artırın: İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik hakkındaki bilgileri arkadaşlarınız, aileniz ve topluluk üyelerinizle paylaşın.

Ağaç Dikin ve Yeşil Alanları Destekleyin: Ağaç dikme girişimlerine katılın ve topluluğunuzdaki yeşil alanları koruma ve genişletme çabalarını destekleyin.

Sürdürülebilir Yaşam Tarzı Değişikliklerine Uyum Sağlayın: Ekolojik ayak izinizi azaltmak için bilinçli seçimler yaparak daha azla yetineceginiz sürdürülebilir bir yaşam tarzını benimseyin.

Eğer hepimiz bunları yaparsak ne kaynak sorunu ne de iklim krizi kalırdı hayatımızda, o nedenle lütfen bunları hem uygulayın hem de çevrenizdekilere uygulamalarını tavsiye edin.

Bu yazı T24 Yıllık'ta yayımlanmıştır..


22 Aralık 2023 Cuma

COP28 kararlarının kısa bir değerlendirmesi

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 27. Taraflar Konferansı COP28 bir günlük gecikmeyle 13 Aralık’ta Dubai’de sonuçlandı. Sonuç bildirgesi olarak kabul edeceğimiz Küresel Durum Değerlendirmesi raporu alkışlar içerisinde tüm ülkeler tarafından kabul edildi. Zaten bu raporun, geri kalan tüm sözleşmeler ve anlaşmalar gibi oybirliği ile kabul edilmesi gerekiyordu çünkü bu tür toplantıların usulü bu şekilde. Yani bir şey ya oybirliği ile kabul edilir, ya da kabul edilmez. Bu yüzden de tüm taraf devletler son ana kadar herkesin kabul edeceği bir metin üretme çabasına giriyorlar. Toplantının bir gün geç sonlanmasının sebebi de bu aslında. Ancak 13 Aralık’ta sabaha karşı tüm tarafların kabul edebileceği bir metin ortaya kondu.

Elbette, herkesin kabul edeceği bir metin oluşturduğunuz zaman en uzun süre direnen çoğunlukla en kazançlı çıkan oluyor. Bu durumda da OPEC+ üyeleri fosil yakıtların engellenmesine dair kelimeleri son ana kadar önlemeye çalıştılar ve sonunda neredeyse onları istediği oldu.

Karar metninde fosil yakıtlar konusunda sadece enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtlardan uzaklaştıracak bir geçiş sağlanacak cümlesi yer alıyor. Bu geçiş nasıl sağlanacak, ne zaman sağlanacak, neden sadece enerji üretimi ile ilgili de geri kalan fosil yakıtlar, başta petrol olmak üzere neden konuşma konusu edilmiyor gibi oldukça fazla soru dışarıda bırakıldı. Dolayısıyla özellikle petrol üreticisi ülkeler neredeyse tam olarak istediklerini aldılar. Bu sonuç raporuna göre petrol üretmek ve enerji harici kullanımlarda tüketmek tamamen serbest olmaya devam edecek. Sadece OPEC+ ülkeleri gibi petrolden elektrik enerjisi üreten ülkeler belirsiz bir gelecekte bunu bırakarak yenilenebilir enerji kaynaklarına geçecekler.

Bu ve diğer kararları konferans başkanı Al Jaber yüzünde büyük bir gülümseme ile alkışlarken ABD iklim temsilcisi John Kerry de çevresindekilerle tokalaşırken onların sırtlarını sıvazlıyordu. Bu gerek ABD gerekse de BAE ve müttefiklerinde önemli bir zafer kazaıldığı havasını hepimize hissettirdi. ABD şu anda dünyanın en büyük fosil yakıt üreticisi, BAE ve OPEC+ ise en büyük petrol üreticisi grup. Bunlar bu denli mutlu olurken UNFCCC’nin başı Simon Stiell’in bir kenarda somurtarak durması bizim neler hissetmemiz gerektiğini de söylüyor aslında.

Ancak batılı yayın organlarına baktığımızda bu raporda ilk defa fosil yakıtlardan geçiş yapılmasının istenmiş olması büyük bir başarı olarak görülüyor. Ne yazık ki bu bile hangi yayın organının kimin tarafında olduğunu algılamamız için yeterli. Bu yayın organlarından ben de arada paylaşımlar yapıyorum ama gerçek yüzleri böyle zamanlarda daha iyi görünüyor. Fosil yakıtlardan uzaklaşmanın ilk defa dile getirilmiş olması bundan 30 yıl önce olsa büyük bir başarı olarak görülebilirdi, ama artık bıçak kemiğe dayanmış bir durumdayken bu bir zafer değil hezimettir. Burada alınan kararın “2030 yılına kadar tüm fosil yakıtların kullanımının 2023 yılına oranla %40, 2040’a kadar %75 ve 2050’ye kadar da %100 azaltılması gerekir” gibi gayet net ve iklim krizini durduracak ciddiyette olması gerekirdi. Bunu yapmak yerine gelişmiş ülkeler ve OPEC+ vakit geçirecek kararların konuşulmasını sağlayarak yeryüzünün ve insanlığın en az iki belki de daha fazla senesini boşa harcadılar.

Bir diğer anladığımız şey de Birleşmiş Milletler’in bu karar verme sistemi ile iklim krizini ya da dünyadaki herhangi bir krizi durdurmanın mümkün olmadığıdır. Hem de ABD, Rusya ve Çin adım atmamak konusunda hemfikir iseler, geri kalan ülkelerin ne dediğinin, yaptığının ya da istediğinin bir önemi yoktur. Bu toplantıdan sonra dünya devletleri daha açık biçimde biz ve onlar haline bürünmüştür. İklim krizine çözümü de artık devlet dışı aktörlerde aramaya başlamamız gereklidir.

Bu yazı Dünyahali'nde yayımlanmıştır.


14 Aralık 2023 Perşembe

Anormal hava olayları neden arttı

İklim değişikliğinin sebebi atmosferdeki oranı gittikçe artan bazı gazların yeryüzünden yayılan ısıyı uzaya bırakmayarak Dünya’nın atmosferini ısıtmasıdır. Biz bu gazlara sera gazları diyoruz ve karbondioksit bu gazların açık arayla en önemlisidir. Yeryüzünün ortalama sıcaklığı çok uzun süredir fazla değişmemiştir. Son Buzul Çağı’ndan sonra sıcaklıkların neredeyse sabit kalması insanlığın bugünkü gelişmişlik seviyesine ulaşabilmesindeki başlıca etkendir.

Son 150 sene içerisinde gittikçe artan kömür, petrol ve doğal gaz tüketimi yüzünden atmosfere oldukça fazla karbondioksit saldık ve bu atmosferin sıcaklığını yaklaşık 1,5 derece artırdı. Bazılarınıza 1,5 derece artış fazla gelmeyebilir ama insanlık tarımla uğraşmaya başlamadan hemen önceki Buzul Devrinde yeryüzü sadece 6 derece daha soğuktu. Yani 6 derece azalma yeryüzünü bir buzul çağına sokmaya yeterli oluyor. 1,5 derece artış ise dünyayı bir cehennem yapmaz ama kolayca doğanın alıştığımız çoğu dengesini bozabilir.

Bu dengelerin en önemlileri içinde olan ortalama sıcaklıklar ve yağışların değişmesinin ötesinde sıcaklık ve yağışlardaki anormal olayların da artması bizim yaşam düzenimizi kolayca değiştirebilir. Atmosferdeki anormal olayların sayısında, şiddetinde, sıklığında ve görüldükleri alanların artmasındaki en önemli neden bizim atmosferi yavaş yavaş ısıtmamızdır. İçine soğuk suyu dökerek ateşe koyduğumuz bir tencerenin içinde pişirmeye başladığımız nesneler önce sakin sakin dururken sıcaklığın artmasıyla birlikte oradan oraya savrulmaya ve tahmin edilemez biçimde hareket etmeye başlarlar. Aynı şey tüm atmosfer için de geçerlidir. Atmosferin ortalama sıcaklığı alıştığımız değerler içerisindeyken sakin geçen günler ortalama sıcaklık artmaya başlayınca daha ilginç olaylara sahne olmaya başlar, aynı tencerede olduğu gibi. Yağışların ve fırtınaların şiddetlerinin artmasının ötesinde bunların önceden tahmini de zorlaşmaya başlar. Gene tencerede olduğu gibi bu hareketlilik ortam soğumaya başlamadan da azalmaz.

Tencere örneğini fazlaca kullandık ama atmosferin durumu da gerçekten tencereden fazla farklı değil. Bizler atmosfere her geçen gün daha fazla karbondioksit salıyoruz, sonra da kısa bir süre sonra atmosferdeki aşırı hava olaylarının azalıp eskiye dönmesini bekliyoruz. Nasıl tenceredeki suyun kaynamasını durdurmanın yolu tencerenin altını kapatmaksa, atmosferde yaşadığımız anormal koşulları durdurmanın tek yolu da kömür, petrol ve doğal gaz yakarak karbondioksit salmayı bırakmaktır. Aksi takdirde şu anda yaşamakta olduğumuz anormal hava olayları daha şiddetlenerek devam eder.

Ülkemizde ve yeryüzünün çoğu yerinde son yıllarda artmakta olan düzensiz ve şiddetli yağışların en önemli sebebi iklim değişikliğine bağlı olarak atmosferin fazlaca ısınmış olmasıdır. Elbette bu yağışlardaki değişiklik yeryüzünün her tarafında eşit biçimde dağılmaz. Bazı bölgelerde bu değişikliklerin şiddeti diğer yerlere oranla oldukça fazladır. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası bu şiddetli değişikliklerden en fazla nasibini alacak yerlerden biridir. Bu bölgede beklenti, uzun ve şiddetli kuraklıkların ardından gelen ani ve şiddetli yağışlardır. Uzun süren şiddetli kuraklıklar öncelikle toprağın nemini kaybetmesine neden olur. Kuruyan topraktaki canlılık da uzun süre varlığını sürdüremez. Kuru ve karbon miktarı zaten azalmış olan toprak ise üzerine düşen yağışı emerek alt tabakalara geçiremez, bu da yağışın toprak tarafından emilmeden hemen akmaya başlamasına neden olur. Hızla akışa geçen yağmur suyu da doğaya fazla bir fayda sağlamadan derelere, ırmaklara ve sonrasında da denize ulaşır. Elbette bu çok yönü olan bir sorunun en basit şekliyle anlatımıdır. Bu problemin üzerine son yıllarda gittikçe artan nüfus baskısı ile çarpık kentleşmenin de etkileri bindiğinde çoğu yerde çözülebilecek bir sorun afete dönmektedir.

Sorunun bir diğer yüzü de kuraklıktır. Ancak kuraklığı aşırı yağışlardan farklı değerlendirmek gerekir. Aşırı yağışlara karşı alınacak önlemler oldukça kapsamlı ve uzun vadeli çalışmalar gerektirir. İstanbul gibi bir şehre yağan yağmurun toplanarak şehrin kullanımına sunulması oldukça büyük bir altyapı projesidir. Benzer sorun diğer çoğu kent için de geçerlidir. Bu yağışların can kaybına yol açmaması oldukça kolay çözülebilse de hasar yaratacak bir akışın faydaya dönüştürülebilmesi zordur. Bundan dolayı da çoğu bölgemizde yağış ne derece fazla olursa olsun bu yağış ihtiyacımız olan su kaynağını artırmamaktadır.

Bunun başlıca birkaç sebebi vardır. Öncelikle dediğimiz gibi kurumuş ve organik maddesi azalmış bir toprak suyu emerek alt katmanlara kolaylıkla geçiremez. Bunun için sağanak yağış değil daha az şiddetli ama daha uzun süren bir yağış gereklidir. Aslında bu tanıma en uygun yağış türü de kardır. Kar her ne kadar çabuk yağıp birikebilse de eriyerek akışa dönüşmesi oldukça uzun sürer ve bu süre içerisinde de toprağın nemini kalıcı olarak tazeler. Ancak, son senelerde çoğu bölgemizdeki yağışların kardan çok yağmura dönmüş olması bu sorunu da oldukça artırır. Sadece yağmurla beslenen topraklar yaz mevsimi gelmeden kurumaya yüz tutar ve hızlı kuruyan bu toprakların aşırı yağışlarla gelen suyu tutmaları da zorlaşır.

Ama bunun ötesinde iki büyük sorunumuz vardır. Bunların ilki tarımda bilinçsizce yapılan sulamadır. Ülkemizdeki tatlı suyun yaklaşık dörtte üçü tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan bu suyun da gene dörtte üçünden salma sulama şeklinde faydalanılır. Salma sulama da hem toprağın yapısına zarar verir hem de suyun boşa gitmesine neden olur.

Ancak diğer sorunumuz çok daha büyüktür. Bundan 100 sene önce ülkemizde kişi başına düşen tatlı su miktarı yaklaşık 8000 tondu. Nüfusumuzdaki artışla birlikte bu miktar 1000 tonun az üstüne kadar düşmüştür. Yani ülkemiz artık su zengini bir ülke değildir, hatta nüfus artışı ile birlikte giderek su fakiri olmaya doğru gitmektedir. Bundan dolayı da başta tarım olmak üzere hepimize düşen en önemli görev suyumuza sahip çıkarak onu korumaktır. 

İçinde yaşamakta olduğumuz iklim krizi geçici değildir ve daha da kötüye doğru gidecektir. Kuraklık ve aşırı yağışlar da bu değişiklikle birlikte artacaktır. Bu nedenle de su politikamız ülkemizin en öncelikli konularından biri olmalıdır.

Bu yazı Anadolu Ajansı tarafından yayımlanmıştır.

8 Aralık 2023 Cuma

COP28'de Neler Oluyor?

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) bu hafta Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde başladı. Her senenin sonunda yapılan bu toplantılar iklim konusunda yapılanların ve yapılması gerekenlerin tartışıldığı en önemli forum olma özelliği taşıyor. Bu toplantıların bazıları nispeten daha önemli, bazıları da nispeten daha sıradan toplantılar olabiliyor. Bu seneki toplantı oldukça sıradan sayılabilecek toplantılardan biri.

Ülkemiz de 2026 yılında yapılacak olan konferansı düzenlemeye aday olduğundan bu seneki konferansın Dubai’de düzenlenmesinin etkilerini anlamamız faydalı olacaktır. Geçen sene gene bu zamanlarda Mısır’da düzenlenen COP27 sonrasında ülkeler arasındaki iklim liderliği bayrağı Birleşik Arap Emirlikleri’ne teslim edildi. Yani konferansın lideri olan Şeyh El-Caber, aynı zamanda da bir senedir iklim politikasına yön veren kişi oldu. Bu konferans sonunda atılması gereken adımları da o senenin ev sahibi hazırlayarak konferansa sunuyor. Elbette ulusal petrol şirketi başkanı olan El-Caber’in iklim liderliği sırasında da önemli adımların atılmasını beklemek hayal olurdu. Ancak bu toplantıdan ciddi adımlar beklemememiz gerektiğini de zaten COP27’de bayrağın BAE’ye teslim edilmesiyle görmüştük. El-Caber de bizleri pek de şaşırtmadı.

COP27’de oldukça önemli bir konu olan kayıp ve zararlar gündeme gelmişti. Yani gelişmiş ülkeler bunca senedir kömür, petrol ve doğal gaz yakarak iklim krizini bu noktaya taşıdılar ancak şu anda zararların kötü kısmı bu krizde pek de suçu olmayan az gelişmiş ülkelerin üstüne yüklendi. Bu ülkeler de zararlarının tazmini olmasa bile bu zararlarının olabildiğince karşılanmasını istiyorlar. COP28’in açılış gününde bir Kayıp ve Zarar Fonu oluşturuldu. Gelişmiş ülkeler de bu fona para koymayı vadetmeye başladılar. Bu ilk bakışta çok güzel bir ilerleme olarak görülebilir ama içinde en az iki ciddi sorun barındırıyor. Öncelikle vadetmek ile gerçekten o parayı götürüp fonu çalıştıracak olan Dünya Bankası’na yatırmak arasında büyük bir fark var. Bu nedenle de ABD iklim elçisi John Kerry sürekli “biz vadediyoruz ama Kongre’nin onayı gerekli” deyip durdu.

İkinci ciddi sorun çok daha önemli bir hususta: En az gelişmiş ülkelerin her sene iklim krizi kaynaklı kayıp ve zararlarının karşılanması için 500 - 700 milyar dolar arası bir finansmana ihtiyaçları var. COP28 süresince bu fonda şimdiye kadar toplanan para sadece 700 milyon dolar oldu, yani gerekenin binde biri ve o da “Kongre’nin onayı gerekli” gibi koşullara bağlı. Bu bağlamda gelişmiş ülkeler bir şeyler yapıyor gibi gözükmek istiyorlar, gerçekte de yaptıkları fazla bir şey yok aslında. Konuşmalardan birinde “şu ana kadar fonda toplanan para miktarı ancak Suudi Arabistan’ın futbol ligine yaptığı para yardımı seviyesinde, bu da gelişmiş ülkelerin bu konuya verdikleri önemi gösteriyor” denildi. Şimdilik futbol en az gelişmiş ülkelerin kayıp ve zararlarından çok daha kıymetli görünüyor.

Bir diğer önemli konu da aslında çoğumuza önemsiz görünse de bu toplantılarda kullanılan dilin gittikçe karmaşıklaşması ve uzman olmayan kişiler tarafından neredeyse anlaşılmaz hale gelmesi. Elbette bunun temel nedeni aslında bir gelişme olmadığını insanlığın gözünden kaçırma çabası. Öyle kelimeler var ki devlet başkanları kullandığında çok fiyakalı duruyor ama arkasını karıştırdığınızda bir ilerleme sağlamaya yönelik olmadığı anlaşılıyor. Son iki COP’da bu konudaki en fiyakalı terim “unabated fossil fuel use”. “Unabated” kelimesinden devletlerin kastı “iklime olan zararı ortadan kaldırılmamış”, ama fosil yakıtları, yani kömür, petrol ve doğal gazı yaktığınız zaman atmosfere karbondioksit salarsınız. Karbondioksit salmadan fosil yakıt yakmanın ise bugün için genel kullanıma açık bir yolu yok. Çok küçük tesislerde bunun denenmesi mümkün ama senede saldığımız 50 milyar ton karbondioksidin ancak binde biri yakalanarak zararsız hale getirilebiliyor. Ama pek çok devlet bu kavramı kullanarak yollarına devam ediyorlar.

Yeryüzünün ihtiyacı olan acilen sera gazı salımlarının azaltılması ve en kısa zamanda da sıfırlanmasıdır. Ancak COP28’de şimdiye kadar gördüğümüz, toplantılar böyle devam edecek olursa, devletlerin ne sera gazı salımlarını azaltmaya ne de gerçekten zarar gören ülkelere yardım etme niyetlerinin olduğu. Bizim gibi sivil topluma düşen de bu konuyu oldukça fazla gündemde tutarak devletlerin bizleri dinlemesini sağlamaktır.

Bu yazı Dünyahali'nde yayımlanmıştır.