1 Temmuz 2015 Çarşamba

Sürdürülebilirlik Hedefleri ve İklim Değişikliği

2015 yılı iç içe geçmiş iki önemli konuda, yani sürdürülebilirlik hedefleri ve iklim değişikliği alanında dünyada önemli politik adımların atılmasının beklendiği bir yıl. Her ne kadar yılı ortalamış olsak da bu iki konuda da asıl önemli toplantılar yaz ortası başlıyor ve sene sonuna kadar sürüyor.

Bu görüşmeler konusunda bilmemiz gereken şeylerin başında bu konuların bir tek toplantıda karara bağlanamayacağıdır. Her ne kadar en son toplantıda devlet yetkilileri anlaşmaları imzalasalar da bu anlaşmaların hazırlanması yıllar süren bir çabanın sonucudur. 2015 yılı içerisinde yapılacak olan üç önemli toplantı da daha önce aynı konuda yapılmış olan hazırlık toplantılarının karar bağlanacağı toplantılar olacaktır.

Üçüncü Uluslararası Kalkınmanın Finansmanı Konferansı 13-16 Temmuz 2015 tarihleri arasında Etiyopya'nın başkenti Adis Ababa'da yapılacak. Bu toplantı tüm dünyadan devlet başkanı, başbakan, ekonomi, kalkınma veya dışişleri bakanları seviyesinde bakanlarla hükümet dışı örgüt ve iş dünyası temsilcilerini bir araya getirecek. Bu toplantının sonunda 2015 sonrası kalkınma gündeminin hayata geçirilmesi için gerekli olan finansal yapının kurulması ve katkıların belirlenmesi üzerine bir anlaşma imzalanması bekleniyor.

Adis Ababa toplantısının hazırlık çalışmaları Ekim 2014'te başladı. Hükümet yetkilileri, sivil toplum ve iş çevreleri arasında Mart 2015'e kadar süren görüşmeler  sonunda Ocak, Nisan ve Haziran aylarında da, imzalanması beklenen anlaşmanın taslakları ortaya konuldu. Adis Ababa'da ise bu taslaklara son halini verecek olan görüşmelerin yapılarak sürdürülebilir kalkınmanın finansmanını sağlaması beklenen bu anlaşmanın imzaya açılması öngörülüyor.

Burada sürdürülebilir kalkınma konusunda küçük bir parantez açmamız gerekiyor. Özellikle son yıllarda bu kavramın anlamı pek çok nedenden dolayı aşındırılmış gibi görünüyor. Öncelikle ülkemizde kalkınma kavramı nedense sadece ekonomik büyümeye karşılık olarak algılanmakta. Bu nedenle de sürdürülebilir kalkınma yerine sürdürülebilirlik kavramı kullanılmaya çalışılıyor. Ekonomik büyümenin temel nedeni de nüfus artışı olarak görülüyor. Yani bir ülke, nüfus artışından daha hızlı bir biçimde ekonomik büyüme sağlayacak olursa vatandaşların refahının arttığı, aksi halde de bireylerin yoksullaştığı düşünülüyor. Ancak burada problemin temeli çoğumuzun gözünden kaçmakta. Dünya kapalı bir sistem. Yani dünya dışından kaynak ithali ve dünya dışına kaynak ihracı en azından yakın bir gelecekte mümkün olmadığına göre her anlamda büyümenin sınırları gezegenimizin sınırları ile belirleniyor. Bu nedenle de sonsuza kadar hem nüfusumuzun artması hem de bu nüfusun ekonomik seviyesinin gelişmesi mantıksal olarak mümkün görülmüyor. Sürdürülebilirlik ise bir yandan insanların yaşam koşullarının iyileştirilmesini öte yandan da bu çabanın doğanın bize sağladığı kaynakların tükenmesine neden olmadan devam ettirilebilmesini öngörüyor. Bu iki noktayı da başarabilmek için hepimizin kabullenmesi gereken ana husus; dünyanın toplam nüfusunun doğanın besleyebileceği seviyenin altında tutulması gerektiğidir. Gözden kaçmaması gereken diğer bir nokta da İngilizce'de “Sustainable Development” dediğimiz kavramı Türkçe'ye çevirdiğimizde hemen “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramını sahiplenildiği. Oysa “development” “kalkınma” anlamına gelmiyor, kelime karşılığı daha çok “gelişme”. Bu gelişmeyi de sadece ekonomik değil aynı zamanda kişisel gelişme olarak da algılamak zorundayız. Yani kişilerin sadece ceplerinde daha fazla para olması gelişmişlik değildir. Ancak bu kavramların çoğu ekonomi tarafından esir alındığından bizim algıladığımız sürdürülebilir kalkınma kavramıyla Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma kavramları örtüşmeyebiliyor.

Tüm bu belirsizlikler nedeniyle özellikle Birleşmiş Milletler son yirmi yıl içerisinde sürdürülebilir kalkınmayı tanımlamaya ve sürdürülebilir kalkınma sağlamak için hedefler koymaya çalışıyor. Bu hedeflerin ilki yeni yüzyılın ilk 15 senesi için planlanan Millenium Development Goals, yani Binyıl Kalkınma Hedefleri idi. Bu yıl ise 2015 sonrası kalkınma hedeflerinin neler olması gerektiği konusundaki çalışmalar neredeyse sonuna gelmiş durumda. Bu hedefler uluslararası çevrelerde post-2015 sustainable development goals (SDGs) (2015 sonrası sürdürülebilir kalkınma hedefleri) olarak adlandırılıyor.

Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma hedefleri üzerine “açık çalışma grubu” Temmuz 2014'te çalışmalarını tamamlayarak 17 küresel sürdürülebilir kalkınma hedefi ve bunların ölçülmesi için 169 ölçüt tavsiyesinde bulundu. BM Genel Sekreteri de yayımladığı sentez raporunda bu hedefleri teyit etti. Bu hedefler tüm ülkelerde uygulanabilir bir biçimde açlık ve fakirliği ortadan kaldırırken ekonomilerin büyümesini, çevrenin korunmasını, kalıcı barışın sağlanmasını ve iyi yönetişimin geliştirilmesini sağlayacak bir sistem önerisinde bulunuyorlar.

25-27 Eylül 2015 tarihleri arasında devlet başkanları ve yetkilileri New York'taki Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde bir araya gelerek bu hedefleri ve hedeflere giden yoldaki gelişme durumunu değerlendirebilmeyi sağlayacak olan beklenen ölçütleri karara bağlayacak. Bu hedefler Adis Ababa'daki toplantıda belirlenecek olan finansman kaynakları ile birlikte önümüzdeki 15 yıl boyunca bizlere sürdürülebilir kalkınmanın bir yol haritasını çıkartmış olacak.

İnsanlığın sürdürülebilir gelişmesinin karşısındaki en önemli engellerin başında küresel iklim değişikliği geliyor. Bu yılın belki de en önemli toplantısı 30 Kasım ile 11 Aralık tarihleri arasında Paris'te yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği toplantısı olacak. Bu toplantı aynı zamanda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf olan ülkelerin (COP) yirmi birinci toplantıları oluyor. Geçen yıl Peru'nun başkenti Lima'da yapılan yirminci toplantıda tüm dünya devletlerini içine alan ve hukuki bağlayıcılığı olan bir anlaşmanın Paris'e hazırlanması için bir mutabakat kararı alınmıştı. Lima toplantısından bu yana süregelen bir dizi toplantıda yeni iklim anlaşmasının temelleri atılmaya çalışılıyor. Ancak Paris'e giden yol epey dikenli olacağa benziyor.

Öncelikle atmosfere en fazla sera gazı salan ülkeler sıralamasında ilk iki sırada bulunan ABD ve Çin'in bu anlaşmayı imzalamaları ve yürürlüğe koymaları gerekmekte. ABD açısından anlaşmanın imzalanmasında fazla bir sıkıntı olacağı düşünülmüyor, ancak bildiğiniz gibi uluslararası bir anlaşmanın hukuki bağlayıcılığı ve ülke içerisinde kanuni geçerliliği olabilmesi için meclisin de onayı gerekiyor. Amerikan Meclisi ise Başkan Obama'nın aksine cumhuriyetçilerden oluştuğu ve cumhuriyetçiler de daha baştan herhangi bir anlaşmayı onaylamayacaklarını söylediklerinden anlaşmanın yapısı ve geleceği az çok belirlenmiş oluyor.

Dünya açısından bu anlaşmadan bekleyebileceğimiz temel faydalar bu noktada son derece kısıtlı gibi duruyor. Bugün için Aralık ayında Paris'te bir anlaşmaya varılması olasılığı epey yüksek görünüyor. En son toplanan G7 zirvesinde de “fosil yakıt kullanımının yüzyılın sonuna kadar azaltılarak gelecek yüzyıla fosil yakıt kullanmayan bir dünya olarak girme” gibi kağıt üzerinde son derece güzel görünen bir karar alındı. Ancak bilim insanları küresel sıcaklıklardaki ortalama artışın 2 Co'nin üzerine çıkmaması gerektiğini ısrarla söylüyorlar. 2 Co limiti ise fosil yakıtların yüzyılın sonunda değil bugünden itibaren hızla azaltılmasını ve neredeyse 2050 yılında bugünkü miktarın beşte birine düşmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Yani bilimin gerekleri ile büyük ekonomilerin kararları çok uyumlu değil. Bu da gelecek aylarda Paris'te çıkabilecek bir sonuç için fazla ümitli olmamıza neden oluyor. Ama gene de bir umut işte...

Yazının yayınlanmış halini EKOIQ Temmuz 2015 sayısında bulabilirsiniz.