23 Mart 2018 Cuma

Yakın Gelecekte İklim Mülteciliği Artacak

Mülteci dendiğinde aklımıza bir ülkeden bir başka ülkeye göç etmek zorunda kalan insanlar geliyor hep. Oysa göç etmenin çoğumuzun çok daha alışık olduğu bir yöntemi var, aynı ülke içerisinde bir yerden bir başka bölgeye göç etmek. Bugüne kadar bu göçe genelde ekonomik sorunların ya da savaşların yol açtığını düşünürdük. Bugün ise iklim değişikliği önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Artık insanlar ülkenin bir bölgesi iklim değişikliği nedeniyle yaşanamaz hale geldiği için bir başka bölgeye göç etmeye başlıyorlar. Hatta bu tür göç bir ülkeden bir başka ülkeye yapılan göçe oranla çok daha yaygın olmaya başlıyor.

Dünya Bankası'nın geçtiğimiz hafta yayımladığı Ani Artış: Ülke İçindeki İklim Göçüne Hazırlanmak başlıklı raporunda Sahra-altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika'da 2050 yılında 143 milyon kişinin iklim değişikliği nedeniyle ülke içerisinde göçe zorlanacağı öngörülüyor. Haber sitelerinin bir kısmı da haberi bu başlıkla paylaştılar ama detaylarını okuduğumuzda ve rapora göz attığımızda ilginç noktalar ortaya çıkıyor.

Gelişmekte olan ülkelerin toplam nüfuslarının %55'i bu raporun konusu olan Sahra-altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika'da yaşıyor. Gelecek senelerde de bu bölgedeki nüfusun diğer bölgelere oranla daha da fazla artması öngörülüyor. Ancak bu bölgeler aynı zamanda iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek yerler arasında bulunuyor. Özellikle kuraklık ve kişi başına düşen su miktarındaki azalmanın yanı sıra deniz seviyesindeki artış ve kıyı kesimlerinin fırtınalardan doğan dalgalar nedeniyle sular altında kalacak olması burada yaşayan halkın da hayatını güçleştiriyor.

Eğer insanlık şu andaki umursamaz tutumunu sürdürecek olursa bu bölgelerde yaşayan insanların %2.8'i, yani 143 milyon kişi ülke içerisinde göç etmeye mecbur kalacak. Oysa küresel ısınmayı gerçekten 2 derece ile sınırlamayı başaracak olursak o zaman göç etmek zorunda kalacak olan kişi sayısı neredeyse yarısına düşüyor. Yani her zaman olduğu gibi göç problemini çözmenin en kolay yolu göçe neden olan koşulları ortadan kaldırmaktan geçiyor.

Bunun yanında rapor başka mesajlar da veriyor:


  • İç göç 2050 yılına kadar hız kazanarak kötümser senaryoda 143 milyon kişiyi bulacak ama iç göçün esas artışı 2050 yılından sonra iklim değişikliğinin daha ciddi etkileri görünmeye başladığında karşımıza çıkacak. Bu bölgelerde zarar görebilecek olan insanlar göç etmeden önce ellerinden geldiğince sabredecekler ve dayanamadıkları anda harekete geçecekler. Bu noktada daha da zarara açık olan gruplar hareket etme şanslarını da kaybedeceklerinden giderek daha olumsuz koşullara sahip bölgelerde hapsolacaklar.
  • Bu noktada ülkeler göçü alan ve veren bölgelerde artış gözlemliyor olacaklar. Bu bölgelerin özellikleri 2030 yılından sonra ortaya çıkmaya başlayacak. Eğer uyum için gerekli olan kalkınma ve altyapı çalışmalarına şimdiden başlanmayacak olursa göç başladıktan sonra yerinde yapılacak olan uyum çabaları istendiği kadar iyi sonuçlar vermeyebilir. Özellikle bu bölgelerdeki halkın göç etmesini engellemek için verilebilecek maddi yardım ileride çok daha ciddi sağlık sorunlarının doğmasına neden olabilir.
  • Eğer yatırım ve kalkınma planları doğru yapılacak olursa göç uygun bir uyum stratejisi olabilir. İç göçü bir uyum stratejisi haline getirecek olan planlar sadece mültecilerin değil mülteci veren ve alan toplumların da dayanıklılıklarını artırmak üzerine kurulmak zorundadır. Bugün ülkemize benzer bir ekonomi ve sosyal yapıya sahip Meksika'da toplumsal dayanıklılığın olduğu söylenebilir. Ancak oluşabilecek fakir bölgeler toplumun yapısını tehdit edecek boyuta gelebilir.
  • İklim değişikliğinden kaynaklanacak olan göç bir gerçekliktir, ama bu göç bir krize neden olmak zorunda değildir. Üç ana alanda alınacak önlemler panik içerisinde göç edecek olan insanların sayısını azaltabilir:
    • Sera gazı salımlarını şimdi durdurmalıyız. Bu bölgelerde 2050 yılında karşımıza çıkacak olan iç göç kötümser senaryoda 143 milyon, iyimser senaryoda da 72 milyon kişidir. İyimser senaryo bizim sera gazı salımlarımızı hemen durdurduğumuz senaryodur. Bu konuda eyleme geçmek için zaman azalıyor.
    • Kalkınma planlarının içinde iklim göçlerini de hesaba katmak zorundayız. Bu konudan zarar görmeye açık olan tüm toplum ve kişilerin dayanıklılıklarını ve gelişmelerini sağlamak ancak önceden yapılacak hazırlıkla mümkündür. Özellikle nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerde oluşacak iklim felaketleri sonuçları daha kötü olabilecek göçlere yol açacaktır. Bu durumda etkilenen tüm tarafların teknik, insani ve hukuki yardıma ihtiyacı olacaktır.
    • İklim kaynaklı iç göç konusuna kafa yormaya hemen başlamak zorundayız. Bölgesel ve ülkesel ölçekteki iklim değişikliği küresel olarak ortaya konan modellerden az da olsa farklılık gösterebilir. Her bölge için özel ve detaylı iklimsel, biyofiziksel, sosyoekonomik ve politik modeller hazırlanarak bu bölgelerde oluşacak riskler ortaya konulmalıdır. Elbette ki bu modeller mükemmel değildir ama geçen zaman içerisinde gelişen modeller alınacak önlemler ve belirlenecek kalkınma patikaları konusunda yol gösterici olacaktır.
Sadece gelişmekte olan ülkeler değil tüm ülkeler iklim değişikliğinden bir şekilde etkilenecektir. Tek nedeni iklim değişikliği olmasa da ülkemize akın eden çok sayıda Suriyeli mülteci gelecekte karşılaşabileceğimiz problemler konusunda bizlere önemli bir ikaz olmalıdır. Suriyeli mültecilerin ülkelerindeki durum düzeldiğinde geri döneceklerini umuyoruz, ama aynı şey gelecekte kendi vatandaşlarımız yaşadıkları yerden ayrıldıklarında geçerli olmayacaktır. Bu nedenle gelecekteki insan hareketliliğine hazırlıklı olmak her geçen gün daha da fazla önem taşımaya başlıyor.