17 Ekim 2022 Pazartesi

Turizm Sektörü İklim Krizini Ciddiye Almaya Başlamalı

İklim krizi ile ilgili çoğu gerçek bize çok da duymak istemediğimiz şeyleri söylüyor. Bunların en başta geleni de değişmemiz gerektiği. Bugüne kadar neler yapıp nasıl davrandıysak şu anda karşı karşıya kaldığımız iklim ve çevre krizine neden olduk. Aynı şekilde davranmaya devam ettiğimizde de bu hasarları artırmaya devam edeceğiz. Ne yazık ki biz doğanın verdiği bu gayet açık uyarıyı duymazdan gelmeye devam ediyoruz ve böyle devam ettiğimiz sürece de sorunlar artarak karşımıza gelmeye devam edecek.

Son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız bir çözüm yolu da “verdiğimiz zararı telafi etmek”. Yani “uçakla uçmayalım” demiyoruz, sadece “uçakla uçtuğumuz zaman atmosfere saldığımız karbondioksidi emen sisteme para verelim” diyoruz. Burada da elbette iki tane soru çıkıyor karşımıza:

Herhangi bir uçuşun ne kadar karbondioksit saldığını biliyor muyuz? Bu soruya cevap vermek oldukça kolay, en azından “en az şu kadar saldığını biliyoruz” demek mümkün. Uçuşu sadece uçağın yaktığı yakıt olarak bile görsek verdiğimiz zararın önemli kısmını algılayabilmemiz mümkün. Elbette uçuş sadece uçağın havada olduğu zaman değil. Bizim havalimanına gitmemiz, oradaki işlemler, uçağın hazırlanması hep sera gazı salımına neden olan eylemler ama buradaki en büyük hasar uçağın kendisinden kaynaklanıyor.

Peki uçağın saldığı karbondioksidi geri emen sistemin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını biliyor muyuz? Bu soruya cevap vermek ise oldukça zor. Bu zorluğun birkaç kademesi var. Biri size “karbon offseti” satıyor olabilir. Ne satın aldığınızı biliyor musunuz? Eğer karbonun atmosferden geri kazanılması konusunda fazla bir bilginiz yoksa bunun cevabı biraz gri olabilir. Diyelim ki bu konuda bilgilisiniz, ama size “şu miktarda karbon tutuyoruz” diyen firmanın gerçekten o miktarda karbon tuttuğunu nereden bilebilirsiniz? Henüz bunun oturmuş bir finansal yapısı ve kontrolü bulunmuyor. Bunların üzerine bir de karşımıza sıkça çıkacağı üzere, fazla konuşmadan halının altına süpürüyor olsak da tutulan karbonun aynı anda birden fazla kişiye satılmadığını da biliyor muyuz?

Dolayısıyla, bir uçuşun saldığı karbon miktarını yaklaşık olarak biliyor olsak da bunun nasıl tutulabileceği konusundaki bilgilerimiz bize doğruyu gösterebilmekten son derece uzak. Tüm bunun üzerine bir de gittiğimiz yerde neden olduğumuz sera gazı salımları var. Uçaklar, oteller, lokantalar ve eğlence yerleri olarak bir hesap yapmaya çalıştığımızda turizm sektörünün yaptığı salımların tüm küresel salımların yaklaşık yüzde onuna ulaştığını görebiliyoruz. Yaklaşık üçte birini iş seyahatlerinin oluşturduğu bu sektörün iklim krizi açısından neden olduğu hasar kolayca göz ardı edilebilecek boyutta değil. Ayrıca bir tarım sektörü ile kıyaslandığında bu hasarın gerekli olup olmadığı da ciddi biçimde tartışılabilir. Bu nedenlerle en kısa zamanda turizm sektörünün kendi salımlarına ve yarattığı diğer sorunlara bakarak kendisine yepyeni bir yol çizmesi gerekiyor.

Öncelikle önümüzde bir hesap olması çok güzel olurdu. Mesela, “buradan kalkıp şuraya tatile ya da iş gezisine gittiğiniz zaman şu kadar sera gazı salımına neden oluyorsunuz, bunun yüzde şu kadarı uçak yolculuğundan, bu kadarı konaklamadan, şu miktarı da yeme içmeden kaynaklanıyor” diye bir bilgiye sahip olsak en azından içimizde bu bilince sahip olanlar adımlarını biraz daha dikkatli atarlar. Ama iş burada da bitmiyor. McKinsey tarafından yayımlanan Net-Sıfır Seyahate Geçişi Hızlandırmak raporunda uçak yolcularının yüzde kırkı saldıkları karbonun tutulması için uçak biletinin fiyatından yüzde iki daha fazlasını ödeyebileceklerini söylerken bu fırsat sunulduğunda gerçekten ödeyenlerin sadece yüzde on dört olduğu görülmüş. Yani ne rahatımızdan vazgeçmeyi ne de bunun bedelini ödemeyi kabulleniyoruz.

Ipsos’un 29 ülkede Eylül 2022’de yaptığı bir araştırmaya göre 16-74 yaş arasındaki yetişkinlere en önemli gördükleri sorun sorulduğunda ekonomi ve pandemi neredeyse verilen cevapların tümünü oluşturmuş. Henüz iklim krizi günlük dertlerimizin radarına girmiş durumda değil. Durum böyle olduğu zaman da bizler gerek turizm sektöründen gerekse de diğer sektörlerden en ucuzu talep ediyoruz, çevreye ve iklime en duyarlı olanı değil. Ama gün olur da bu rüzgar değişecek olursa çoğu sektör habersiz yakalanacağa benziyor. O nedenle de turizm gibi iklim krizine yönelik önlemlerin hedefinde olabilecek bir sektörün şimdiden bu konuda ciddi hazırlıklara başlaması çok faydalı olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder