14 Ekim 2022 Cuma

COP27'ye katılıyoruz

1992’de Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin önde gelen politikacıları Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde toplanarak gelişmenin ve çevrenin geleceği konuları hakkında önemli kararlar aldılar. Bu toplantıdan akılda kalan en önemli karar ise İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir. Bu sözleşme ile iklim krizinin çok önemli bir sorun olduğu ve birlikte çalışarak çözülmesi gerektiği tüm devletlerce kabul edilmişti. Ayrıca bu konuda ortaya konan ilerlemenin değerlendirilmesi için her yılın sonunda bir taraflar konferansı (Conference of Parties - COP) düzenlenmesi de kararlaştırıldı.

Taraflar konferanslarının ilki 1995’te düzenlendi ve pandemi dönemi haricinde her sene devlet delegeleri ve sivil toplum bir araya gelerek bu sorun hakkında durum değerlendirmesi yaptılar. Sonuçta “iklim krizi problemine çözümler üretildi ve herkes mutlu mesut yaşadı” demek ancak masallarda oluyor. Gerçek hayatta “bu toplantılardaki yoğun çabalar sonucunda konu hakkında ilerleme kaydedildi ancak henüz gerçek çözümden uzağız” demek bir başarı sayılabilir. Ama bu konuda yapılanları anlatmaya çalışsak kullanacağımız tabir “bir arpa boyu yol ancak kaydedilmiştir” olmalı. Şimdiye kadar yapılan 26 Taraflar Konferansı ve imzalanan iki önemli anlaşma atmosferdeki sera gazı salımlarının azaltılması yolunda hiçbir fayda sağlamadı. Hatta insanlığın atmosfere saldığı sera gazı miktarı hala hızlanarak artıyor diyebiliriz.

“O zaman bu insanlar her sene neden boşu boşuna toplanıyorlar?” diye soracak olursanız, verecek cevabımız ne yazık ki yok. Orada toplanan birçok insan görüş alışverişinde bulunuyor ve sonra bir dahaki seneye görüşmek üzere ayrılıyor. Bu iklim görüşmelerinin yapısı ve alışkanlığı haline gelmiş durumda. Devletlerin ne düzeyde katılım sağladıkları iklim konusuna ne derece önem verdiklerinin de bir göstergesi olarak kabul ediliyor ve çoğu devlet iklim krizini giderme yolunda küçük de olsa önemli adımlar atmaktansa geniş heyetlerle bu toplantılara katılmayı tercih ediyor.

İklim krizinin küresel bir sorun olduğunu vurgulamak açısından bu toplantılar her sene değişik bir kıtada ve ülkede yapılıyor. Bu seneki toplantı ise bize oldukça yakın bir yerde, Mısır’da düzenleniyor. Şimdiye kadarki toplantıları oldukça yakından takip etmeme rağmen katılmak istemedim. Bu sene ise Yuvam Dünya ile birlikte gidiyorum. İlk başta bir tane şartım vardı, “deniz veya kara yolu ile gideceğiz” diye. Yalnız deniz yolu için her şeyi hazırlamamıza rağmen “yolculuk 21 gün sürüyor” denilince cesaret eden pek kimse olmadı, sonunda biz de mecburen uçakla gitmeye razı olduk.

Diğer 26 İklim Konferansının bize öğrettiği, bu konferans bağlamında da fazla beklentilerimiz olmaması gerektiğidir. Benim görüşüm, özellikle de fosil yakıt üreticilerinin ve tüketicilerinin son bir yıl içerisindeki hareket tarzları bir göstergeyse, iklim krizine çözüm arayışları konusunda ümidimizin fazla kalmadığı yönünde. Bu nedenle özellikle ülkemizin de içinde bulunduğu iklim krizinden kötü etkilenme olasılığı yüksek gelişmekte olan olan ülkelerin kendilerini korumaya en fazla önemi vermeleri gerekiyor. Ancak bu yönde sağlanacak maddi kaynak genellikle gelişmiş ülkelerin banka ve kuruluşlarından geldiğinden, bu kuruluşları uyuma daha fazla kaynak ayırmaya ikna etmek gerekiyor. Dolayısıyla bu tür, tüm tarafları bir araya getiren toplantılar kaynakların artık uyuma önceliklendirilmesinin sağlanabilmesi açısından faydalı olacaktır. Her ne kadar EBRD gibi büyük bankalar verdikleri kredilerde hem iklime zarar vermemeyi hem de iklimden zarar görmemeyi koşul olarak beyan etmeye başlamış olsalar da koşulların iklimden görülecek zararı da azaltma şekline evrilmesi uluslararası toplumdan en başta gelen beklenti olacaktır. Artık kalkınma değil elimizdekileri koruma çağındayız ve buna göre yaşamaya başlamamız hayırlı olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder