21 Ekim 2022 Cuma

İklim Mültecileri

Aslına bakarsanız hepimiz göçmeniz. Binlerce yıl geriye gidecek olsak ataları şu anda yaşadığı bölgede yaşayanların sayısı çok çok azalır. Öyleyse temel sorun göçün kötü bir şey olması değil, göçün hem göçenler hem de göçtükleri yerlerde yaşayanlar açısından alışkanlıkları değiştiriyor olmasıdır. Bir de hep bu değişikliğin geçici olacağını düşünüyoruz. Şimdiye kadar yaşadığımız hayat bize nedense değişikliklerin geçici olduğu hissini vermiş. Oysa gerek doğa gerekse de insan için değişiklik kalıcı, süreklilik hissi ise geçicidir. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu anlamak için Herakleitos felsefesine gitmemize gerek yok ama bu gerçeği ne kadar çabuk kabullenirsek gelecek yıllar hepimiz açısından o derece kolay geçer.

Öncelikle doğada her mekanın bir taşıma kapasitesi vardır. Canlılar bu taşıma kapasitesinin bilincinde yaşarlar. Avlar azalmaya başladığında avcılar üremeyi durdururlar, besin bitecek olsa avlar beslenebilecekleri yeni mekanlar ararlar. Bu bilince sahip olmayan neredeyse tek canlı biziz. Yeryüzünün insanlığı taşıma kapasitesini çoktan aştığını henüz anlayabilmiş değiliz ama yakın zamanda anlamak zorunda kalacağız. İklim krizi yeryüzünün oldukça kalabalık sayılabilecek bölgelerini yaşanmaz hale getiriyor. Buna açlık, yoksulluk ve diğer çoğu çevresel sorun eklendiğinde insanların kalıcı biçimde göç etmeye başlayacaklarını görmek çok da zor değil.

Göç dediğimiz vakit aklımıza çoğunlukla kendi yaşamımız geliyor. “Ben buradan göçüp Avrupa’ya gitsem koşullarım belki buradaki kadar konforlu ve alıştığım biçimde olmaz ama zaman içerisinde daha iyi yaşarım” diye düşünüyoruz. Kafamızdaki görüntü bugün içinde yaşadığımıza benzer bir ev ama daha gelişmiş olduğunu düşündüğümüz bir toplum yapısı. Bu tür bir göç zorunluluktan doğmadığı için bugünkü hayatımızı biraz daha geliştirecek bir hareket olabilir. O ülkelerde yaşayan insanlara bakıldığında bazı zaman “oturun oturduğunuz yerde, buranın da kendine özgü sorunları var” lafını duyduğumuz çok oluyor.

Oysa iklim göçü dediğimiz böyle bir şey değil. Mesela Mumbai gibi Hindistan’ın önemli kentlerinden birinde 9 milyon kişi barakalarda yaşıyor. Çoğunun temiz içecek suyu ve elektriği yok. Hava sıcaklığı aşırı arttığı zaman klima gibi bir şansları yok. Mayıs ayında Pakistan 50 derecenin üstünü gördü, gelecekte de bu durum sadece kötüleşecek. Buradaki insanlar açısından bakıldığında Adana veya Urfa’da bir barakada, ama 35 - 40 derece aralığında yaşamak sizin Almanya’ya taşınmanıza oranla çok daha büyük bir gelişme sayılabilir.

Ne yazık ki ülkemiz de taşıma kapasitesini aşmış durumda artık. Özellikle Güney Asya’dan gelecek on milyonlarca iklim mültecisini kaldırabilecek şartlara sahip değiliz. Bunun en önemli nedenlerinden biri de “mülteci” dediğimiz anda geçici bir durumdan bahsediyor gibi hissetmemiz, fakat bu insanlar geçici değil kalıcı olacaklar. O zaman da çözümler düşünmeye başlamamız gerekiyor.

Bugün içinde yaşadığımız mülteci sorununu çoğumuz biliyoruz. Beklemediğimiz bir anda milyonlarca insanı kabul etmek zorunda kaldık. Politik olarak bunu uzun süre tartışabiliriz, ama şu anda görüyoruz ki o insanların önemli bir kısmı kendi ülkelerinden daha iyi şartlarda yaşadıkları için geri dönmek gibi bir düşünceleri yok. Ancak buranın da taşıma kapasitesi belli. Bu iki nokta çarpıştığında sakin ve herkese uygun gelecek bir çözüm bulmak hiç kolay değil. Bir de düşünün birkaç sene sonra kapımızda on veya yirmi milyon Pakistanlı ya da Bangladeşli mülteciyi bulduğumuzu.

Şu anda herkes kendi derdinde olduğu için “öyle sorunlar ortaya çıktığında düşünürüz” tarzında yaşıyoruz. Hani kervan yolda düzülür bize ait bir söz olabilir, ama Avrupa Birliği de gittikçe bize benzemeye başladı ve proaktif değil reaktif yaşıyor. Oysa mülteci sorunu şimdiden düşünmemiz ve hazırlanmamız gereken bir konu. Önlem almak diyemiyorum çünkü önlem alınacak zaman geldi ve geçti, artık sonuçlara çözüm bulmak zamanı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder