29 Şubat 2024 Perşembe

Küresel Riskler Raporu

Dünya Ekonomik Forumu her sene ocak ayında iş dünyasının gelecek iki veya on yılda öngördüğü en önemli riskleri içeren Küresel Riskler Raporu’nu yayımlar. Bu raporun hazırlanmasında tüm dünyadan çok sayıda iş insanının görüşü alınır ve sonuçta ortaya iş dünyasının genel görüşünü yansıtan bir rapor çıkar. Bu raporun sonunda, tüm ülkelerdeki iş insanlarının görüşleri ülke bazında da yer alır.

Uzunca bir süredir ülkemizdeki iş insanlarının küresel bağlamda belirlenen risklerden oldukça farklı olguları tehlike olarak belirlediklerini gözlemliyoruz. Bu, ülkemizdeki iş insanlarının dünyada olan bitenden bihaber olmalarından değil ülkemizin hızla değişen ve diğer ülkelerde benzeri pek de görülmeyen bir dinamiğe sahip olmasındandır. Bundan dolayı da iş dünyamız genel olarak uzun vadeli risklerde bile günlük olayların fazlasıyla ötesinde bir bakış açısına sahip olmakta zorlanmaktadır.

2024 çoğu ülkede kritik seçimlerin yapılacağı bir senedir. Bu nedenle de özellikle kısa vadeli risklerde bu seçimlerde oluşacak sonuçlar büyük önem taşımaktadır. Bu seçimlerde de artık gerçeklerden öte başta sosyal medya üzerinden yayılan olmak üzere çoğu yanlış ve çarpıtılmış içerik başrolü oynamaktadır. Dolayısıyla da iş dünyası yakın vadedeki en önemli risk olarak bu yanlış ve çarpıtılmış bilgileri görmektedir.

Yanlış ve çarpıtılmış bilgiler ABD gibi ülkelerde önemli bir politik rol oynasa da etki bununla kısıtlı değildir. Günümüzde gerçek ve doğru bilgi zor bulunmuyor olsa da yanlış ve çarpıtılmış bilginin miktarı arttıkça kişilerin doğruyu ayırt edebilmesi de gittikçe zorlaşıyor. Elbette burada psikoloji de ciddi bir rol oynuyor. Yani kişiler, kabullenmelerinin zor olduğu ya da işlerine gelmeyen doğru bilgilerdense daha rahat kabullenebilecekleri ve vicdanlarını rahatlatacak yalanlara inanmayı da tercih ediyorlar. Bu durum da sadece politika ile kısıtlı değil ne yazık ki. Alışık oldukları ve ucuz bir ürünün doğaya büyük zarar verdiğine kişileri ikna etmek oldukça zor. Siz yüzlerce kanıt ortaya koysanız da başka biri işlerine gelen tek bir şey söylediğinde bile o bir söz sizin yüzlerce kanıtınızın önüne geçebiliyor. Böyle bir yaklaşım da en azından kısa vadede doğru ürünlerin ve davranışların ilerlemesini zorlaştırıyor. Bu da özellikle yeni ve çevreci ürünlerin piyasada tutunmasını neredeyse imkansız hale getirebiliyor.

Aşırı hava olayları bu sene kısa dönemdeki riskler listesinin ikinci sırasında yer alıyor. İş dünyası artık giderek artan bir şekilde kendisini hissettiren bu aşırı hava olaylarının ciddiye alınması gerektiğini düşünüyor. Hem de bilinmez bir gelecekte değil, hemen, şimdi. Birkaç sene önce iklim krizi uzak zamanda karşımıza çıkabilecek bir sorundu, ancak bugün iklim krizinin insan kaynaklı olduğuna inanın ya da inanmayın, sonuçlarını kendi çevrenizde görmeye başladınız. Ayrıca bu krizi durdurmak için bir şey yapmak elinizden gelsin, gelmesin ya da elinizden gelse bile yapmak istemeyin, etkilerine karşı kendinizi korumanız gerektiği kaçınılmaz bir gerçek artık. Ondan dolayı da politik duruşunuz ya da imkanlarınızdan bağımsız olarak iklim krizi sizin için önemli bir risk oluşturuyor. Bu riskin de en yakın vadede size dokunacak olan kısmı aşırı hava olayları.

Aşırı hava olaylarının önemi aynı zamanda daha yolun başında olmamızdan da kaynaklanıyor. Yani hepimiz bu olayların her geçen gün şiddetlenmekte olduğunu görüyoruz. Bundan dolayı da gelecekte bu olayların bizi daha da kötü etkileyeceği açık. Bu nedenle de aşırı hava olayları uzun vadeli risklerin sıralamasında da ilk sırada yer alıyor. Çoğumuz yanlış veya çarpıtılmış bilgi ile savaşarak bir yere kadar başarı sağlamamızın mümkün olduğuna inanıyoruz ama iklim krizi ile savaşımızda başarı şansımızın olduğuna inancımız fazla olmadığından başımızın daha da fazla belaya gireceğini biliyoruz. 

Aşırı hava olaylarının çok kötü bir yanı var. Bu olaylar çoğunlukla alışık olmadığımız şeyler değil. “Daha önce de yağmur yağdı, daha önce de rüzgar esti, daha önce de kuraklık oldu” diyerek değişiklikleri hafife almayı seçiyoruz. Aslında çok da haksız değiliz. Ama unuttuğumuz iki unsur var. Bunların ilki doğal olarak iklim krizi. İklim krizi bu aşırı hava olaylarının şiddetini ve sıklığını artırmanın ötesinde bir de görüldükleri alanlarını da genişletiyor. Hani haberlerde sık sık duyuyoruz ya “bu kadar yağmur yüz yılda bir yağar” diye, işte iklim krizi yüz yılda bir yağan bu yağmurları her beş yılda bir yağan yağmurlar haline getirdi. Her beş yılda bir görülen yağmurlar da artık belki de üç kat daha şiddetli. Daha önce sizin orayı bu yağmurlardan dolayı hiç sel basmadı mı? Artık basacak. Bu unutmayı tercih ettiğimiz unsurların ilkiydi. İkincisi ise nüfusumuzun ne kadar artmış olduğudur. Bu karşımıza daha değişik bir sorun getiriyor. Riskin bir diğer parçası da maruziyettir. Yani eskiden belki de bizim yaşadığımız yeri on yılda bir sel basardı ama orada kimse yaşamadığından şimdiki kadar büyük bir hasar yaşanmazdı. Ancak artan nüfusla birlikte insanlar yeryüzünün neredeyse tamamına yayıldıklarından felaketler nerede görülürse görülsün bir insana dokunmayı beceriyor. Biz artık dünyanın her tarafında varız.

Dünya sistemi dediğimiz de artık yeryüzünün tamamını kaplayan ve birbirleri ile ilişkili çoğu olgu. Yani El Nino dendiği zaman aklımıza Pasifik Okyanusu’ndaki suların normalden daha sıcak olmasının ötesinde yeryüzünün ortalama sıcaklığının artması ve bundan neredeyse her bölgenin bir şekilde etkilenmesi geliyor. Özellikle de küreselleşme ile birlikte artık yeryüzünün uzak bir noktasında oluşan bir sorun için “bize ne” demek mümkün değil. Orta Amerika’daki yağış rejimindeki değişiklik Panama Kanalı’ndan geçen gemi sayısının düşmesine neden oluyor. Bu da ABD’nin ithalat ve ihracatının Avrupa’ya yoğunlaşmasına ve buradaki fiyatlarda değişime yol açıyor. Avrupa’daki üreticiler Uzakdoğu’dan hammadde tedariğinde zorluk çekiyorlar. Dolayısıyla yeryüzü sistemlerindeki ufak oynamalar bile iş dünyası açısından uzun vadeli risklerin ikinci sırasında yer alacak kadar önemli bir konuma yerleşiyor.

Ülkemizde fazla sözü edilmese de biyoçeşitliliğin kaybı ve ekosistemlerin çöküşü küresel tehditler arasında üçüncü sırada yer alıyor. Gıdayı günlük yaşantımız içerisinde hep var kabul ederek belki de en büyük hatalardan birini yapıyoruz. Özellikle gittikçe daha da küreselleşen dünyada gıda tedariği oldukça karmaşık bir yapı ve bu karmaşık yapıya rağmen her gece 821 milyon kişi yatağa aç giriyor. Çoğumuz o 821 milyondan biri olmadığımız için bu problemi yok kabul ederek yaşamımıza devam ediyoruz. Oysa her geçen gün yeryüzündeki canlı türlerinin bir çoğunu kaybediyoruz. Bu kaybettiğimiz türler bizi hızla bir eşik noktasına doğru getiriyor. Her zaman elma olacağını, hep karpuz yiyeceğimizi, her daim buğday bulunacağını düşünüyoruz ama bu türlerin hiçbiri kapalı bir kutuda yetişmiyor, arılar olmazsa elma veya karpuz yetiştiremeyiz. Su olmazsa buğday da yetişmez. Denizlerimizde alışık olduğumuz balıkların kökünü kazıdığımızdan artık balon balığı gibi garip türler görmeye başladık, şimdi balon balığı tarifleri ortalıkta gezinmeye başladı. Balon balığını da tükettiğimizde ne yiyeceğiz? Yosun mu? İşte iş dünyası bunların yarattığı riskleri artık görmeye ve öncelikli olarak değerlendirmeye başladı.

Küresel Riskler Raporu ülkemizde en ön sırada görülmese de küresel bağlamda iş dünyasının öngördüğü risklerden bizi de haberdar ediyor. Kendi başımıza bir balonun içinde yaşamadığımıza göre ülkemizdeki iş insanlarının da bu riskleri yokmuş gibi davranmaması ve akıllarının bir kenarında tutması uzun vadeli sürdürülebilirliğimiz açısından hayırlı olacaktır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder