5 Ocak 2024 Cuma

COP28'de Neler Oldu?

İklim değişikliği 1992 yılından bu yana ülkelerin gündemindeki yerini koruyor. 1992’de Rio’da imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 28. Taraflar Konferansı (COP28) bu yıl Dubai’de yapıldı. “Dünyanın önemli petrol üreticisi ülkelerinden birinde böylesine önemli bir iklim değişikliği toplantısı yapılır mı?” diyorsunuz ve kesinlikle haklısınız. Geçen sene COP27 sonunda bir sonraki toplantının Dubai’de yapılacağı açıklandığında, bir de toplantının sorumluluğunun Birleşik Arap Emirlikleri ulusal petrol şirketinin tepesindeki kişiye verildiğini duyduğumuzda bizim de tepkimiz benzer olmuştu. Tepkinin ötesinde beklentilerimiz de neredeyse sıfıra inmişti. COP28’de bir araya gelen ülke liderleri de bizi utandırmadılar. 30 Kasım - 12 Aralık 2023 tarihleri arasında havanda su dövdüler ve evlerine döndüler. Bizlerin hayatlarını etkileyecek bir karar alındı mı? Kesinlikle hayır. Bu toplantı hiç yapılmamış olsa yeryüzündeki çoğu insanın hayatı değişir miydi? Muhtemelen hayır.

COP27 önemli bir konuya ilk defa kapı aralamıştı: İklim değişikliğinden zarar görenlerin kayıp ve zararlarını nasıl karşılamalıyız? Daha ilk oturumda bu konuya hemen çözüm bulundu. Dünya Bankası çerçevesinde bir Kayıp ve Zarar Fonu oluşturuldu ve ülkeler aynı bizdeki düğünlerde olduğu gibi fona para atmaya başladılar, ev sahibinden 100 milyon dolar, Almanya’dan 100 milyon dolar daha. Ama bonkörlük neredeyse bununla kaldı. ABD “bizden 17,5 milyon dolar, yalnız bir hatamız olduğundan değil yüce gönüllülüğümüzden bu parayı veriyoruz” dedi mesela. Yani bunca senedir atmosferi en çok kirleten ve bunu durduracak her türlü anlaşmanın altına dinamit koyan onlar değilmiş gibi. Bunu yapan da Başkan Biden’ın gönderdiği John Kerry. Seneye Donald Trump başkan seçilecek olsa bu toplantıda neler söylenir düşünmek bile istemiyorum.

Herkes fona para vermeyi bitirdiğinde fonda 700 milyon dolar para toplanmıştı. Ancak küçük bir sorunumuz var çünkü gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin her sene ihtiyaç duydukları para 700 milyar dolar mertebesinde, yani toplanandan bin kat daha fazla. Şu anda aradaki farkın nasıl kapatılacağı konusu konuşulmuyor bile. Bunun da ötesinde ihtiyaç duyulan para her sene 700 milyar dolar. Gelişmiş ülkeler ise bir seferlik 700 milyon dolar vererek sıyrılmayı düşünüyorlar muhtemelen.

“Peki bu parayı neden gelişmiş ülkeler ödesin?” diyenleriniz olacaktır. Öncelikle gelişmiş ülkeler daha zenginler. Ama daha önemlisi, gelişmişlik ve zenginlik seviyelerine kısmen bugüne dek atmosferi kirletip iklim değişikliğine sebep olarak ulaştılar. Şimdi onlar kadar kirletmemiş olan ülkeler onların yaptıklarının sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyorlar ve bu adil bir durum değil.

Yalnız bir sorun daha var. En az gelişmiş ülkelerden biri iklim krizinin neden olduğu felaketlerin birinde oluşan hasarı gidermek için uluslararası finans kuruluşlarından kredi almak istese bu kredinin maliyeti gelişmiş bir ülkenin isteği ile kıyaslandığında çok daha yüksek. Yani bu ülkeler hem ciddi bir hasarla boğuşmak zorundalar hem de bunun için kredi kullanmak isteseler kullanacakları kredi çok daha pahalı.

İşte bu sebeplerden dolayı COP27’de iklim finansmanının ne derece önemli olduğu ortaya konuldu ve özellikle Dünya Bankası’nın bu finansman açısından yeniden yapılanması gereği masaya yatırıldı. COP28’de ise sanki bir sene önce bu konular enine boyuna hiç tartışılmamış gibi daha ilk oturumdan Kayıp ve Hasar Fonu’nun yönetimi ABD’nin bastırmasıyla ABD kontrolündeki Dünya Bankası’na verildi. Kısaca, hem fonda yeterli para yok, hem de bu fonun kullanımı oldukça zorlaştırıldı. Buna ek olarak iklim değişikliğini önleme açısından alınması gereken önlemlere yönelik finansmanda da bir adım bile atılamadı.

Asıl önemli konu olan iklim değişikliğinin durdurulması konusunda ise neredeyse geri adım atıldı dememiz daha doğru olur. Öncelikle bu toplantıların daha önce varılan anlaşmaların durumunu ve ilerlemesini gözden geçirme amacına sahip olduklarını söylememizde yarar var. Yani, bu aynı zamanda Paris Anlaşması hedeflerine yönelik çabamızı da masaya yatırdığımız bir toplantıydı. Paris Anlaşması küresel ısınmanın 2 derecenin oldukça altında ve mümkünse 1,5 derece ile sınırlanması gerektiğini söylüyor. Bunları yapabilmemiz için de belirli bir miktardan fazla kömür, petrol ve doğal gaz yakmamız mümkün değil. Şu anda olduğu gibi 6 yıl daha devam edecek olursak, 1,5 derecelik ısınmanın altında kalmak için gerekli olan sınırı geçmiş olacağız. 15 yıl sonra da 2 derece sınırını aşacağız. Dolayısıyla 2030’a kadar ya da 2050’ye kadar değil, hemen, şimdi harekete geçilmesi gerekiyor. Bunun için de en fazla zarar veren yakıt olan kömürden başlayarak tüm fosil yakıtların yakılmasına son vermek zorundayız.

Elbette tüm ülkeler eş zamanlı olarak tüm fosil yakıtların kullanımına son veremezler ama özellikle gelişmiş ülkelerin önce kömürden başlayarak en kısa zamanda bu yakıtların kullanımına son vermesi, ardından da gelişmekte olan ülkelerin bunu takip etmesi gerekiyor. COP26’da kömürden başlayarak azaltım yapılmasına karar verilmişti. Daha sonraki toplantılarda da diğer fosil yakıtlar için bir azaltım yol haritasının ortaya konulması gerekiyordu. COP28’de değil bir yol haritasının belirlenmesi, doğrudan azaltıma dair açık bir düşünce bile ortaya konulmadı. Bu konuda söylenen en ile şey “isteyen devletler azaltabilirler” mealinde bir söz oldu. Dolayısıyla bu toplantıdan fosil yakıtların azaltılmasıyla ilgili herhangi bir karar çıkmasını beklemek saflık olurdu, öyle bir karar da çıkmadı zaten.

Toplantının son gününde eski ABD Başkan Yardımcısı ve iklim aktivisti Al Gore bu durumu “petrol üreten devletler tarafından, petrol üreten devletler yönetiminde, petrol üreten devletler için yapılan bir toplantı” olarak tanımladı. Bu toplantıya katılan ve ciddi bir sonuç alınmasını bekleyen herkes açısından da derin bir hayal kırıklığı yaşandı. Gelecek sene daha iyi bir sonuç alınır mı? Hiç sanmıyorum.

Türkiye’nin bu toplantılardaki tutumuna gelince, Ayten Alpman’ın dediği gibi, “bir başkadır benim memleketim” başka ülkeye benzemez, benzemek de istemez.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder