2 Mart 2023 Perşembe

Kuraklık Yanımızda

Hani gazete başlıkları var ya “Kuraklık Kapımızda” diye, ülkemizin önemli kısmı o noktayı geçeli epey oldu. Şimdi “Kuraklık Yanımızda” dememiz gerekiyor. Ancak yaşadığımız büyük deprem felaketinin ardından herkesin dikkati yerin altına çevrilmişken yerin üstünde olanlara dikkat edebilmemiz oldukça zor görünüyor.

Şubat ayının son günleri oldukça sıcak geçti. Aslında Şubat ayının başındaki birkaç günlük dönem hariç fazla soğuk bir kış geçirmedik. Yağış ise beklentilerin oldukça gerisinde kaldı. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün hazırladığı kuraklık haritalarına bakacak olursak Ege Bölgesi hariç neredeyse tüm ülke normalin yarısından az yağış almış durumda.

İstanbul’da artık İSKİ’nin sayfasından barajların doluluk oranlarına bakmaya alıştık. Ama İstanbul barajlarındaki su oranı sizi dertlendirmesin. İstanbul’un ne bugün ne de yakın gelecekte bir su sorunu olmayacak. Çünkü İstanbul’un barajlarını besleyen ana unsur gökten düşen yağış değil Yeşilçay ve Melen’den boru hatlarıyla İstanbul’a aktarılan su. O da yetmeyecek olursa, hazırda duran Sakarya hattı kullanılarak Sakarya Nehrinin daha az arzu edilir kalitedeki suyu da İstanbul barajlarına eklenir ve İstanbul susuz kalmaz.

Bu demek değildir ki siz araba veya halınızı serbestçe yıkayıp havuzunuzu doldurabilirsiniz. İstanbul, suyun dikkatli kullanılması gereken bir şehirdir ve öyle de kalacak. Artık hepimizin ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız gerekiyor ve o yorgan da aslında bizim değil, komşudan aldığımız bir yorgan. 

Gelecekte diğer havzalardan bize transfer edilen suyun başına iki şey gelebilir. İlki çok ihtimal dahili değil ama ikincisi çok ciddi bir tehdit oluşturur. Yeşilçay ve Melen Havzalarında yaşayanlar nehirlerinin suyu kendilerine yetmemeye başladığı zaman bu suyun İstanbul’a aktarılmasına karşı çıkabilirler. Ama daha da olası ihtimal, yaşadığımız kuraklığın orta ve uzun vadede İstanbul’a su aktaran bölgelerde de ciddi değişimlere yol açması ve İstanbul’a aktarılacak su kalmamasıdır.

Bugün bir gazeteci arkadaşla sohbet ederken yarı şaka yarı ciddi “Peki Karadeniz’den su taşınamaz mı?” diye sordu. Bu sorunun yanıtı oldukça kolay aslında: “Biz Karadeniz’e taşınsak?” Doğru çözüm, suyu bize getirmektense suyun olduğu yere göçmektir ama gazeteci arkadaşın dediği gibi, “oralarda da ekmek yok”. O zaman günü kurtarmak yerine uzun vadeli plan yaparak “ekmeği” İstanbul’dan başka yerlere de yaymamız gerekiyor. İstanbul’un karşı karşıya olduğu deprem tehlikesini ve bunun yaratacağı korkunç yıkımı haftalardır konuşuyoruz ama deprem bir seferlik bir felaket. Kuraklık ise artık sıkça kapımızı çalacak, hatta bangır bangır çalıyor bile. Bu nedenle de bulduğumuz bir damla suyu bile çok iyi korumak zorundayız çünkü gelecek bugün kadar iyi olmayacak.

İklim krizi içinde yaşadığımız Akdeniz Havzası’nda yağışların yüzyılın sonuna kadar %30 azalacağını bize gösteriyor. “Aman canım bana ne, o zamana kadar kim öle kim kala” diyorsanız diyecek sözümüz yok ama “benim çocuklarımın dünyası çok daha sıkıntılı bir yer olacak” diye düşünüyorsanız, harekete geçmenin vakti geldi ve meteoroloji verileri belki de geçmekte olduğunu söylüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder