30 Kasım 2022 Çarşamba

COP27'nin ardından

1992 yılında Rio’da toplanan Dünya Zirvesi’nde tüm ülkelerin liderleri Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni kabul ettiler. Adından da anlaşılacağı üzere, bu bir çerçeve sözleşmeydi, yani kendisi yaptırımlar içermiyordu. Ancak yaptırımlar da içerebilecek iklim anlaşmalarının çerçevesini oluşturuyordu. Bu sözleşmeye taraf olan tüm ülkeler her senenin sonunda toplanarak iklim değişikliği konusunda yapılmış olanları ve yapılması gerekenleri de konuşmaya karar verdiler. Taraflar konferanslarının 27’ncisi (COP27) bu yıl Kasım ayında Mısır’ın Sharm el Sheikh şehrinde düzenlendi. 

Toplantıya katılan ülkemizin İklim Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, toplantının ilk günlerinde Türkiye standında yaptığı açıklamada “Bazı COP’lar vardır, bunlardan beklenti çoktur. Kıran kırana müzakereler olur, 2009 Kopenhag, 2015 Paris, 2021 Glasgow gibi; bazı COP’lar da ara toplantılardır. Bunlardan fazla bir şey beklememek gerekir, buradaki COP27 gibi” dedi. Yani, konuşulması gereken önemli konular Paris ve Glasgow’da konuşuldu, COP27’de ise önemli kararların alınması zaten baştan beklenmiyordu.

Paris’teki toplantıda küresel ısınmanın 1,5℃ ile sınırlanması için ülkelerin ellerinden geleni yapmaları kararı alınmış ve bunu tüm ülkeler oybirliği ile desteklemişlerdi. Ne de olsa “elinden geleni yapmak” son derece muğlak bir kavramdır ve “elinden geleni yapmaya” söz vermek de zor bir karar değildir. Gene de tüm ülkeleri ellerinden geleni yapmaya söz verdirmek de önemli bir adım sayılır.

İkinci adımda ise ülkelerin “ellerinden geleni yapmalarının” küresel ısınmayı 1,5℃ ile sınırlandırmak ile uyumlulaştırmak gerekiyordu. Yani iklim krizi konusu “elimizden geleni yaptık ama olmadı” şeklinden “demek ki daha fazlasını yapmaya söz vermemiz gerekiyor” durumuna evrilmeliydi. Glasgow’daki COP26’nın ana amacı da ülkelerin verdikleri sözleri 1,5℃ sınırına uygun hale getirmeleriydi.

Glasgow’da özellikle ev sahibi İngiltere’nin konferans başkanı Alok Sharma bu yönde çok ciddi çaba sarf etti. Ama en son açıklanan raporlara göre tüm ülkeler, verdikleri tüm sözleri tutsalar bile 2030 yılına kadar sera gazı salımlarının %10,6 artması bekleniyor. Ayrıca ülkelerin önemli bir kısmı da gıda krizi, Rusya-Ukrayna savaşı veya COVID19 gibi bahanelerin ardına sığınarak sözlerini de yerine getirmiyorlar. Kısacası, bizleri 1,5℃’nin çok daha üzerinde bir sıcaklık artışı bekliyor.

İklim krizini durdurmak yönündeki çabaların pek de verimli biçimde ilerlemediği bir senenin sonunda ülkeler bu sefer de Mısır’da bir araya geldiler. Bu toplantının eleştirilecek oldukça fazla yönü oldu. En başta gelen eleştiri ise böylesi bir toplantının görece olarak yüksek gelirli insanların uçaklarla tatil yapmaya geldikleri turistik bir beldede yapılması oldu. Mısırlıların bunu aşırı kazanç sağlamak için kullanarak otel fiyatlarını COP27 katılımcıları için 4-5 kat artırmaları da katılımcıların Sharm el Sheikh’e gelmelerini oldukça zorlaştırdı.

Yalnız, salımları azaltma üzerine yoğunlaşan Glasgow Konferansı’nın ardından Sharm el Sheikh’de azaltım konusu neredeyse hiç ele alınmadı. Onun yerine gelişmekte olan ve iklim krizinden ciddi biçimde etkilenmesi beklenen ülkelerin kayıp ve zararlarının ödenmesi talepleri gündeme alındı. Özellikle geçtiğimiz aylarda sel felaketinden çok fazla zarar gören Pakistan bu yönde öncü oluyor. Pakistan’ın standındaki “Pakistan’da olan Pakistan’da kalmaz.” yazısı da bu konudaki ısrarlı çabaların süreceğinin bir göstergesi.

Ancak iklim krizinden kötü etkilenen ülkelerin kayıp ve zararlarının karşılanabilmesi için birilerinin de bu zararları karşılamayı kabul etmesi gerekiyor. ABD iklim müzakerecisi John Kerry daha ilk günden bunun mümkün olamayacağını şu sözlerle açıkladı: “Sizin istediğiniz büyüklükte bir para hiçbir hükümette yoktur.” Dolayısıyla bu COP gereklerle imkanlar arasında bir uzlaşma sağlanamadan sona erdi. Asıl konu olan azaltım ise neredeyse hiç gündeme gelmedi.

Bu toplantıdan bizim alacağımız derse gelecek olursak, iklim krizi gittikçe kötüleşiyor. Ülkelerin bunu durdurmak için almak istedikleri bir önlem olmadığından kötüleşmeye de devam edecek. Kimsenin kimseye oluşan ve oluşacak hasarları karşılamakta destek olacağı da yok. Dolayısıyla, herkes kendi başının çaresine bakacak. Bize düşen de her attığımız adımda iklim krizi risklerini dikkate alarak davranmak olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder