20 Nisan 2021 Salı

İklim krizinde sınır aşan sular

Genelde sınır aşan sular konusu ülkemizde fazla konuşulmasını istemediğimiz bir konudur, ancak iklim krizi bu konuyu dünyada giderek daha tartışılır konuma taşıyor. Pakistan - Hindistan ve Mısır - Sudan - Etiyopya gibi bu konunun günlük politikanın önemli bir unsuru olduğu yerler bağlamında iklim krizini konuşmak gelecekte ülkemizin karşılaşabileceği sorunlar açısından da yol gösterici olabilir.

Nil Nehri’nin iki ana kolu vardır. Beyaz Nil güneyde, Viktorya Gölü’nden doğar. Mavi Nil ise Etiyopya’dan doğar ve daha çok mevsimsel muson yağmurları ile beslenir. Toplam akışın yaklaşık %80’i Mavi Nil’den gelir ancak bu akış mevsimsel olduğundan büyük değişiklik gösterir. Antik Mısır Medeniyeti Nil’deki akışın bu mevsimselliği üzerine kurulmuştur. Yalnız 1970’te Mısır’ın en güneyinde yapılan Asvan Barajı ile Nil Nehri’nin bu mevsimselliği tam anlamıyla giderilmiştir. 

Nil Nehri üzerinde bulunan tüm ülkeler 19. yüzyılda Batılı güçlerin sömürgeleriydi. Özellikle Mısır İngiltere’nin tekstil endüstrisinde ihtiyacı olan pamuğu ürettiğinden, tarlaların sulanması ancak nehirden alınan suyla mümkün olabiliyordu. Bu nedenle de İngiltere Nil Nehri’nin tüm akışına Mısır’ın adına el koymuş durumdaydı. 1959 yılında yapılan bir diğer anlaşmayla iki eski İngiliz sömürgesi olan Mısır ve Sudan Nil Nehri’nin sularını aralarında senelik 55.5 ve 18.5 milyar metreküp olarak paylaştılar.

Bu anlaşmaya iki farklı bağlamda bakmak mümkündür. Öncelikle yapılan anlaşma nehri kaynağında yer alan ülkelere hiçbir hak vermemektedir. Bu nedenle de bugün için uygulanması tamamen imkansızdır. Nehrin kaynağında bulunan, başta Etiyopya olmak üzere tüm ülkeler kendi ekonomik gelişmeleri için bu akarsuya ihtiyaç duymaktadır. Ama daha da kötü bir sorun, iklim değişikliğinden Nil Nehri’nin akışının da etkileneceği anlaşıldığında ortaya çıkmaktadır. Mısır ne olursa olsun kendi hakkı olarak gördüğü senelik 55.5 milyar metreküp suyu almak isteyecek olursa, nehrin akışının bu toplamın altına düştüğü senelerde önemli anlaşmazlıklar oluşacaktır.

Son yıllarda bu karmaşaya bir de Mavi Nil üzerinde Büyük Rönesans Barajı’nı inşa etmiş olan Etiyopya da katıldı. Etiyopya, Mısır ile Sudan arasında yapılan 1959 anlaşmasına taraf olmadığından barajda su tutmaya başlayınca ortalık karıştı ve gerginlik her geçen gün artıyor. Eğer taraflar arasında makul bir çözüm bulunmayacak olursa bu yüzyılın ilk büyük çaplı su savaşı Mısır/Sudan ve Etiyopya arasında gerçekleşebilir.

Yalnız bu savaşı engellemenin makul bir yolu var. Etiyopya toprakları düzenli olarak muson yağmurları aldığından, Etiyopya’nın ihtiyacı su değil barajdan elde edeceği düzenli elektrik enerjisi. Etiyopya bu yolla bölgenin en büyük elektrik enerjisi üreticisi olmak ve bu şekilde kalkınmak istiyor. Mısır’ın kişi başına düşen milli gelirinin Etiyopya’nınkinin yaklaşık dört katı olduğunu düşünecek olursak iki tarafın da aslında haklı olduğu bir durum ortaya çıkıyor. Ancak bunun ötesinde şöyle bir durum da söz konusu. Etiyopya’da yağmurlu sezonda hava genelde kapalı ve rüzgarsız oluyor, kuru sezonda ise tam tersi hem açık hava ve bol rüzgar görülüyor. Bu durumda da Etiyopya’ya yapılacak rüzgar ve güneş enerjisi yatırımları hem barajdan elde edilecek elektrik enerjisini hem de Mısır ve Sudan’a verilecek olan su miktarını dengeleyerek taraflar arasında sürdürülebilir bir çözümün yolunu açabilir.

Ancak burada bir noktanın da altını çizmekte büyük fayda var. Etiyopya ve Mısır dünya nüfus sıralamasında 12 ve 14. sırada bulunuyorlar. Yani kişi başına düşen milli gelir açısından bakıldığında sorun üretimden değil nüfusun fazlalığından kaynaklanıyor. Bunun üzerine bir de nüfus artış oranının bu iki ülke için %2.57 ve %1.94 olduğu düşünülürse problemin sadece Nil Nehri’nin sularının paylaşılması problemi olarak görülmemesi gerekiyor. İklim değişikliği ile birlikte Etiyopya’nın aldığı muson yağmurlarının rejimi de değişecek olursa, Etiyopya halkı Büyük Rönesans Barajı’nın topladığı suya da sulama için ihtiyaç duymaya başlayacaktır. Bu problemi bir enerji üretimi sorunu olmaktan çıkararak gerçek bir kuraklık problemi haline getireceğinden soruna daha geniş açılardan bakarak çözümler üretilmesi de gereklidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder