10 Kasım 2023 Cuma

Suyumuz Bitti

Son 3 yıldır yeryüzü olması gerekenden biraz daha serinceydi. Bunun nedeni yeryüzünün neredeyse yarısını kaplayan Pasifik Okyanusu’nun yüzey sularının normalden serin olmasıydı. Bu aslında alışılmış bir olaydır. Pasifik Okyanusu’nun suları bazı dönemler normalden sıcak, bazı dönemler normal, bazı dönemler de normalden serin olur. Normalden sıcak olmasına El Nino, normalden serin olmasına da La Nina adı verilir. Bu koca su kütlesinin de biraz serin ya da sıcak olması yeryüzünün geri kalanındaki iklimin de serin ya da sıcak olmasına neden olur. Geçtiğimiz Nisan ayına kadarki 3 yıl La Nina koşulları altında, yani beklenenden serin geçti. Küresel ısınma olmasa hepimiz bu serinliği kolayca hissederdik ama küresel ısınma nedeniyle atmosfer zaten ısınmakta olduğundan sıcaklıkların daha da fazla yükselmemiş olduğunu çoğumuz hissetmedik bile.

Ancak Nisan ayında Pasifik’te normal koşullar hakim oldu, Haziran ortasından itibaren de El Nino koşulları oluştu. El Nino, aslında yeryüzünün tamamının olması gerekenden de sıcak olmasına neden olur. Temmuz ayından bugüne kadarki zamanda yaşadığımız neredeyse her gün, bu nedenle küresel bir sıcaklık rekoru kırdı ve kırmaya da devam ediyor. 

Küresel ısınmanın bir diğer etkisi de içinde yaşadığımız bölgede ortalama yağışların azalması ve uzun kuraklıkların ardından gelen yağışların da sağanak şeklinde olmasıdır. Sağanak yağışların en önemli özelliği sel baskınlarına yol açmasının yanında toprağın altına ulaşamamasıdır. Ayrıca bu yağışlar hızla akarak denizlere ve göllere katıldığından tam barajların havzalarına denk gelmedikleri zaman barajları fazla beslemezler.

Bir de bunun üzerine aşırı sıcaklardan doğan buharlaşma da eklendiğinde bugün içinde yaşadığımız koşullara ulaşırız. İçinde yaşadığımız koşullarda ne mi var? İşte en önemli sorunumuz da bu. Barajlarda su kalmadı, ama bundan çoğu kişinin haberi yok. Ülkemizde hızlı değişen gündeme bir de yaklaşan yerel seçimler eklenince yetkililer dahil kimse kuraklıktan bahsetmiyor. Bu konu ciddi biçimde gündeme getirilmeyince de sorunun ne denli önemli olduğu çoğu kişinin dikkatinden kolayca kaçıyor.

Susuzluğun konuşulduğu çoğu yerde de İSKİ’nin baraj doluluk oranları kullanılıyor. Mesela bugün barajlardaki doluluk oranı %17 civarında. %17 deyince de çoğu kişi felakete çok da yakın olmadığımız hissine kapılıyor. Oysa tüm barajların dibinde kalan su kullanılabilir bir su değildir. Kullanılabilir olmamaktan anlamamız gereken ise, bu suyun dipten çekilip, filtrelerden geçirilip insanlara içme suyu olarak verilemeyeceğidir. Değil içme suyu olarak kullanılması, bu su ile insan yüzünün yıkanmasının bile sakıncalı olabileceği anlaşılmalıdır. O nedenle de İstanbul çevresindeki çoğu barajın suyu bitti, %3 ya da %5 dediğiniz zaman o su artık neredeyse kullanılamaz demektir. Özellikle Avrupa yakasındaki barajlar boşaldığı için Anadolu yakasından transfer edilen suyla idare edilmeye çalışılıyor. Arada açılan su kuyularından destek bekleniyor ama sağanak yağışlar yer altı sularını beslemediği için bu kuyular da uzun süre dayanmayacak. Melen’den Anadolu yakasındaki Ömerli Barajı’na gelen su ise İstanbul’un ihtiyacına yetecek miktarda değil. Kısacası, yakın zamanda yağışlar başlamayacak olursa, belki bu kışı geçiririz, ama gelecek yaz bizleri oldukça sıkıntılı zamanlar bekliyor. O nedenle de hemen ve sert tasarruf önlemleri almaya başlamamız gerekiyor.

Uzun uzun İstanbul’un su sorununu anlattım ama sanmayın ki bu sorun sadece İstanbul’un sorunu. Sadece, İstanbul’un su havzaları ülkemizdeki yağışın sadece %4,5’unu tutuyor, oysa İstanbul’un nüfusu neredeyse ülkemizin %20’si. Aynı şekilde nüfus yoğunluğuna sahip tüm il ve ilçelerde ya bu sorunu yaşıyoruz ya da en kısa vadede yaşamaya başlayacağız. Bundan dolayı istisnasız herkesin suyun önemini kavraması ve ona göre bir yaşam tarzı belirlemesi gerekiyor çok geç olmadan.

Bu yazı Dünyahali'de yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder