8 Aralık 2021 Çarşamba

Tükenen Kaynakları Geri Döndürme

Dünya yüzeyinde binlerce yıl kullanmamıza yetecek kadar metal bulabiliriz. Çoğu yer altında olmak üzere insanlığın atmosferi nefes alınamayacak hale getirene kadar yakabileceği kömür, petrol ve doğal gaz kaynaklarımız da var. Ancak tüm bu kaynaklara baktığımızda iki ana sorun karşımıza çıkıyor. Öncelikle, bu kaynakların tümünü ayrıştırıp kullanmalı mıyız? Eğer “kullanalım” dersek atmosferdeki karbondioksit miktarını milyonda 5000 seviyesinin üzerine çıkarmamız mümkün. Dinozorların zamanında o seviyeleri geçtiği bile oldu, dolayısıyla tüm kaynakları çıkartıp yakarsak aynı seviyeyi bulmamız mümkün. Ama tıbben biliyoruz ki atmosferde 5000 ppm seviyesinin üzerinde karbondioksit olursa nefes bile alamayız. Diğer madenleri de çıkarmaya karar verirsek yeryüzü canlılar için yaşam alanından çok maden alanıyla dolmaya başlar.

Ayrıca, tüm bu kaynakları çıkarıp işlemek de gittikçe daha pahalıya mal olmaya başladı. Bazı metalleri ve kömürü neredeyse on bin yıldır çıkarıp kullanıyoruz. Dolayısıyla da rahatça ulaşabileceğimiz kaynakları çoktan tükettik. Şimdi, daha zor ulaşılan ve yoğunluğu da fazla olmayan kaynaklara doğru yöneldik. Bu da elbette maliyetleri fazlasıyla artırıyor. Bu da kaynak kısıtımızın sınırını çizen diğer olgu.

Aslında çoğumuzun fazla düşünmediği bir başka sınır daha var. Bugün yeryüzünün karalarla kaplı kısmının yarısından fazlasında tarım yapıyoruz. Gezegenimizin toplam alanının yüzde 12’si tarıma ayrılmış durumda ve gittikçe pek de uygun olmayan bölgelerde tarım yapmaya uğraşıyoruz. Bu çabayı en uç noktasına taşısak bile ne yazık ki tarım yapabileceğimiz alanlar yeryüzünün yüzde 15’ini geçemiyor. Bu nedenle de tarımsal üretim bakımından da bir sınıra çok yaklaşmış bulunuyoruz. Tarım alanlarının genişlemesi de çoğunlukla yağmur ormanlarının azalması pahasına gerçekleşiyor. Kısacası üretim ve tüketim sistemlerimizdeki genişleme bizi artık gezegenimizin sınırlarına kadar taşımış durumda, bundan sonra istesek de böyle üretmeye ve tüketmeye devam edemeyiz. Hadi diyelim bir on ya da yirmi sene daha böyle devam ettik. Sonrasında frene çok daha sert basmak zorunda kalacağız.

Peki çözüm var mı? Doğal çözüm olarak hepimizin aklına tüketimi azaltmak geliyor. Aslında bu en doğru çözüm olsa da hızlı biçimde uygulanabilirliği çok kolay olmayan bir çözüm. Bu çözüme ulaşmanın yolu tüketimi oluşturan iki unsurun en az birini azaltmaktan geçiyor. Ya nüfusu azaltacağız ya da kişi başı tüketimi. Bu iki faktör de yavaş değiştiklerinden bunları düzeltme üzerinde çaba sarf ederken bir başka çözüm yöntemi de düşünmek zorundayız.

Son senelerde üzerinde çok kafa yorulan diğer çözüm yöntemlerinden biri de döngüsel ekonomi. Ben elimden geldiğince “döngüsel ekonomi” kavramını kullanmamaya çalışıyorum çünkü bu kavramın içindeki “ekonomi” sözcüğü bu kavramın bir şekilde ana unsurunun para olduğu hissini veriyor. Oysa bu kavramın içerisindeki ana unsur “döngüsel”. Hem de asıl derdimiz burada bir değer yaratmanın ötesinde kaynakları sürdürülebilir biçimde kullanmak. Sizler isterseniz “döngüsel ekonomi” yerine “sürdürülebilir üretim ve tüketim” de diyebilirsiniz çünkü asıl yapılmak istenen bu. Bu çabanın sonunda her zaman asıl amaç fazla para kazanmak değil. Asıl amaç, kaynakları olabildiğince akıllıca kullanarak sınırlı kaynaklardan insanlık ve yeryüzü için en geniş faydayı sağlayabilmek.


Yeni sayılabilecek bu döngüsel ekonomi kavramı genelde üretim - olabildiğince geri dönüşüm - tekrar üretim olarak oldukça kısıtlı biçimde algılanıyor. Bu algı aslında çoğunlukla günlük hayatımızın sadece gıda ve tüketim ürünleri dışındaki kısmını kapsıyor. Oysa hayatımızın önemli kısmı gıda ve tüketim ürünleri çevresinde yaşanıyor. Kısaca, döngüsel üretim ve tüketim, insanlığın tüketimi azaltırken uygulamak zorunda olduğu bir yöntem. Gelecek haftalarda bu düşünce yapısının temellerini konuşmaya devam edeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder