7 Ocak 2022 Cuma

Günümüz Distopyası

2021 iklim krizine inandığımız yıl olmuştu. O yıla kadar çoğumuz henüz başımızın nasıl bir belada olduğunun farkında değildik. Bir de 2020’de her şeyin üstüne pandemi gelmişti. Hatta ilk başlarda pandemiyi de diğer problemlerden farklı görüp kısa sürede hayatın normale döneceğini düşünüyorduk. 2021 başladığında da COVID19 aşısının bulunmasıyla pandeminin kısa sürede sona ereceği düşüncesi yaygındı. Ne yazık ki 2021 düşünüldüğü gibi ilerlemedi.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında tüm dünyada gelişen eğitim düzeyi 1980’lerin başında ABD ve İngiltere’nin başını çektiği neoliberal sistem ile birlikte gittikçe düşürülmeye başlanmıştı. O zamanlar çoğunluk başımıza açılan belanın farkında değildi. Öğrenmeye, problem çözmeye ve düşünmeye alışkın olan bireyler yavaş yavaş düşünmeden de yaşamanın, sistemin gösterdiği yolda fazla sorgulamadan yürümenin daha keyifli olduğuna karar verdiler. Hayat kolaylaştıkça kişilerin düşünmeye, öğrenmeye ve bu yolda çaba sarf etmeye olan ihtiyaçları da azaldı. 1990’ların başında ise insanların hayatına internet denen bir kavram girdi. Artık bilgiyi öğrenmeye de gerek yoktu. İnternette istenen bilgi bulunuyordu ve gerekirse gidip almak mümkündü.

21. Yüzyıl bilginin özgürleştiği bu ortamda başladı. Özellikle internete her istenen yerden ulaşmayı sağlayan teknolojilerin gelişmesiyle bilgiye ulaşmak da kolaylaştı. Düşünen insanlar bunun harika olduğunu, yeryüzünün çeşitli bölgelerindeki çocuklar arasındaki eğitim farkının daha kolay kapanabileceğini söylediler. Bilgi her an ulaşılabilir olduğunda bireylere düşünmek için çok daha fazla vakit kalıyordu. Ne yazık ki sistem bir yandan bilgiyi öte yandan da oluşan boş vakti kontrolünde bulunduruyordu.

Önce bilgi üretmek ve yaymak kolaylaştı. Böylelikle de bilginin doğruluğunu kontrol edebilmek ve doğru bilgiye güvenmek diye bir kavram ortadan kalktı. Roma İmparatorluğu zamanından beri bilim insanları doğru bilgiyi korumak ve iletmek için büyük bir çaba sarf etmişlerdi. Özellikle Orta Çağ Avrupası'nda bilginin ne kadar kolaylıkla elden kayıp gittiği görüldüğünden Aydınlanma Çağı’nın önemli çabalarından biri doğru bilgiyi saklamak üzere ansiklopedik kaynaklar oluşturmak olmuştu. Oysa İnternet ortaya çıktığında insanlar ilk olarak çoğu evde bulunan ansiklopedilerden kurtuldular. Böylece de bilginin doğruluğunu teyit edebilmenin kolay bir yolu kalmadı.

İnternet üzerinde her türlü bilgiye ulaşmak mümkün hale geldi ama bu bilgilerin hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğuna karar verebilmek de neredeyse imkansızlaştı. Bu karar noktasında en fazla işe yarayacak olan eğitim ise bilgi edinmekten beceri edinmeye doğru yönlendirilmiş olduğundan İnternet’ten bilgiye ulaşan ama bu bilgiyi düşünce süzgecinden geçirmeyen, gene de kendisinin doğruyu bildiğine fazlasıyla güvenen bir çoğunluk oluştu.

Sistem, bu düşünmeyen fakat kolayca inanan toplulukları düşünmekten uzak tutabilmek için boş vakitlerinin de hızla doldurulması gerektiğini biliyordu. Toplumun tüm boş vakitleri de sistemin yarattığı kurgu ürünlerle dolduruldu. Böylelikle insanlık tarihinin daha önce rastlamadığı bir toplum yapısı oluşturuldu. 1492’de Kolomb Atlantik Okyanusu’na açılmak istediğinde kendisi de İspanya kral ve kraliçesi de yeryüzünün küre olduğunu biliyordu, ancak İspanyol köylüsünün bundan haberi yok. İspanyol köylüsü kendi hayatı ile ilgili konuları biliyordu ve diğer konular konusunda tamamen bilgisizdi. 21. Yüzyıl başında bireyler bilgisiz olmanın çok daha ötesinde bir sorunla karşı karşıya kaldılar. Artık herkes her şeyi biliyordu ama bu bilginin çoğu İnternet üzerinden elde edilmiş yanlış bilgiydi. Yalnız bireyler bu bilgilere son derece yüksek bir özgüvenle sarılarak inanç sistemleri oluşturdular.

Bu inanç sistemleri binlerce yıldır bilinen gerçekleri de sorgular hale geldi. Artık yeryüzünün şeklinin bile düz olduğuna inanan insanlar İnternet üzerinden serbestçe “bilgi” adını verdikleri yanlışları yaymaya, diğerleri de buna inanmaya başladılar. 2021 başında COVID19 aşısı bulunduğunda da düşünme yeteneğini henüz kaybetmemiş bireyler hızla aşı olmaya koşarken toplumun önemli bir kısmı da İnternet üzerinden elde ettikleri yanlış bilgilerle aşıdan uzak durdular. Bu da COVID19 salgınının devamına yardımcı oldu.

Yalnız tüm bunlar olurken doğa boş durmadı. Yıllardır doğaya verdiğimiz zarar artık doğanın da kaldırabileceği seviyeyi aştığından 2021 karşımıza o anaç, sakin ve hep verici doğa yerine kızgın, çılgın ve hırçın bir doğa getirdi. Yeryüzünün çoğu noktasında daha önce rastlanmamış felaketler oluşmaya başladı. Müsilaj denen olguyla ilk olarak 2021’de tanıştık. Türkiye’nin o zamanlar tarım yapılabilen güney yarısı ilk defa o sene uzun ve ağır bir kuraklıkla karşılaştı. Çoğu yerde sulama ile üretim yapan çiftçiler üç ekimden iki ekime düştüklerinde rekoltenin artık azalacağını görmüşlerdi. Orman yangınları ve seller yüzeyde kalan az toprağın da kaybolmasına neden oluyordu. Toprakla iç içe yaşayan herkes iklimin değiştiğinin ve geri gelmesinin de kolay olmadığının bilincindeydi. Her sene daha da ısınan, değişik yağışlar ve su kıtlığıyla boğuşan büyük şehirlerde de insanlar bu değişikliği artık kabullenmeye başlamışlardı. Dediğim gibi, 2021 iklim krizini herkesin kabullendiği sene olmuştu. İnsanlar gene de bu krizin sebebinin kendileri olduğunu içlerine sindiremiyorlardı. Sindirdiklerinde ise geri dönmek için artık çok geçti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder