18 Nisan 2018 Çarşamba

Paris Anlaşması kapsamında ülkeler tarafından belirlenen katkılar sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yardımcı oluyor mu?

Paris Anlaşması küresel ısınmanın durdurulabilmesi yolunda varılan en önemli anlaşmalardan biri. Çoğu uluslararası anlaşmada olduğu gibi bu anlaşma da ne yazık ki ülkelerin iyi niyetine dayanıyor. Bu iyi niyet çerçevesinde 2015 yılında ülkeler 2030 yılına kadar küresel ısınmanın azaltılması amacıyla neler yapacaklarını belirleyip Birleşmiş Milletler’e sundular. Ancak bu sistemin çalışabilmesi herkesin sorumluluklarını yerine getirmesiyle mümkün. Burada karşımıza çıkan en önemli sorun da bu sorumlulukların nasıl ölçülmesi gerektiği.
Sorumlulukların ölçülmesinden kasıt herkesin sera gazlarının azaltımı açısından üzerine düşeni yapmayı niyet beyanlarına ne derecede yansıttıklarının belirlenmesini anlamalıyız. Yoksa ülkelerin bir kısmının herhangi bir azaltıma gitmeden diğerlerinin kısıntılarından faydalanmaları mümkün (free rider problem). Bu verilen sözlerin ne kadarının yerine getirildiğinin ölçülmesi ise daha sonra karşı karşıya kalınacak bir problem ve aslında gelecekte daha kolay yerine getirilebilir. Ancak bugün verilen sözlerin ülkelerin gerçekte yapabilecekleri ve yapmaları gerekenlerle kıyaslanarak değerlendirilmesi çok daha zor bir problem olarak karşımıza çıkıyor.
Bu değerlendirmeyi yapmanın çeşitli yöntemleri teklif ediliyor. Bu yöntemlerden biri Maryland, Harvard ve Duke Üniversitelerinden bilim insanları tarafından Nature Climate Change dergisinde yayınlandı. Bu yöntem ülkelerin azaltım planlarını Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) ile karşılaştırarak değerlendiriyor.
Bildiğiniz gibi, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, tüm insanlığın sürdürülebilir bir biçimde yaşamasını ve gelişmesini hedefleyen 17 ana konuyu kapsıyor. Bu ana konuların hepsinin ülkelerin verdiği niyet beyanlarıyla ilişkisini kurmak hayli zor bir çalışma olduğundan yazarlar bu hedeflerden gıda güvenliği (SDG2), hava kalitesi (SDG3), enerjiye ulaşım (SDG7) ve okyanuslardaki hayatın sürdürülebilirliği (SDG14) başlıklarını ele almışlar.
Ele alınan hedeflerden elde edilen sonuçlara bakacak olursak: Sera gazlarının azaltımını sağlamak için alınması beklenen önlemlerden biri orman alanlarının ve biyo-yakıt amaçlı bitkilerin üretiminin artırılmasıdır. Bu önlem net sera gazı salımlarını azaltsa da besin kaynağı üretmek için kullanılacak tarım alanlarını azaltacağından küresel gıda fiyatlarında artışa yol açacaktır. Bunun doğal sonucu da gıda güvenliğinde bir azalmadır (SDG2). Ayrıca gıda güvenliğindeki bu azalma sadece yerel değil küresel bir etki yaratabilme yetisine sahiptir.
Fosil yakıtların kullanımı atmosfere sera gazlarının salınması yanında kükürt dioksit ve azot oksitler gibi havayı kirleten bileşiklerin de yayılmasına neden olur. Niyet beyanları fosil yakıt kullanımını azaltmaya yönelik olduğundan bunların doğal bir etkisi de hava kalitesinin artması (SDG3) olacaktır. Ülkeler planlarında ne derece fosil yakıt azaltımına ağırlık verirlerse bu hedef bağlamındaki kazanımları da o denli yüksek olur.
Enerjiye ulaşımı (SDG7) alternatifler üreten politikalardan bağımsız olarak sadece fosil yakıt bağımlılığını azaltma olarak ele alacak olursak (yani fosil yakıtlardaki azalmaya paralel olarak yenilenebilir kaynaklarda bir artış üretmeyecek olursak) enerji fiyatlarının artacağı ortadadır. Fosil yakıtlardan daha fazla uzaklaşan ülkelerde enerji fiyatlarındaki artış daha fazla olacaktır. Ancak yüksek enerji fiyatları özellikle gelişmekte olan ülkelerin kırsal kesimlerinde önemli etkilere yol açacaktır. Fosil yakıtlardan daha geleneksel biyo-yakıt çeşitlerine geri dönüş özellikle kapalı mekanlarda sağlık sorunlarının artmasına yol açabilir. Ayrıca fosil yakıtları üreten ülkelerin bu yakıtların fiyatlarındaki azalmadan dolayı önemli ekonomik kayıplarla karşı karşıya kalacakları da açıktır. Bu kayıplar bu ülkelerin tüm SDGleri gerçekleştirme yolundaki çabalarını da zorlaştıracaktır.
Dünya nüfusunun önemli bir kısmı denizlerden yakalanan besinle varlığını sürdürmektedir. Atmosferdeki karbondioksit oranının artması denizlerin asitlilik oranlarını da artıracağı için buralardaki canlı yaşamının varlığını tehdit edecektir (SDG14). Sera gazlarında bir azaltıma gitmek herhangi bir ülkenin denizlerden elde edeceği besin miktarını doğrudan etkilemese de tüm ülkelerin tüm denizlerden faydalanma oranlarını artıracağından küresel bir fayda sağlayacaktır.
Görüldüğü gibi, sera gazlarının azaltımı sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi açısından bakıldığında her zaman istenen sonuçlara ulaşılmasını kolaylaştırmayabilir. Paris Anlaşması’na uyumun sürdürülebilir kalkınma hedefleri ile birlikte yürütülebilmesi için alınacak önlemlerin sadece sera gazı azaltımı değil çok daha geniş bir kapsamda değerlendirilmesi gereklidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder