Gezegenimizin sınırlarına çok yakın olmamız her geçen gün karşımıza yeni bir risk çıkartıyor. Bu risklerin önemli bir kısmı iklim krizi kökenli de olsa doğanın ürettiği sorunlar artık günlük yaşantımızı da etkiler hale geldi. Bundan iki sene önce COVID19 diye bir hastalık bilmezken son iki senemizin önemli kısmı bu pandemiye ayırdık. Bir sene önce müsilaj kelimesinin ne olduğunu bilen az kişi varken bugün günlük yaşantımızda bolca kullanmaya başladık. Gelecek sene bu zamanlar kimbilir hangi yeni kelimeyi öğrenmek zorunda kalacağız. Bunların arkasındaki başlıca sebep bizim doğanın düzenini bozma yolunda gittikçe geniş alanlara yayılmamızdır.
Bizler insanlığın olası doğal sınırlarının oldukça üzerine çıktığımız anda sorunlar yaşamaya başlıyoruz. Bu probleme sistemin taşıma kapasitesinin aşılması olarak da bakmak mümkün. Mesela İstanbul trafiği zaten sıkışık bir akışkanlık içindeyken gerçekleşen bir trafik kazası ya da yağan bir yağmur, uzun süre çözülemeyen bir trafik karmaşasına neden olabiliyor. Buna benzer şekilde biz de doğanın sınırlarına bu denli yakın yaşamayacak olsak, doğadaki olası küçük değişiklikler insan yapılarında büyük arızalara neden olmayabilir.
Bu sınırlara oldukça yaklaşmış olmamızın bir nedeni insan nüfusundaki önlenemez artış olsa da bir diğer neden de üretim kapasitemizin ihtiyaçlarımızın ötesine uzanmasıdır. Özellikle iş dünyası açısından bakıldığında son senelerde stok tutmak önemli bir maliyet haline gelmiştir. Stok tutmak yerine anında ve gereğinde üretimi seçen iş dünyası böylelikle kendisini çevre ve iklim risklerine karşı da zarar görebilir bir duruma taşımıştır.
Çevre ve küreselleşmeden kaynaklanan COVID19 gibi problemlerin üretim sistemleri üzerinde yarattığı riskleri öngörebilmek kolay değildir. Bu bağlamda yarı iletken ve işlemci alanında yaşanan sıkışıklık şu anda çoğu sektörde iş akışını ciddi oranda etkilemektedir. Dünyanın bir ucunda oluşan böylesi bir sıkışıklığın sizin iş akışınızda yaratacağı sorunları öngörebilmek kolay olmasa da kendi işleriniz açısından oluşabilecek riskleri öngörebilmek ve buna göre planlama yapmak iş dünyasının birincil sorumluluğu haline gelmektedir.
Bugün iş dünyasındaki el değiştirmelerde ve verilen kredilerde varlıkların iklim riskleri de göz önüne alınmaya başlanmıştır. Ancak finansal riskleri derecelendirmekte uzman olan iş dünyası iklim risklerinin de sayısallaştırılabilmesinde aynı uzmanlığa sahip değildir. Bunun da ötesinde belirlenen risklerin yapılmakta olan işin esası ile ne derece ilişkili olduğu da ayrı bir karar verme noktası oluşturmaktadır. Gene de her gün artan iklim risklerine karşı duyarlılığı belirlemek her kuruluşun da önceliği olmak zorundadır. Ayrıca riskleri belirlemeye yönelik bu çaba eldeki üretim sisteminin ötesinde tüm tedarik zincirini de dikkate almak zorundadır.
Gerek iş dünyası, gerekse de kamusal alandaki toplumu ilgilendiren riskleri belirlemek de kıyaslamak da kolay değildir. Bunun nedenlerini günlük yaşantımızda sıklıkla görüyoruz. Mesela 2009 senesinde Ayamama Deresi’nde yaşadığımız sel felaketi bir gece boyunca yağan aşırı yağışın bir sonucudur. 2017 Temmuz ayında İstanbul’da gördüğümüz aşırı yağış ve dolu olayı her ne kadar 17 dakika sürmüş olsa da 1 milyar TL üzerinde sigorta hasarına yol açmıştır. Dolayısıyla, İstanbul ilinin son 10 yıllık, aylık yağış ortalamalarına bakarak buradaki riski hesaplayabilmek mümkün değildir. Elimizde aylık değil günlük istatistikler bile bulunsa iklim değişikliği tüm bu istatistikleri değiştirir yönde çalışmaktadır. Ayrıca 2017’de olduğu gibi, 17 dakikada meydana gelen bir yağışı günlük yağış miktarı olarak almakla 17 dakikada yağan yağış olarak almak arasında ciddi bir fark vardır.
Bunlardan dolayı iklim risklerinin belirlenmesi acil bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde diğer pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da riskleri belirleyebilmek için tek bir uzmanlık alanı yeterli değildir. İklim faktörleri ile ilgili çıktılara hakim olmanın yanında, risklerin belirlenmesinin gerekli olduğu alan konusunda da bilgili bir takımın birlikte çalışması gereklidir.
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Araştırma Merkezi olarak bir süredir iklim risklerinin belirlenmesi üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özellikle tarım, ormancılık ve turizm alanında yaptığımız çalışmalar, geleceğe yönelik öngörüler geliştirme konusunda da merkezimize ciddi anlamda beceri kazandırdı.
Son çalışmalarımızın odak noktasına ise genel bağlamında iklim risklerini oturttuk. ACE Danışmanlık firması ile birlikte iklim risklerinin belirlenmesi üzerine bir metodoloji geliştirdik. Bu metodoloji aylık ya da yıllık ortalamaların ötesinde saatlik çözünürlükle noktasal bağlamda risklerin belirlenebilmesine imkan sağlıyor. Varlıkların iklim risklerinin belirlenmesine yarayan iklim risk skoru şu bileşenlerden oluşuyor:
SelRiskSkoru, varlık düzeyindeki riskin metre seviyesinde çözünürlüğe kadar doğru olarak belirlenmesini sağlayan işlemleri ve planlama uygulamalarını içerir. SelRiskSkoru ayrıca, olası risklerin azaltılması için atılması planlanan adımların varlık düzeyindeki planlama kararlarını deneyebileceğiniz ayrıntılı bir "eğer" analizine de olanak tanır.
RüzgarRiskSkoru, müşterilerin rüzgarla ilgili gelecekteki olası tehlikeli değişikliklere daha iyi hazırlanmalarını sağlar. Birden fazla endüstride kullanılmak üzere tasarlanmıştır ve aşırı olayların geri dönüş sürelerine ek olarak "bir eşik değerin üzerindeki saatler" gibi bilgiler sunar.
SıcaklıkRiskSkoru, sıcaklık ve nemin birlikte etkisini ele alan ve ideal çalışma koşullarını belirlemekte kullanılan ıslak termometre sıcaklığına bağlı olarak gelecekteki aşırı sıcaklık olaylarını öngörmeyi sağlar. Tanımlanmış bir eşiğin üzerindeki çok günlük sıcaklık olayları gibi değişkenler için olasılık dağılımları şeklinde aşırı sıcaklık riskinin sıklığını ve şiddetini verir.
YangınRiskSkoru, yüksek çözünürlüklü orman ve çalı yangını risk tahminleri ve planlama uygulamaları için bir karar destek sistemi üretir.
KuraklıkRiskSkoru, gerek sanayi, gerek hidroelektrik enerjisi, gerekse de tarım üretimi için kullanılan suyun eksikliğini öngörerek özellikle planlama alanındaki risklerin bertaraf edilebilmesine yardımcı olur. KuraklıkRiskSkoru sanayi için gerekli olan yer üstü ve yer altı su kaynaklarındaki gelecek değişiklikleri, hidroelektrik enerji santrallerinin su toplama havzalarındaki toplam su miktarını ve tarımın ürün desenine bağlı olarak ihtiyaç duyacağı doğal ve sulama suyu miktarını ve bunlardaki öngörüleri yüksek çözünürlükle verir.
DenizRiskSkoru, iklim değişikliğine bağlı olarak deniz seviyesindeki artışla beraber fırtınalardaki rüzgar şiddeti de hesaba katılarak kıyı bölgelerdeki taşkın riskini belirleyerek bu konuda gerek yatırım gerekse de altyapı hizmetlerinin düzenlenmesi bağlamında karar desteği sağlar.
İklim risklerinin önceden belirlenmesi ve buna göre planlama yapılması, iklim krizinden doğacak olan sorunlara uyum sağlamamız için son derece önemlidir. Bu planlama olmadan gerekli önlemleri alabilmemiz pek mümkün görünmüyor. Bundan dolayı da bu yönde ne kadar hızlı adımlar atarsak uyum sağlama yönünde de o derece başarılı olabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder