Uzun yıllar fizikten biyolojiye değişik sistemlerin modellemesi alanında çalıştıktan sonra son 15 senedir neredeyse tamamen iklim modellemesi alanında bilimsel veri üretmeye çalışıyorum. Bu modellerin çıktılarını ilk elime aldığımda genellikle birkaç gece uyumam mümkün olmuyor çünkü geleceğimiz hiç de güzel durmuyor. Gene de bu çıktıları insanlarla paylaştığımızda aldığımız tepki çoğunlukla “abartıyorsunuz, bu kadar da kötü olmaz” şeklinde oluyor. Oysa durum tam tersi ve gerçeğin modellerden daha da kötü olabileceğini yavaş yavaş algılamaya başlıyoruz.
Geçtiğimiz hafta Kuzey Amerika’nın batısında sıcaklıklar normallerin çok üzerinde seyretti. Hatta bunu daha da açık olarak ortaya koymak için şunu söylemek gerekir: Pek çok yerde sıcaklık rekorlarından 4-5 derece yüksek sıcaklıklar ölçüldü. Yani daha önce ölçülen en yüksek sıcaklık 44.6 derece iken bu sefer 49.6 derecelik bir sıcaklığın ölçüldüğü yerler oldu. Kanada’nın batı kıyısında neredeyse 50 derecelik sıcaklıklar görüldü. Buna kuraklık da eklendiğinde çoğu bölgede söndürülmesi kolay olmayan yangınlar görülmeye başlandı.
Sadece Kuzey Amerika’da değil aynı dönemde Rusya, İran ve Pakistan’da da sıcaklık rekorları kırıldı. Pakistan'da, İndus Nehri deltasında ıslak termometre sıcaklığı 33 dereceyi buldu. Islak termometre sıcaklığının 35 derece olması ciddi bir sağlık sorunudur, milyonlarca insanın ölümüne yol açabilir. Bu noktaya çok yakınız. Madagaskar’daki kuraklık milyonlarca insanın aç kalmasına yol açacak boyutlara ulaştı.
Tüm bu olayları iklim modelleri öngörebildi mi? Ne yazık ki hayır! Bu olayların tümü modellerin öngörülerinden çok daha kötü sonuçları olan bir durumu beraberinde getirdi. Peki iklim modelleri neden iyimser kalmaya başladı? Size bunu elimden geldiğince basit biçimde anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle iklim modelleri çok detaylı olsalar da basit iki düşünceye dayanırlar. Bunların ilki Dünya sistemlerinin gelecekte de geçmişte olduğu gibi çalışacağıdır. Yani karalar ve denizler oldukları yerlerde duracak, bitki örtüsü fazla değişmeyecek, okyanuslar gene de atmosferdeki sera gazlarının önemli kısmını emmeye devam edecek gibi. İkinci düşünce de modellerin içinde en önemli bilinmeyenin insanların atmosfere ne kadar sera gazı salacakları olduğudur. Dolayısıyla yapılan tüm iklim modelleri çevremizin fazla değişmeyeceği ve ana değişkenin insanların vereceği kararlar olduğu kabulüne dayanır.
İnsanlar da çeşitli anlaşmalarla iklim krizine “dur” diyor gibi yaptıklarından politikacılar halkı ürkütmemek için hepimizin mükemmel davrandığımız ve fazla sera gazı salmadığımız modelleri öne çıkarırlar. Bunun da üzerine şimdiye kadar atmosfere saldığımız karbondioksidi de emebileceğimiz teknolojilerin ileride var olabileceğini düşünerek davranır ve iklim modeli çalıştıranları da bu yönde modeller üretmeye zorlarlar.
Sonuç olarak, şu anda elimizdeki modeller, bir yanda doğanın karşımıza çıkarabileceği müsilaj gibi sürprizleri hesaba katmazlar, öte yandan da insanların doğaya hep cici davranacağını kabul ederler. Bildiğiniz gibi bu iki öngörü de doğru değildir.
Doğadaki sistemlerde birçok kırılma noktası vardır. Mesela sıcaklık düşükken ormanlar atmosferden karbondioksit emerler, ancak sıcaklık belirli bir seviyenin üzerine çıktığında ormanlar karbondioksit emmeyi bırakıp aksine karbondioksit salmaya başlarlar. Buna benzer durumları modellerin içine katabilmek çok zordur ve bilim insanları hazırladıkları her yeni modelde doğanın karşımıza çıkardığı yeni sürprizleri de hesaba katarak modelleri geliştirmeye çalışırlar. Ancak en önemli problemimiz, karşımıza çıkan bu sürprizlerin hiçbirinin olumlu yönde olmamasıdır. Milyonlarca yıldır bir denge kurmuş olan doğanın dengesini bozdukça doğa da buna kendi sınırları içerisinde tepki veriyor. Bizler ise hayatımızı sanki doğa hiç tepki vermeyecekmiş gibi sürdürüyoruz.
Artık insanlık doğanın öngörülemez olduğu bir çağa girdi. Özellikle gelecek 100 yılda göreceklerimiz geçmiş 100 yılda gördüklerimizden çok farklı olacak. Bu nedenle de “buralar hiç o kadar sıcak olmaz” ya da “buralarda her mevsim yağış olur” demeyi bırakarak tüm bu değişikliklere uyum sağlayacak bir yaşam biçimine evrilmemiz gerekiyor. ACİLEN.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder