“Bu felaketler daha ne kadar devam edecek?” diye soruyorsunuz haklı olarak. “Daha felaketlerin başındayız, bundan sonra böyle devam edecek ve hatta daha da kötü olacak” demek istiyorum, ama bu da sizler için yeterince doyurucu bir cevap değil. Çok sayıda grafik ve formüle sizi boğmadan neden iklim krizinin daha kötüye gitmekte olduğunu anlatmaya çalışacağım. Bu defa da fazla basitleştirirsem kusuruma bakmayın.
Güneş’ten Dünya’ya belirli bir miktar enerji gelir. Bu gelen enerji zaman içerisinde fazla değişmez. Dünya’nın yüzeyi ve atmosferi de bu enerjiyi emer, ısınır ve tamamını geri uzaya geri verir. Normalde Dünya’ya gelen enerji ile Dünya’dan çıkan enerjinin birbirine eşit olması lazım ki Dünya’nın ortalama sıcaklığı değişmesin. Yalnız atmosferde oranı artmakta olan, başta karbondioksit olmak üzere tüm sera gazları ısının uzaya kaçmasına engel olarak Dünya’nın atmosferinin ısınmasına neden olurlar. Kısaca, ne kadar çok sera gazı, o kadar sıcak atmosfer demektir.
Atmosfer bu fazla enerjiyi yüzeyde dağıtmaya çalışır. Bu sırada ısının sıcak yerlerden soğuk yerlere akışı hızlandığından kutuplar daha fazla, Ekvator bölgesi de nispeten daha az ısınır. Bu, kutuplarla Ekvator arasındaki sıcaklık farkını hafifçe azaltır. Azalan bu sıcaklık farkından dolayı ülke olarak başımıza iki önemli şey gelir. Burada küçük bir parantez açayım, Türkiye ve Akdeniz Havzası’na neler olduğunu ve olacağını anlatmaya devam edeceğim ama bu bizimle benzer iklim özellikleri gösteren Kaliforniya veya Avustralya’nın doğusu gibi başka bölgeler için de geçerlidir.
Ekvator’da ısınıp yükselen hava soğuk kutuplara doğru hızla ilerler. Ekvatorla kutuplar arasındaki sıcaklık farkı fazla olduğunda, yaklaşık 30 derece enlemi civarında Coriolis etkisi dediğimiz bir nedenle kutuplara doğru gitmeyi bırakıp aşağıya çöker. Aşağıya çöktüğü yerlerde de yüksek basınçtan dolayı çöller oluşur. Ekvatorla kutuplar arasındaki sıcaklık farkı azaldığında bu hava akımı 30 yerine 36 derecede aşağıya çöker ve o bölgede çöller oluşur. Bugün 30 derece enlemindeki, yani Bağdat veya Kahire enlemlerindeki çöller yavaş yavaş kuzeye doğru çıkacak ve bu yüzyılın sonuna doğru Antalya, Adana ve Urfa bugünkü Kahire ve Bağdat’ın iklimine sahip olacak.
Güney bölgelerimiz gün geçtikçe yüksek basınç etkisiyle çöle doğru evrilirken Torosların hemen kuzeyindeki bölgeler de daha az yağış alacağı için neredeyse tarım yapılamaz bir hale gelecek. Yani Orta Anadolu’da artık sadece susuz tarım yapabileceğiz.
Karadeniz’e geldiğimizde ise deniz suyunun yavaş yavaş ısınmakta olduğunu göreceğiz. Bunun iki önemli sonucu olacak. İlki, Karadeniz’deki balıklar soğuk suyu sever ve yağlı olur. Bu nedenle Karadeniz balığı makbuldür. Ancak son senelerde de gördüğümüz gibi Karadeniz’in ısınmasıyla birlikte bu balıklar da Karadeniz’in kuzeyine kaçmaya başlayacaklar ve bizim kıyılarımızda balıkçılık sona ermese bile çok azalmak zorunda kalacak. Göç eden balıkların yerine de özellikle Kızıldeniz’den gelen balık türlerinin istilası yaşanacağından balıkçılık endüstrisinin duruma uyum göstermesi gerekecek.
Yalnız daha önemlisi, her bir derece ısınan Dünya’da atmosferin su buharı tutma kapasitesi de %7 artacak. Yani bulutlarda daha fazla su buharı olacak. Özellikle Karadeniz kıyısında genelde denizden karaya doğru esen rüzgarlar bu bol su buharı taşıyan bulutları da Karadeniz kıyımıza getirecek. Karadeniz kıyısında denize paralel olan dağlara çarpan bu bulutlar yükselerek kıyı bölgelerine yoğun yağış bırakacak ama yağışı dağların arkasındaki bölgelere fazla taşımayacak.Kısacası, ülkemizin güneyi her geçen sene biraz daha fazla kuraklık ve sıcak hava ile boğuşurken, Karadeniz kıyıları da gittikçe artan şiddetli yağmurlara karşı önlem almak zorunda kalacak. Dolayısıyla ne bu hafta Cizre’de ölçülen 49.1 derecelik rekor sıcaklık uzun süre rekor olarak kalacak ne de Rize ve Arhavi’deki yoğun yağış ve seller sadece kötü bir anı olacak. Ne yazık ki içinde yaşadığımız coğrafya bu ve artık bu coğrafyada yaşamaya devam etmek için iklim krizine karşı ciddi önlemler almak zorundayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder