İlişkilerin her geçen gün biraz daha karmaşıklaştığı bir gezegende yaşıyoruz. İlk başlarda hayatımız kolaydı. Bir tarla ve birkaç hayvanla hayatımızı geçirebiliyorduk. Oysa şimdi yaşam o kadar basit temellere sığmıyor. Bununla birlikte problemlerimiz ve onların düğümleri de gittikçe daha zor çözülebilir hale geldi.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2015 senesinde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı ortaya koydu. Bu amaçlar insanlığın 2015-2030 yılları arasında sürdürülebilir bir gelecek için atması gereken adımları ayrıntısıyla anlatıyordu. O noktada da bugün de çoğumuzun hemen gördüğü problem bu amaçlara ulaşmak için atılması gereken adımların pek çok noktada birbirleriyle çeliştiği oldu. Tüm amaçları birlikte ilerletmek içinse çok derin bir planlama gerekiyor çünkü içinde yaşadığımız gezegen ve bu gezegen içindeki tüm ilişkiler gittikçe daha bağlantılı hale geliyor.
İklim krizi bugün insanlığın ve yeryüzünün karşısındaki sorunların neredeyse en başında geliyor. Bu sorunu çözebilmek için sadece kömür, petrol ve doğal gaz kullanımına son vermek yetmiyor. Bugün bu yakıtların kullanımına son verecek olsak ve başımızdaki belanın önemli bir kısmını azaltacak olsak da ne sorunu tamamen ortadan kaldırabiliyor ne de şimdiye kadar verdiğimiz zararı geri çevirebiliyoruz. Bunun üstüne bir de çoğumuz hayat tarzımızda önemli değişiklikler yapmaya sıcak bakmadığımızdan hem bu hayatı yaşamaya devam edip hem de iklim krizi yok olsun istiyoruz. Tüm sürdürülebilirlik amaçlarını masaya koyup hepsine uyacak bir çözüm üretebilmemiz mümkün. Ama insanlar yaşam tarzlarını değiştirmek istemediklerinde üretilen çözüm doğru ve güzel olmaktansa yamalı bir bohçayı andırıyor. Bu yamalı bohçayla da bir sorunu düzeltmeye çalışırken başımıza kolayca bir başka sorun açabiliyoruz.
İklim krizini durdurmak için hemen petrol kullanan araçlardan vazgeçmemiz gerekiyor. Ancak gerek petrol gerekse de otomobil üreticileri buna sıcak bakmadıklarından bir ara çözüm olarak “biyoyakıt” denen bir çözüm ortaya atılıyor. Yani bir bitkiden araçlarda kullanılacak bir yakıt üretelim. Güzel ama yeryüzündeki tarım alanlarının önemli bir kısmını gıda üretimi için kullanıyoruz ve gene de her gün 821 milyon insan yatağa aç gitmek zorunda kalıyor. Gıda üretim sistemlerimizi değiştirerek ve israfı önleyerek bu rakamı azaltmak mümkün ama gene de tarlalarda besin yerine yakıt yetiştirecek olursak gıda fiyatlarındaki artışın önüne geçmemiz mümkün olmaz. Biyo-yakıtlar atmosfere saldığımız karbondioksidi azaltmak açısından bir çözüm yolu önerse de açlık sorununu artırması açısından da büyük bir sorunun ortaya çıkmasına neden oluyor. Biyo-yakıtları az miktarda ve gıda ile yarışmayacak biçimde üretmek mümkün, ama üretilen bu yakıtlar sadece toplu taşıma veya ambulans gibi mecburi ihtiyaçları karşılayacak seviyede olabiliyor şimdilik. Bu seviyeyi orta ve uzun vadede artırmak mümkün fakat yeryüzünün o kadar bekleyecek vakti kalmadı, bu alternatif teknolojileri üretmekte fazla geç kaldık.
Net sıfır karbona ulaşmak için düşünülen bir diğer çözüm de ormanları artırmak. İlk bakışta makul gözükse de “Peki bu orman alanlarını nereye doğru genişletmeliyiz?” dendiği zaman bulunan en gerçekçi çözüm tarım alanlarının orman alanına geri döndürülmesi oluyor. Çevreciler bu noktada haklı görünüyorlar. O alanlar zaten “zamanında” orman alanıydı, insanlar oraları ele geçirerek tarım alanı yaptılar, şimdi yapacağımız bu alanları ormana geri kazandırmak olmalı. Kendi içinde bakıldığında doğru bir düşünce gibi gözükse de artan nüfusu besleyebilmek için artık o tarım alanlarına ihtiyaç var. Şu anda ne tarım yapılabilen ne de ormanlık olan arazilerin de o durumda olmalarının bir nedeni var: Çünkü o bölgelerde besin veya ağaç yetiştirmek çok fazla emek gerektiriyor ve çoğu zaman da başarı getirmiyor. Özellikle daha önceki devirlerde orman arazisi olmamış yerleri ormana çevirmeye çalışmak ise başarı olasılığı daha düşük bir fikir.
Tarımdaki ürünleri değiştirmek ve daha az gübre kullanmak ise alınan ürünün azalmasına neden oluyor. Bu tür çözümleri geliştirmek ve uzun vadede kullanmak elbette akıllıca bir yöntem ama bugün kullanabilmek için daha az sera gazı salımına neden olacak bitkileri seçmeye ve daha akıllıca gübre kullanmaya onlarca yıl önce başlamış ve alışmış olmamız gerekiyordu.
İklim krizine üreteceğimiz çözümleri planlarken hep aynı noktaya tosluyoruz. Bu çözümlerin çoğu iyi ve güzel ama bunları uygulamaya yıllar önce başlamamız gerekirdi. Bugün başladığımızda istediğimiz sonuçları alamadan iklim krizinin kötü etkileri çirkin yüzünü çoktan göstermiş olacak. Bu, “artık çabalamaya gerek yok” anlamına gelmiyor. Biz gene de elimizden gelen her alanda çözümler üretmeye çalışalım. Ama artık rahatımız kaçmadan bu krize çözüm getirmek gibi bir şansımız yok. İnsanlar açlıktan ölürken büyük motorlu aracımıza benzin sağlayabilmek için tarlaları kullanamayız. Başka çözüm yolu da kalmadı, artık o araçları park edip yürümemiz gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder