Önce problemi tanımlayalım: Yeryüzü son iki yüzyılda yaklaşık 1,3℃ ısındı. Bu ısınma hepimiz açısından ciddi kötü sonuçlara yol açtı. İnsanlığın ağırlıklı çoğunluğu küresel ısınmadan ve onun getirdiği problemlerden hiç de memnun değil. Hatta çoğu insan açısından bakıldığında durum felaket seviyesine gelmeye başladı.
Bilim insanları yaptıkları çalışmalarla bu ısınmanın daha da artmasının sadece doğrusal değil üstel zararlara neden olacağını ortaya koyuyorlar. Bunun basit anlamı şu: Isınma 1,3℃’den 2,6℃’ye yükseldiğinde yaşayacağımız felaketler sadece iki katına çıkmayacak, belki de on kat artacak. Bu nedenle de küresel ısınmayı mümkün olduğunca düşük seviyede tutmamız gerekiyor. Bilim insanları bu kritik eşiğin 2℃’yi aşmaması gerektiğini kabul ediyorlar. Hatta mümkünse çok daha aşağıda, mesela 1,5℃’de tutulması, özellikle deniz seviyesine çok yakın bölgelerde yaşayan insanların büyük felaketlerle karşılaşmaması için gerekli.
Bunun ötesinde bilim insanları küresel ısınmanın 1,5 veya 2℃’de tutulabilmesi için en fazla ne kadar sera gazı salınabileceğini de hesaplayabiliyorlar. Isınmanın 1,5℃’nin üzerine çıkmaması için 2022 yılından itibaren toplam 420 milyar tondan az karbondioksit salmamız gerekiyor. Isınmanın 2℃’nin üzerine çıkmaması için de toplamda 1270 milyar tondan az karbondioksit salmalıyız. Ayrıca, bu bir ortalama hesap, yani toplam 420 milyar tondan az karbondioksit salsak bile ısınmanın 1,5℃’nin üzerine çıkması ihtimali %50.
Senede yaklaşık 40 milyar ton karbondioksit saldığımıza göre 1,5℃ ısınma hedefini 2033’te , 2℃ ısınma hedefini de 2054’te aşacağız. Hesap bu denli basit.
Bu hesaba dayanarak bir politika oluşturacak ve tüm ülkelerin de buna uyacaklarını düşünecek olursak, 1,5℃ ısınmanın altında kalabilmek için gelişmiş ülkelerin karbon salımlarını 2025 yılında net sıfır yapmaları, Çin ve Hindistan dahil gelişmekte olan ülkelerin de net salımlarını 2035 - 2040 aralığında sıfıra düşürmeleri gerekiyor. 2℃ ısınmanın altında kalabilmek için de benzer şekilde gelişmiş ülkelerin 2040’ta, gelişmekte olan ülkelerin de 2060-2070 aralığında net sıfıra düşmüş olmaları gerekiyor.
Bu hesaptan birkaç sonuç çıkarmamız mümkün:
Avrupa Birliği de dahil olmak üzere hiçbir ülke küresel ısınmanın 1,5℃’de durdurulabileceğine inanmıyor. Salımları önemli sayılabilecek hiçbir ülkenin azaltım hedefleri 1,5℃ azaltımla uyumlu değil.
Avrupa Birliği de dahil olmak üzere çoğu ülke küresel ısınmanın 2℃’de durdurulabileceğine de inanmıyor. İnanıyor olsalar, AB net sıfır salım hedefini 2040, Çin 2050, Hindistan da 2060 gibi bir tarihe koyardı.
Çoğu ülke gözlerini hedefe dikip elinden gelenin en iyisini ortaya koymaktansa rakiplerinin neler yapacağını gözleyerek kendisine bir pozisyon belirlemeye çalışıyor. Gelecekte diğer ülkeler biraz daha ciddi önlemler almayı kabul ederlerse, bu ülkeler de biraz daha ciddi hedefler ortaya koyabilirler.
Ne yazık ki bu rakipleri kollayarak önlemleri belirleme oyununu oynayabilecek vakit kalmadı artık.
Glasgow’da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 26. Taraflar Konferansı yapıldı. İklim bilimi açısından şimdiye kadarki 25 konferansta elde edilen gelişmelere dikkat etmemiz gerekiyor:
Yapılan bunca toplantı, konuşulan onca konu, alınan bunca karar atmosferdeki karbondioksit oranına nasıl yansımış dersiniz? Gözümüz bizi aldatmıyor, merak etmeyin. Kısaca anlatmak gerekirse, hiçbir işe yaramamış. Bu konferans bir işe yarayacak mı? Kesinlikle hayır. Bu bağlamda çok taraflı diplomasinin tamamen boşa harcanan zaman olduğunu görebilmek için 27 sene geçmesi gerekmemeli. Bu toplantılar büyük panayırlardan farklı değil, iklim krizini durdurma yönünde hiçbir faydası olmuyor ve olmayacak da. Lütfen kimse kendini kandırmasın.
Bu toplantıda ilk defa kömürün kötü bir şey olduğu söylenmiş. Kömürün kötü olduğunu 1992 yılında sözleşme imzalandığında da biliyorduk, bunun sonuç belgesine geçmesi 29 yıl aldıysa iklim diplomasisi işlemiyor demektir. İşe yarayan karar gelişmiş ülkelerin kömür kullanımına 2025’ten itibaren moratoryum uygulamaları, gelişmekte olan ülkelerin de bu yıldan itibaren kömürlü termik santral yapmayacaklarını taahhüt etmeleri olurdu.
Bu tür toplantılarda kararların oy birliği ile alınmasına gayret edildiğinden bir hedefe varılabilmesi neredeyse imkansız. Bu nedenle de artık başka bir yol denememiz gerekiyor. Politika açısından bakıldığında bu yolun ikili görüşmeler sonucunda açılabilmesi daha uygun görülüyor. Bu görüşmeler de bazen havuçla, bazen de sopayla yürütülse de çok taraflı görüşmelerin artık bir sonuca varmadığı açık olduğundan denenmesi daha doğru olacaktır.
Konferansta devletler arasındaki en büyük sorunun azaltım miktarlarından çok maddi konularda olduğu görüldü. Kim, kime, nasıl karbon kredisi satacak, bunun piyasası nasıl oluşturulacak diye uzun uzadıya konuşularak çözüm gene neoliberal piyasa ekonomisinde aranmaya çalışıldı. Einstein bizlere bu konuda çözümü en güzel biçimde gösterdi, başımızı beladan kurtarmak için başımızı belaya sokan sistemleri kullanamayız. Artık bize değişik bir sistem ve değişik bir düşünce yapısı gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder