17 Kasım 2021 Çarşamba

COP 26'nın ardından...

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 26. Taraflar Konferansı geçtiğimiz iki hafta boyunca Glasgow’da yapıldı. Sonucu kısaca anlatmak gerekirse, daha önceki 25 konferansta olduğu gibi bu konferansta da iklim krizini insanlığın sonu olmaktan alıkoyacak bağlayıcı bir karar alınmadı.

Bu durumun en önemli sebebi insanlığın önemli bir kısmının iklim krizini henüz en önemli sorunları olarak görmemesidir. Dışarıdan öyle gözükmese de devletler halklarının istekleri doğrultusunda hareket ederler. İnsanlar iklim krizini ilk sıraya oturttukları gün bu konferansların sonuçları da değişik olmaya başlayacak. Ne yazık ki çoğu devletin, özellikle de gelişmiş ülkelerin o noktaya varmalarına daha çok var; belki de Hollanda ve Danimarka benzeri birkaç ülke dışında krizin ciddiyetini asla kavramayacaklar.

Her zaman söylediğimiz gibi, iklim krizi için önemli değişiklikleri bu konuya olumsuz katkısı en düşük değil en yüksek kesimler yapmalılar. Bu, ülkeler arasında olduğu kadar ülkelerin içinde de geçerli. “Daha az hayvansal ürün tüketin” dediğimizde zaten ayda masaya zorla yarım kilo kıyma koyan bireylerden söz etmiyoruz. “Uçakla seyahat etmeyi bırakmak zorundasınız” uyarısı halkının önemli çoğunluğu uçak görmemiş Etiyopya için değil. Ancak bu tür lükslere ve avantajlara sahip ülkeler diğer konferanslarda olduğu gibi Glasgow’da da alınacak bağlayıcı kararların önünü tıkadılar.

Israrla “bağlayıcı kararlar” dememin de bir nedeni var. Uluslararası politikada bağlayıcı kararlar alındığı zaman bile bunu zorlayacak uluslar-üstü bir güç yoktur. Zorlayıcılık ya askeri güçle ya da ekonomik yaptırımla oluşturulabilir. Amerika Birleşik Devletleri veya Çin gibi askeri güçle ya da ekonomik yaptırımla zorlayamayacağınız ülkeler de istedikleri zaman alınan bağlayıcı kararları bile tanımayabilirler. Bu nedenle de COP 26’da bağlayıcı bir karar bile alınmamış olması konferansın ne derece verimsiz olduğunu bizlere anlatabilir.

Gene de birkaç ufak, güzel şey oldu. Mesela Hindistan ve Türkiye net sıfır karbon salacakları tarihleri açıkladılar. Hindistan 2070 yılında net sıfır karbon salacağını açıklamasına rağmen kömürden enerji üretiminin durdurulmasını söyleyen kapanış kararını yumuşatarak kömürden enerji üretmenin azaltılması şekline getirdi. Ülkemiz ise bu Taraflar Konferansı’nda Günün Fosili ödülünü almayarak aslında epeyce önemli sayılabilecek bir başarı yakaladı. Günün Fosili ödülü COP sırasında her gün çevre örgütleri tarafından iklim politikası bağlamında en kötü adımları atan ülkelere takdim ediliyor. Bu sene 2053 yılında net sıfır karbon salan bir ülke olacağımız hedefini açıklamış olmamız ve konferansta bakan ve bakan yardımcısı seviyesinde temsil edilmemiz çevre örgütleri tarafından olumlu karşılandı.

Çin ve Amerika Birleşik Devletleri de uzun süredir görüşmelerini sürdürdükleri iklim anlaşmasını açıkladılar. Anlaşmanın içeriğinde güzel temennilerin ötesinde bir şey olmaması önemli bir hayal kırıklığı, ama gene de en fazla sera gazı salan iki ülkenin bunu bir problem olarak görerek adımlar atmayı kararlaştırmaları bile faydalı bir adım sayılabilir. Yine de alınması gereken çok yol var.

Son iki senede üç kat artan kömür fiyatları karşısında pek çok ülkenin kömürden çıkmayı taahhüt etmeleri ciddi bir sürpriz oluşturmuyor. Ancak kömüre dayanarak üretim yapan büyük ülkelerin bu listede olmaması sadece kömürün adının artık bırakılması gereken kötü bir alışkanlık olarak geçmesi ötesinde bir kazanç sağlamıyor.

Ayrıca metan salımının azaltılması için çaba sarf edileceğinin açıklanması da fazla bir anlam taşımıyor çünkü bu açıklama bir iyi niyet beyanının ötesine geçmiyor. Yanında sayılar ve hedefler olan bağlayıcı bir karar gerçek bir adım olabilirdi, ancak ülkeler o adımdan hala oldukça uzaklar.

Ciddi sonuçlar almaktan oldukça uzak bir konferansı daha tamamladık. Taraflar Glasgow’dan bir sonraki konferansın yapılacağı Mısır’da, daha faydalı sonuçlar alınacağını umarak ayrıldılar. Aynı Glasgow’da daha faydalı sonuçlar alınacağını umarak Madrid’ten ayrıldıkları gibi. Bu nedenle de bu konferanslar her geçen sene hedeften uzaklaşıyorlar. Yakın zamanda bu toplantıları bir gösteri olarak kabullenip esas kararların ülkeler arasındaki ikili görüşmelerde alınacağını benimsememiz gerekecek gibime geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder