25 Kasım 2022 Cuma

Bir sonraki COP'a gidilir mi?

Bir sonraki COP’a gidilir mi? Bence gidilmez. Hani trene binip tıngır mıngır gidiyorsak, giderken de pastalar, dolmalar, börekler yiyip eğlence yapıyorsak belki değer de bir uçağa atlayıp bir başka çöle gideceksek, sonunda da iklim krizini birbirimize anlatıp geri döneceksek, bence değmez. Gerçekten, “ben de COP’taydım” demenin ötesinde kime ne faydası oluyor bu toplantılara katılmanın?

Aslında sadece katılımcılar için değil, tüm devlet yetkilileri açısından da benzer bir durum söz konusu. İnsanlar gezmeye geliyorlar, sonra birkaç kişi kapalı kapılar ardında ciddi şeyler konuşuyor, birileri bu ciddi şeyleri duyuruyor, sonunda da herkes uçaklara atlayıp geri dönüyor. Bu COP’ların sağlayacağı fayda hiç kimse bu toplantılara gitmese çok daha yüksek olurdu.

Bu kişisel serzenişti, gelelim daha ciddi serzenişlere:

İnanılmaz sayıda petrol şirketi ve bunların gizli ve açık savunucuları vardı ortalıkta. Sonunda onların dediği oldu. Sonuç bildirgesinde ısınmayı 1,5℃ ile sınırlamak ve fosil yakıt kullanımına son vermek türü ciddi önlemlerden tek bir kelime bile edilmedi.

Paris Anlaşması her ne kadar oldukça yumuşak şartlar içeriyor olsa da en azından önemli bir yerinde ısınmanın 1,5℃ ile sınırlanmasına dair bir itekleme içeriyordu. Sharm el Sheikh’de sanırım ısınmayı 1,5℃ ile sınırlamanın artık mümkün olmayacağı delegelerin içine işlemiş olacak ki bu konu pek ortada yoktu.

Geçen sene Glasgow’da o zamana kadar verilen sözlerin ısınmayı sınırlayamayacağı ve bundan dolayı da tüm devletlere verilen sözleri daha da geliştirmeleri söylenmiş ve bunun için de Eylül 2022’ye kadar süre tanınmıştı. Çoğu ülkenin Glasgow’da buna “evet” demesine karşılık sözlerini geliştirmeyi bırakın, bazı ülkeler verdikleri sözlerden geri adım bile attılar. Sonunda bakıldı ki kimse bu yolda kendisini zorlamak istemiyor, küresel ısınmanın azaltılması konusuna pek değinilmedi.

Peki o zaman ne konuşuldu? Kayıp ve zarar konusu ana gündem maddelerinden biriydi. Bu konuda bir ilerleme olmayacağı düşünülüyordu. İklim krizinden en fazla zarar gören ülkeler de bu konu çözümlenmeden Sharm el Sheikh’den ayrılmayacaklarını söylüyorlardı. Bana kalsa bu oldukça zor olurdu çünkü otel fiyatları bu küçük ve kırılgan ülkelerin bütçelerini oldukça zorlayacak boyuttaydı. Bir de kapıdan çıkışta her gece kimlik okutulduğu için içeride saklanıp geceyi geçirmek de pek mümkün olmazdı. Sonunda Avrupa Birliği eski kitaplardan birini açıp, çoğunluğun unutmakta olduğu bir yöntemi yeni bir fikirmiş gibi ortaya koydu. “Biz bir Kayıp ve Zarar Fonu kuralım ve herkes imkanınca bu fona katkıda bulunsun ve bu katkı sadece gelişmiş zengin ülkelerin değil, herkesin sorumluluğu olsun.” Böylece küçük ve kırılgan ülkeler rahatça eve dönebildiler çünkü istedikleri fon kurulmuştu. Ama bu fona kim para koyacak, ne kadar para koyacak, ne zaman para koyacak, kim buradan para alabilecek, bunların hiçbiri belli değildi ve bir sonraki COP’da belirlenecekti.

Sonuçta ne karar alındı? İklim krizini durdurmaya yönelik ciddi bir karar alınmadı, Dünya Bankası ve IMF’ye parmak sallanarak “sizin fonlamayı düzgün yapmanız gerekli” dendi, içinde ne kadar para olacağı belli olmayan bir Kayıp ve Zarar Fonu kuruldu, ABD temsilcisi John Kerry “hiçbir hükümetin o fona yetecek kadar parası yoktur” diyerek bir yandan o sandığın boş kalacağını teyit ederken diğer yandan da iklim krizinin gelecekte oluşturacağı zararların boyutunun yüksekliğine de işaret etmiş oldu.

Gelecek sene Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu fona kimin ne kadar para koyacağı kararlaştırılacak. Şimdiden söylemek kolay, zengin ülkeler hemen yan çizecekler. Sonra bir de Paris Anlaşması için verilen sözlerin ne derece tutulmuş olduğu masaya yatırılacak, buna cevap da hazır esasında “vallahi biz sözümüzü tutacaktık ama gıda krizi oldu veya COVID19 oldu veya Rusya Ukrayna’ya saldırdı veya Suudi Arabistan Dünya Kupasını aldı” şeklinde bahanelerle dolu olacak. Gene de gelecek sene COP’a katılmak istiyor musunuz? Ben istemiyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder