İş dünyasında çoğu çevresel düşünce iyi niyetli bir yaklaşımdan doğuyor. Ancak zaman ilerleyip bu düşünce sistemin içine girmeye başladığında iş dünyasının dinamikleri içerisinde garip bir düşünce sistemine evriliyor. Sürdürülebilirlik raporları ve ESG (Çevresel - Sosyal - Yönetişimsel) metrikleri bu iyi niyetli başlayan düşüncenin bugün ulaştığı garip noktaların en önemli temsilcileri sanırım.
İş dünyasında çalışan dostlarımız alınmasınlar ama bazı sektörleri sürdürülebilir olarak görebilmemiz mümkün değil. Bunu nasıl süslersek süsleyelim, yapılan işin temelinde sürdürülebilir kaynak kullanımı olmadığı müddetçe o alanı sürdürülebilir olarak nitelememiz mümkün değil.
Bunun en başta gelen örneği fosil yakıt şirketleridir. Fosil yakıt şirketleri işlerini çevreye ve topluma ne kadar uygun biçimde yaparlarsa yapsınlar, bu şirketlerin sürdürülebilir olamayacaklarını söylemek hiç de zor değil. Öncelikle sürdürülebilirliğin temelinde bulunan "yapılan işin sürdürülmesi" mümkün değil çünkü kısıtlı bir kaynağı tüketmek üzere yapılan bir işten bahsediyoruz. Fosil yakıtlar kısa veya orta vadede tükenecek ve bu şirketler yaptıkları işi aynı şekilde sürdüremeyecekler. Ancak bunun da ötesinde ürettikleri ürünün çevreye verdiği korkunç bir zarar var. Verdikleri bu zararı göz ardı ederek fosil yakıt şirketlerini “sürdürülebilir” kabul etmeye başladığımızda sözünü ettiğimiz sürdürülebilirlik raporları ve ESG metrikleri de toplumun gözünde değersiz olmaya başlıyor.
ESG derecelendirmeleri, yalnızca bir şirketin karlılığı üzerinde mevcut veya potansiyel bir etkisi varsa, kirlilik veya çalışan ilişkileri gibi 'sosyal' faktörleri dikkate alır. Nehirlere düzensiz atık deşarjı gibi olumsuz çevresel uygulamalar, şirkete herhangi bir maddi maliyet yaratmazsa ESG puanlarını düşürmez. Benzer şekilde, çalışanlar arasındaki ödeme eşitliği gibi olumlu uygulamalar, kuruma ek kar getireceğine dair bir kanıt yoksa puanları yükseltmez. İyi bir ESG puanı, bir şirketin sosyal ve çevresel değer ürettiği değil, sosyal ve çevresel riskleri kârlılığı açısından etkin bir şekilde yönettiği anlamına gelir.
Bu nedenle, örneğin bir petrol şirketi, ürünleri uzun vadede müşterilerini öldürebilecek olsa bile, çevre düzenlemesi veya ücret eşitliği gibi konularda iyi performans göstererek oldukça iyi bir ESG puanı alabilir. Petrol korkunç bir çevresel zarara neden olur, ancak benzin satışları yasal olduğundan ve üretici için finansal risk taşımadığından bu zararların hiçbiri ESG puanlarına yansımaz. Milton Friedman, bir şirketin tek sosyal sorumluluğunun karını artırmak olduğu görüşününü benimsemişti. Sürdürülebilirlik raporları ve ESG derecelendirmeleri bunun 21. yüzyıldaki bir güncellemesinden başka bir şey değildir.
Bu konuyu gündeme taşıyan en önemli olay da S&P’nin Tesla’yı ESG endeksinden çıkartmasıydı. İş dünyasında hakim olan tanımlar açısından bakıldığında, S&P'nin Tesla'yı ESG endeksinden çıkartması tamamen mantıklıydı. Fremont'taki ana fabrikasında sözde ırkçılık da dahil olmak üzere sosyal sorunların kötü yönetimi, şirketin piyasadaki itibarına zarar verebilir, satışlarını azaltabilir ve kârlılığını azaltabilir. Dolayısıyla Tesla'yı endeksten çıkartma kararı, çevresel ve sosyal risklerin ölçümüne değil, sadece bu sosyal risklerinin finansal sonuçlarına dayanıyordu.
Elon Musk’ın da dediği gibi sera gazı salımlarını önemli oranda azaltacak bir teknolojiyi üreten ve pazara süren Tesla gibi bir şirket endeksten çıkartılırken en tepe 10 şirketten birinin dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Exxon-Mobil olması da bu metriklerin ne derece yanlış çalıştığının bir göstergesidir. Son bir ironi, Tesla'yı ESG endeksinden çıkarırken, S&P'nin Amerika'nın en büyük kumarhane şirketi olan Caesars Entertainment'ı davet etmesidir. Kumarın, özellikle de bağımlılık yapan kumarın toplumsal zararı iyi bilinmektedir. Ancak kumar yoluyla hayatları mahvetmek yasa dışı değildir ve şirket için herhangi bir finansal risk taşımaz. Bu nedenle ESG puanı gayet yüksek olabilir.
Kısacası, sürdürülebilirlik raporları ve ESG metrikleri başlangıçta iyi niyetle hazırlanmış olsalar da günümüzdeki yaklaşım ve kullanım bu değerlendirmelerin çevresel ve sosyal fayda yaratmaktan oldukça uzaklaşmaya başladıklarını göstermektedir. Bundan dolayı da ses çıkartmak sorumluluğu bir kez daha bu şirketlerin tüketicisi olan bizlere düşmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder