Toplumsal açıdan baktığımızda 2021 pandemi ve ekonomik çalkantılar ile geçti ama çevresel açıdan baktığımızda 2021 artık inandığımız yıl oldu. Bu seneye kadar çoğunluğu iklim değişikliğinin varlığına inandırmaya çalışıyorduk. Ama bu sene gerçekleşen olaylar yaşamakta olduğumuz felaketlerin doğal olmadığını bizlere gösterdi. Bu felaketlerin nedenlerini ve daha kötüye gitmelerini engellemek için neler yapılması gerektiğini hala daha tam olarak kavramış değiliz. Gene de en azından “abartmayın canım, eskiden de böyleydi” laflarının geçmişte kaldığını umuyorum.
Öncelikle tüm çevresel felaketlerin tek bir nedeni olmadığını söyleyerek lafa başlayalım. Marmara’daki müsilaj, Bozkurt’taki sel, güney ve batıdaki orman yangınlarının tek bir nedeni yok. Fakat bu felaketlerin tümünü daha da şiddetlendiren bir iklim krizi var artık karşımızda.
Geçen sonbahar ve kışın başlangıcını Marmara Bölgesi oldukça kurak geçirdi. Yağışlar ancak Ocak ayının ortasında başladı ve Mart ayının sonuna kadar sürdü. Bu yoğun yağışlarla tarlalara atılan aşırı gübre Marmara Denizi’ne taşındı. Deniz yüzeyindeki fazla gübreye Nisan ayında deniz suyunun yüksek sıcaklığı eklendiğinde fotosentez yapan planktonların sayısı hızla arttı. Üstüne bir de havanın nispeten sakin ve rüzgarsız olması da yardımcı olunca bu planktonlar yer yer kalın bir katman oluşturdular. Daha önce pek de alışık olmadığımız “müsilaj” adında bir kavramla karşılaştık. Elbette Marmara Denizi’nin yapısı bu sorunda etkiliydi, elbette denize boşalan atık sular müsilajın oluşmasına katkıda bulundu ve elbette Ergene’den aktarılan pis sular bu problemi artırdı ama dediğim gibi bu problemler geçmişte de vardı ve iklim krizi bu problemlerin bir eşiği aşarak kriz haline dönüşmesine neden oldu.
Ardından Karadeniz’de okyanuslardaki dev siklonlara benzer bir fırtına oluştu. Bu tür bir fırtınayı daha önce görmemiş değildik ama bu seferki gerçekten beklentilerin çok daha üstünde yağış bıraktı. Orta Karadeniz Bölgesi yer yer 2500 senede bir görülebilecek şiddette yağışla karşı karşıya kaldı. İnsan yanlışları ve altyapı eksikliği de eklendiğinde bu yağış Bartın, Bozkurt ve Ayancık’ta bir felakete yol açtı. Geçen sene de Giresun Dereli’de görülen benzeri sel felaketi ve bu sene, daha sonra görülen Rize ve Artvin’deki seller artık bu durumun herhangi bir sene kazara ortaya çıkan bir sorun değil iklim krizinin sürekli olarak karşımıza getireceği bir problem olduğunu bizlere açık seçik gösterdi.
2020 yılının önemli bir kısmı ve 2021 yılının neredeyse tamamı ülkemizin güney yarısına ciddi bir kuraklık getirdi. Barajlardaki su miktarı azaldığından tarımsal üretimde de aksamalar yaşandı ve rekolte çoğu bölgede ve üründe düştü. Bunun yanında yazın havanın sıcak ve kurak olması özellikle güneybatı bölgelerimizde günlerce süren ve kolay söndürülemeyen orman yangınlarına yol açtı. Bu orman yangınları sadece ülkemizi değil Akdeniz Havzası'ndaki çoğu ülkeyi de etkiledi. Benzer hava koşullarının ve kuraklığın görüldüğü yörelerde yakın zamanlarda meydana gelen bu yangınların da söndürülmesi hiç de kolay olmadı.
Tüm bu felaketlerin kısa süre içerisinde üst üste gelmesi, önemli çoğunluğun gözünde iklim krizinin daha gerçek bir görüntüye bürünmesine neden oldu. Sebepleri henüz çoğunluğun kafasında tam olarak yerine oturmamış olsa da bir şeylerin değişmiş olduğu ve artık eski, güzel günlere dönmek yerine gittikçe durumun kötüleştiği de artık kabullenilmeye başlandı.
Devletimiz de benzer şekilde iklim krizini ve ülkemizin bu politikada oynaması gereken rolü bu sene içerisinde kavramaya başladı. Yeşil İklim Fonu’ndan destek almamızın mümkün olmadığı ve Paris Anlaşması’nın şartlarını zaten yerine getirmekte olduğumuz gerçeği yenilenebilir enerji yatırım maliyetlerinin düşmesiyle birleştiğinde Paris Anlaşması’nı kolayca meclisten geçirdik. Bunun üzerine bir de 2053 yılına kadar net sıfır karbon salacağımızı da duyurduk. Şimdilik bunun nasıl yerine getirileceğini planlamamış olsak da 2022 yılı Türkiye’nin iklim politikası açısından önemli kararlar vereceği bir yıl olacaktır. Umarız coğrafyamız da bizi felaketlerle fazla karşı karşıya bırakmaz ve kuraklık, sel ve yangınlar açısından nispeten daha sakin bir yıl geçiririz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder