Paris Anlaşmasını onaylamanın bize neler getireceğini ya da bizden neler götüreceğini sayılarla anlatmaya çalışayım: 2015 yılında anlaşma çerçevesinde verdiğimiz Niyet Beyanına göre 2020 yılında ülkemizin kabaca 700 milyon ton sera gazı salması bekleniyordu. “Eğer bize gelişmekte olan bir ülke olarak maddi yardımda bulunursanız, bu salımları 600 milyon tona düşürürüz” dedik. Gerçekte ise fazla bir çaba sarf edip önemli kesintiler yapmadan da sadece 500 milyon ton saldık. Bu miktarların elbette kesin değerleri var ama bu şekilde daha rahat akılda kalıyor. Kısacası, Paris Anlaşmasını uygulamak için parmağımızı kıpırdatmaya gerek yok, zaten normal hayatımız bu anlaşmanın şartlarını yerine getirmeye yeterli.
Paris Anlaşması, olabilecek en kuvvetli ve en zayıf iklim anlaşmasıydı. En kuvvetli, çünkü daha fazla zorlama içerecek olsa kabul edilmesi olasılığı yoktu. En zayıf, çünkü içerdiklerine bakacak olursak, tüm taraflar taahhütlerini yerine getirecek olsalar bile, yeryüzünün atmosferi 3.5°C ısınacak. Kısacası bu anlaşma üzerinden bir iklim geleceği tasarlamanın imkanı yok. Bu anlaşma imzalandığında da bugün olduğu gibi herkes bunun bilincindeydi. (Everybody knows that the captain lied)
“Ama” diyeceksiniz, “1.5°C hedefinin tutturulabilmesi için verilen niyet beyanlarının her beş yılda bir yenilenmesi gerekiyor”. Haklısınız, niyet beyanları her beş yılda bir yenilenmeli ve her yeni niyet beyanı bir öncekinden daha ileri taahhütler içermeli. Mesela ülkemizin bir sonraki niyet beyanı 2053 yılında net sıfır karbon salan bir ülke olacağımızı söyleyecek. Peki, bu yeterli mi? Ya da bu yeryüzünü 1.5°C ısınmadan uzak tutabilecek bir değer mi? Veya, herkes bu seviyede sözler verse ve bu sözleri tutacak olsa geleceğimiz kurtulur mu? Bunların tümü çok zor sorular. İnsanlardan kaynaklı olarak atmosfere her sene 8.9 milyar ton karbon salıyoruz, ormanlar ve tüm bitki örtüsü bunun 2.6 milyar tonunu emiyor. Dolayısıyla, yeryüzünün net sıfır olabilmesi için bizim acilen senede 8.9 milyar ton karbondan 2.6 milyar ton karbona düşmemiz gerekiyor ve bunu da sıcaklığı 1.5°C’ye çıkartmadan yapmamız gerekiyor. Bunun için de toplamda en fazla 120 milyar ton daha karbon salabiliriz (2020 itibarıyla). Bakkal hesabı yapacak olursak bu 2039 yılına kadar tüm dünyanın net sıfır karbon olması anlamına geliyor (120/(8.9-2.6)). Hemen ve hızlı harekete geçersek bu bize biraz daha zaman kazandırır, daha yavaş harekete geçersek, çok daha az zamanımız kalır.
“Ya bu kadar önemli iş bakkal hesabı ile olur mu?” diyeceksiniz, haklı değilsiniz. Basit bir bakkal hesabı bile bize fazla zamanımız kalmadığını gösteriyor. Daha ince hesaplar yapacak olursak 2039 belki 2035, belki de 2045 olabilir, ama ne kadar ince eleyip sık dokursak dokuyalım, cevap hep “hemen ve hızlı harekete geçmek zorundayız” oluyor. 1.5°C sınırını aşmamak için önümüzde fazla zaman yok.
Peki Avrupa Birliği nasıl bir hedef koyuyor kendisine? Herkesin korkuyla söz ettiği Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa kıtasının net sıfır hedefini 2050 yılına koyuyor. Bu ne anlama gelir? İklim krizini durdurma konusunda en ileri hedefler koymuş olan Avrupa Birliği bile aslında 1.5°C hedefine ulaşılamayacağını ve 2°C’nin daha makul bir hedef olduğunu kabullenerek o yolda çabalıyor demektir. Benzer bakkal hesabı 2°C’yi aşmamak için 2077 yılına kadar vaktimiz olabileceğini gösteriyor. Bu durumda da Avrupa Birliği önderlik rolünü yapmış oluyor.
Ülkemize geldiğimizde ise 2053 net sıfır karbon hedefinin bizim bakkal hesabına tercümesi sera gazı salımlarımızı her yıl %5.6 azaltmamız şeklindedir. Bundan dolayı da bir dahaki sefer niyet beyanımızı yenilediğimizde vermemiz gereken gerçekçi hedef 2030 yılına değin sera gazı salımlarımızı 2020 seviyesine oranla %40 azaltmak olacaktır. Bu hedef aynı zamanda 2053 net sıfır karbon hedefiyle de uyumludur.
Ancak geçtiğimiz sene içerisinde iklim krizinin ülkemizde açacağı zararları daha net görme fırsatı yakaladık. Bu nedenle de niyet bildirimimizde bu hasarların azaltılması yönünde yapılacak altyapı ve sosyal çalışmaların da yer alması kesinlikle gereklidir. Bizim 2015 yılında verdiğimiz ilk niyet beyanının önemli eksikliği varsayılan büyüme hızının yanlışlığındansa sera gazını artırımı dışında iklim krizi bağlamında başka konulara önem verilmemiş olmasıdır. Umarım bu sefer aynı hataya düşmeden daha kapsamlı bir niyet beyanı hazırlarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder