20 Ekim 2021 Çarşamba

Avrupa Birliğinin Sopası

Bundan sonraki aylarda temcit pilavı gibi sizlerle hep aynı konuyu paylaşacağım ve çoğunuz sıkılacaksınız. Bunu ne kadar çok ve sık paylaşırsam o kadar anlaşılır hale gelir.

Türkiye’nin 2053 yılında net sıfır karbon salan bir ülke olabilmesi için her sene salımlarımızı yüzde 5.6 azaltmamız gerekiyor.

Siz, sevgili okur, gelecek sene 251 gün özel aracınızla işinize gitmek yerine 235 gün özel aracınızla işe gidip geri kalan 16 günde toplu taşıma kullanacaksınız. Bunu nasıl başarabilirseniz başarın, ama bunu yapmak zorundasınız.

Siz, hamburgerini mideye indiren sevgili kardeşlerim, gelecek sene 100 hamburger yerine 92 hamburger ile idare etmek zorunda kalacaksınız. 8 hamburgerin yerine de makarna veya salata yiyeceksiniz, gönlümüz dayanmaz sizi aç bırakmaya. Aslında sağlığınız açısından da yararlı olabilir bu.

Biliyorsunuz bu liste hepimizin günlük hayatına uzanabilir sevgili okurlar, siz de serbestçe hayatınızda karbondioksit ve metan salınmasına yol açan şeyleri düşünün ve bunların en az yüzde 5.6’sını azaltın. Neden mi? Çünkü siz azaltmazsanız başkalarının ve özellikle de iş dünyasının fazla azaltım yapmaya niyeti yok.

Son aylarda herkesin dilinde iki sorun var: Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Paris İklim Anlaşması. 


- Paris İklim Anlaşmasını onaylamak bizi nasıl etkileyecek?

- Merak etmeyin, Paris İklim Anlaşmasını onaylamak sizi veya işinizi etkilemeyecek çünkü zaten bu anlaşmanın koşullarına fazlasıyla uyuyorduk, dolayısıyla bir değişiklik yapmamız gerekmeyecek. Ancak devlet 2053 yılında net sıfır karbon hedefi koymak üzere. Bu da tüm sektörler üzerinde ciddi bir değişim baskısı demek.

- Yani ne olacak?

- Devlet sizin sektöre dönüp, “bundan sonra her sene karbondioksit salımlarınızı yüzde 6 azaltacaksınız, ben de kontrol edeceğim” diyebilir.

- Devlet desin, devletten bir şey olmaz.

- Neden olmasın, salımlarınızı %6 azaltacaksınız her sene, az iş mi bu?

- Devlet şimdi bir kural koyar, baktı olmuyor üç aya gevşetir, biz gene bir yolunu buluruz. Hep böyle oldu, hep de böyle olacak. Göstermelik “kural koydunuz mu?” “Koyduk”. Sonra herkes gene bildiğini okur.

- Ama bu sefer iş ciddi. Avrupa Birliği de elinde sınırda karbon vergisi sopasıyla dikiliyor. Bizim devlet de o kadar kolay yumuşamayabilir.

- Bizim devlet dert değil de, AB’nin vergi koyması kötü olur çünkü adamlar dediler mi yaparlar.

- Avrupa Yeşil Mutabakatı daha yolun başlangıcı, arkasından çok daha büyük değişiklikler gelecek. Ülke olarak bunlara hazırlık yapmamız gerekiyor.

- Sınırda karbon vergisi dediniz ya, yetmez mi?

- Sınırda karbon vergisi bir şey değil. Onlar para almanın peşinde değil. Asıl dertleri bizim üreticimizin de Avrupa’daki kurallara tabi olması. Bu nedenle de “vergiyi ya siz alın ama almıyorsanız malı bize ihraç ettiğinizde sınırda biz alacağız” diyorlar.

- Peki bu vergi bize ne yük getirecek, esas sorun o.”

- Her sene karbondioksit salımlarınızı %6 azaltıyorsanız bir derdiniz olmaz.

- Yani karbon ayak izi diyorsun.

- Sadece karbon ayak izi değil tüm üretiminizin ayak izini bilmeniz gerekli. Kullandığınız kimyasallardan suya kadar her şeyi sormaya başlayacaklar 2030’a kadar. Onun için de ilk adım doğru veriye sahip olmak.


İşte günlük konuşmamız böyle gidiyor sevgili okur. Avrupa Birliği’nin gösterdiği sopa olmasa sera gazı salımlarında önemli bir değişiklik beklemememiz gerekli. Ama hala ümit devletimizin bu sopayı bir şekilde savuşturabileceği yönünde. Ekonomimizin güncel durumunda devlet 2053 net sıfır karbon hedefinin ne derece peşine düşebilir göreceğiz. İlginç zamanlara doğru ilerliyoruz. Bir yanda artan iklim felaketleri diğer yanda da bu felaketlere karşı direnmenin yanında bu felaketlerin artmaması için çabalama gereği. Çok çalışmamız gerekecek. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder