26 Ekim 2021 Salı

İklim Gündemi

Bugünlerde iklim gündemi çok hızlı değişiyor. Bu nedenle de tek bir konuya odaklanmaktansa bu konuların tümüne kısaca değinmek istiyorum.

31 Ekim’de Glasgow kentinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olan ülkelerin katılımıyla 26. Taraflar Konferansı (COP26) düzenlenecek. Şimdiye kadar ülkeler 25 defa bir araya geldiler ve neler başardıklarına baktığımızda atmosfere salınmaya devam edilen sera gazları göz önüne alınınca, “sadece konuştular ve ayrıldılar” demek mümkün. Sözleşmenin ilk imzalandığı günden bu yana iklim müzakerelerinde yuvamız dünyayı sera gazlarının ısıtıcı etkilerinden koruyacak bir adım atabildik mi? Hayır. Dolayısıyla bu konferanstan da bir beklentimiz var mı? Gene, hayır. Devlet temsilcileri Glasgow’a gidebilmek için oldukça fazla karbondioksit salacaklar ve sonunda oradan ayrıldıklarında gene fazla bir şey elde edilmemiş olacak. Ayrıca, gündemde gerçekten önemli bir konu da yok. 2015 yılında Paris’teki görüşmelerde zaten taraflar pes etmiş durumdaydılar. “Bir anlaşma olsun da nasıl olursa olsun” dendiği için sonuçta gezegenimizi ısınmayan bir geleceğe götürecek bir anlaşmadansa tüm devletlerin canlarını fazla yakmayan, bizlerin de kendimizi fazla yormamızı gerektirmeyen bir anlaşma üzerinde anlaşıldı. Şimdi de bu anlaşmanın uygulama sürecindeyiz ve “nasıl gidiyoruz?” sorusuna hep birlikte “çok iyi gidiyoruz, daha ne olsun” cevabı verilerek sırtlar sıvazlanacak ve başkentlere geri dönülecek. Bu nedenle nefeslerinizi tutup Glasgow’dan gelecek bir haberi beklemeyin.

Türkiye Glasgow’da 2053 yılına kadar net sıfır karbon salan bir ülke olma planını duyuracak. Yeryüzü için ufak sayılabilecek ama ülkemiz açısından çok büyük bir adım bu. Yalnız önemli olan kısım bu duyurudan sonra başlıyor. Heyetimiz Glasgow’dan döndükten sonra kolları sıvayıp bunu nasıl başaracağımızı planlamamız gerekiyor. Daha önce de üzerinde durduğumuz gibi konu “herkes, her sene, salımlarını yüzde 5.6 oranında azaltacak” kadar basit değil. Hangi sektörlerin, nasıl ilerleyecekleri ve azaltım oranlarının ne kadar olacağı, bunlara bağlı yeni bir ekonomik sistemin nasıl kurulması gerektiği üzerinde kafa yorulması gereken hususlar. İklim krizinin sonuçları hep kötü olmak zorunda değil. Dikkatli davranacak olursak bu bağlamda kazanacağımız çok şey de olabilir. Özellikle senelerdir ülkemizin enerji ağlarının bir kesişim noktasında olduğunu söyleyip duruyoruz, belki şimdi bu ağların “üstünden geçtiği bir ülke” konumundan “ağlara enerji sağlayan bir ülke” konumuna da geçebiliriz mesela.

İklim krizi her geçen gün biraz daha ciddi bir güvenlik sorunu haline geliyor. Bugün daha çoğu ülke bu güvenlik sorunlarından etkilenmediğinden gözümüzü iklim felaketlerine çeviriyoruz ancak yakın gelecekte oluşacak problemler iklim krizine güvenlik bağlamında da yaklaşmamızı gerektirecek. ABD Ulusal Haber Alma Ofisinin yayımladığı rapora göre fiziksel etkiler ve bu zorluklara nasıl yanıt verileceği konusunda ülkeler arasındaki gerilimler arttıkça, iklim değişikliğinin ABD ulusal güvenlik çıkarlarına yönelik risklerinin giderek artıracağı öngörülüyor. Yoğunlaşan fiziksel etkilerin, özellikle 2030 yılından sonra jeopolitik parlama noktalarını şiddetlendirerek ve kilit ülkeler ve bölgeler arasında istikrarsızlık risklerini ve insani yardım ihtiyacını artırması bekleniyor. Sınır aşan sular bağlamında önemli bir bölgede bulunan ülkemizin yaşayacağı yağış azalmasının da sözü edilen istikrarsızlık risklerinden birini oluşturacağını hepimiz kolayca görebiliriz. Ayrıca bu raporda yer alan diğer kilit ülkelerde meydana gelecek iklim felaketleri de ülkemize doğru yoğun bir iklim göçünü tetikleyebilir. Bundan dolayı da hepimiz insani yönünün ötesinde iklim krizinin ulusal güvenlik yönünü de artık düşünmeye başlamak zorundayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder