Sadece iklim krizi değil, tüm çevresel problemler yeryüzünü daha önce alışmadığımız bir hızla etkilemeye başladı. Bu problemlerin neredeyse tamamının sebebi de biziz. İnsan nüfusu ve üretimi az iken yaptığımız hataları doğa affedebiliyordu. Ancak şu anda doğanın taşıma kapasitesinin oldukça üzerine çıktık. Bu nedenle doğa bize eskiden olduğu kadar hoşgörülü davranmıyor ve sertleşmeye de devam edecek.
Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin Altıncı Değerlendirme Raporunun ikinci ve üçüncü bölümleri 2022 başında açıklanacak. Ancak bu bölümlerle ilgili en önemli değerlendirme şu şekilde: Eğer insanlık bu gezegen üzerinde kendisinin de bir geleceğinin olmasını istiyorsa, bunu kapitalist ekonomik sistem altında başarması mümkün değil. Yani, bundan yüzlerce ya da binlerce yıl sonra daha da gelişmiş bir medeniyetimiz olsun diyorsak değişmemiz ve değişen koşullara da uyum sağlamamız gerekiyor.
Toplum zaten inanılmaz bir hızda değişiyor. Özellikle teknolojik ilerlemeler bizlere her gün daha değişik bir kapının var olduğunu gösteriyor. Ancak bu değişikliklere artık doğa da katılmaya başladı. Geçen sene müsilaj diye bir kavramın ismini bile duymamışken, orman yangınlarının uzak ülkelerde olduğunu düşünüyorken bu yaz bunların tamamını öğrendik. Marmara kıyısında balıkçılık ile uğraşıyorsanız bu yeni gerçekliğe uyum sağlamak zorunda kaldınız. Bu uyum sağlama gerekliliği değişen doğa ile birlikte hepimizi, her alanda etkilemeye başlayacak. Bizlerin de bu düşünce yapısına hızla alışmamız gerekiyor.
Gerçek uyum sağlama becerisi pek de düşündüğünüz gibi olmayabilir. Bir sonraki problem karşımıza çıktığında, omuzları dik, elimizde kazma kürekle problemi göğüslemek o kadar da önemli değildir. Bunun yerine, doğru zihniyete sahip olarak, ne kadar beklenmedik olursa olsun, herhangi bir zorlukla başa çıkmak için önceden hazırlıklı olmakla ilgilidir.
Uyum sağlama becerisi, esnek ve verimli bir şekilde öğrenme ve elde edilen bu bilgiyi karşılaşılan yeni ve beklenmedik durumlara uygulama yeteneğidir. Bunun için de başlangıç noktası değişime açık olmaktır. Bu şekilde sorunlar davranış biçimimizi değiştirmenin çok daha zor olduğu noktaya gelmeden önce, belirsizlik zamanlarında nasıl tepki verdiğimizi etkileyebiliriz.
Bunun için de en gerekli beceri aslında konuya bir uzman gibi değil de o gün işe başlamış biri gibi yaklaşmaktır. Bir olayın içinde veya çevresinde ne kadar fazla yaşayacak olursak, vereceğimiz tepkiler de o denli kısıtlanır. Mesela kriz anlarında İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşamanın daha tehlikeli olduğunu biliyoruz. Ancak sizlere “bu probleme uyum sağlamak için başka bir şehre taşınmanız gerekli” diyecek olsam bana bunun neden mümkün olamayacağına dair çok sayıda sebep sıralarsınız. Oysa hayatının başlangıcında ve nerede yaşamak isteyeceğine karar verme aşamasında olan bir kişi çok daha rahatlıkla başka bir şehirde yaşamayı tercih edebilir.
Büyük sorunlar karşısında da davranışımız bu biçimde olmalıdır. Çözümlerimizi ne denli kısıtlı olarak algılarsak bulabileceğimiz çıkış yolları da o derece kısıtlı olur. Doğa karşısında uyum sağlama, en başta kendi fikirlerimizi değil doğanın söylediklerini dinlemekle başlar. Doğanın söylediklerine uyum sağlayabilmek de çoğu zaman alışkanlıklarımızı bir kenara bırakmamızı gerektirebilir. Bugün belki çoğumuz tam o noktada değiliz ama korkarım ki hepimiz o noktaya hızla yaklaşıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder