1 Mayıs 2016 Pazar

Yakın Gelecek

Dünya ve Güneş Sistemi bundan yaklaşık 4.5 milyar yıl önce oluştu. Hayat Dünya üzerinde ilk olarak bundan 3.5 milyar yıl önce ortaya çıktı, ancak karaları ve denizleri sarması ancak bundan 540 milyar yıl önce Kambriyen adı verilen dönemde oldu. Kambriyen döneminden bu yana ise ara sıra önemli problemler yaşasalar da canlılar yaşam savaşlarında başarılı oldular.

Dünya'nın tarihi boyunca yaşamın tehlikeye girdiği beş önemli dönem oldu. Bunlardan ilki yaklaşık 440 milyon yıl önce meydana geldi. İklim değişikliği sonucu Dünya'nın çok hızlı soğuması canlı cinslerinin %70'inin yol olmasına neden oldu. Dikkat! Canlıların değil, canlı cinslerinin, yani tüm canlı cinslerinin üçte ikisinden fazlasından bir tek birey kalmadı, kalan canlı cinslerinin sayıları da çok çok azaldı.

İkinci büyük problem bundan 370 milyon yıl önce yaşandı. Hayatın önemli bir kısmının hala denizlerde yaşadığı bu dönemde denizlerdeki oksijen oranının düşmesi canlı cinslerinin %75'inin yok olmasına neden oldu. Bunun ana nedeni karadaki bitkilerin sayısındaki ani artışın atmosferin yapısını hızla değiştirmesiydi. Bu değişimle okyanusların yüzeyinde yaşayan canlıların sayısında korkunç bir artış oldu, bu da suyun altındaki yaşamı sona erdirdi.

Üçüncü ve en büyük felaket bundan 252 milyon yıl önce yaşandı. Kontrolden çıkan sera etkisi denizdeki canlı cinslerinin %96'sının, karadaki canlı cinslerinin ise %70'inin yok olmasına yol açtı. Bu felaketin nedenleri hala tartışılsa da ana nedenin Sibirya'da toprağın birkaç metre altında buzla karışık şekilde bulunan metanın atmosfere karışarak Dünya'yı daha da ısıtması olduğu düşünülmektedir.

Dördüncü felaket bundan 201 milyon yıl önce yaşandı. Atmosferdeki karbondioksit miktarının hızlı değişmesi sonucu oluşan küresel ısınma canlı cinslerinin %75'ini yok etti. İlginç olan, bu dönemin başında dinozorlar daha yeni yeni ortaya çıkmaya başlıyorlardı ve bu olaydan fazla zarar görmediler. Bundan sonraki 135 milyon yıl süresince de Dünya'ya hakim oldular. Bu hakimiyet bundan 67 milyon yıl önce Dünya'ya dev bir gök taşının çarpmasıyla son buldu. Bu beşinci felakette dinozorlarla birlikte Dünya'daki canlı cinslerinin %75'i de yok oldu.

Tüm bunları anlatıyor olmamın iki ana nedeni var. Bunlardan ilki sizlere atmosferin kalınlığının fazla olmadığını ve atmosferdeki küçük değişikliklerin bile canlılar üzerinde büyük etkileri olabileceğini göstermek.

Bu felaketlerin çoğunluğu atmosferdeki sera gazlarının miktarının artması ya da azalması nedeniyle oluştu. Dünya'nın atmosferinde normalde %0.028 oranında karbondioksit bulunur. Bu oran Dünya'yı ısıtarak sıcaklığın 15-16 oC olmasını sağlar. Eğer atmosferde hiç karbondioksit olmasaydı ortalama sıcaklık -17 oC olurdu ki bu sıcaklıkta da yaşamın oluşması veya devamı çok zorlaşırdı. Ancak unutmamamız gereken önemli nokta şudur: %0.028 oranıdaki karbondioksit Dünya'yı 32-33 oC ısıtıyorsa bu miktarın artması da ısınmayı arttıracaktır. Yani atmosfer sonsuz değil, bizim atmosfere saldığımız her karbondioksit molekülü Dünya'yı biraz daha ısıtıyor.

Daha önceki felaketlerden bahsetmemin ikinci nedeni de o felaketleri bugünle kıyaslayabilmek: Atmosferdeki karbondioksit oranı artık %0.04 olmuş durumda. Bunun bile Dünya'yı ne kadar ısıtmakta olduğunu basit bir hesapla anlamak mümkün. Ancak daha kritik olan konu bu artışın hızı çünkü dinozorları öldüren gök taşı hariç diğer tüm felaketler birden bire değil uzun bir zaman sürecinde gerçekleşti. Son üç milyon yıldaki buzul çağlarına girişte veya sonrasındaki ısınmada bile karbondoksidin artış oranı yılda sadece % 0.000015 oranındayken şu anda bu artış % 0.0003 yani doğada görülen büyük salınımların bile tam 20 katı. Yani dinozorlar Dünya'nın yüzünden silindiğinden bu yana Dünya'nın atmosferi bu denli büyük bir değişiklik yaşamadı. Peki bu neden önemli?

Canlıların büyük çoğunluğu doğada görülen değişikliklere ayak uydurabilme becerisine sahipler. Yani atmosferin ortalama sıcaklığı arttığı zaman daha serin yerlere doğru hareket ediyorlar. Yağış azaldığı zaman ya suyu daha ekonomik kullanıyorlar ya da daha sulak bölgelere doğru hareketleniyorlar. Son IPCC raporunda ormanların yaşam alanlarını en fazla yılda 1.5 kilometre, bitkilerin 3 kilometre, yırtıcı memelilerin ise 10 kilometre değiştirebilecekleri bildiriliyor. Ancak küresel ısınmanın hızı bu gidişle yaklaşık 7 kilometreyi bulabilecek. Yani havanın genelde kuzeye doğru gidildikçe daha serinlediğini biliyoruz. Artık bu sene belirli bir sıcaklık ortalaması bugün burada görülüyorsa, gelecek sene buradan yedi kilometre kuzeyde, on sene sonra 70 kilometre kuzeyde, 100 sene sonra da 700 kilometre kuzeyde görülecek. Bugün Mısır'da görülen iklim şartları 100 sene sonra Antalya yöresinde görülecek. İnsanlar uçağa binip uzaklara gidebilseler de ağaçların bu şansı yok. İklim değişikliği bir süre sonra ağaçları ve bitkileri yakalayıp geçecek, bu da o bitki türünün cinsinin tükenmesi anlamına gelecek. Dolayısıyla önemli olan değişikliğin büyüklüğünden ziyade ne hızda meydana geldiği. Günümüzdeki değişiklik şu anda Dünya'nın geçmişte yaşadığı beş büyük felakete benzer boyutlarda. Ama bizler günlük problemlerin içerisinde Dünya'nın yaşamakta olduğu bu büyük problemi görmemezlikten geliyoruz.

Bilim insanları gördüğümüz, bildiğimiz ve içinde yaşadığımız doğada yaşamaya devam edebilmemiz için küresel ortalama sıcaklık artışının en fazla iki derece olması gerektiğinde hemfikir. Hatta eğer mümkünse bu artışın 1.5 derecede sınırlandırılması gerekiyor. Ancak geçtiğimiz Şubat ayı küresel sıcaklık ortalamasının ısınma başlamadan önceki döneme göre tam iki derece daha yüksek olduğu ölçüldü. Yani doğanın kabul edebileceği limite artık gelmiş olduğumuz söylenebilir. Gene de bilim insanları 2 derecelik sıcaklık artışını tüm sene boyunca ölçülecek düzenli bir artış olarak kabul ediyorlar. Bu da 2016 yılının Şubat ayı ortalama sıcaklığının normalden 2 derece daha yüksek olmasının panik olmak için yeterli olmadığı anlamına geliyor. Ancak yapılan hesaplar eğer böyle gidecek olursak 2030 yılında, yani bundan 14 sene sonra senenin tüm aylarının geri dönülmez bir biçimde Sanayi Devrimi öncesine göre iki derece daha sıcak olacağını ortaya koyuyor. Bu noktayı engellemek içinse önümüzde 14 senemiz var.

Bu 14 sene içerisinde ise küçük değişikliklerle yetinmememiz gerekiyor. Mesela geçtiğimiz sene çoğu ekonomik nedenlerle olmak üzere, toplam küresel sera gazı salımları artmadı. Sera gazı salımlarının artmamış olmasına rağmen atmosferdeki sera gazı oranı ciddi miktarda artmaya devam etti. Bunda El-Nino diye adlandırdığımız doğa olayının az da olsa etkisi var, ancak esas problem, sera gazı salımları artmasa bile sabit bir miktarda kaldı. Bu sabit miktar bile doğanın emebileceğinden çok daha fazla olduğu için atmosferdeki sera gazı oranı artmış oldu. Buradan anlaşılacağı üzere, bizim üzerimize düşen şey toplam küresel sera gazı salımlarımızı doğanın emebileceği seviyeye ve hatta mümkünse bu seviyenin altına düşürmek. “Bunu yapsak keşke”, ya da “yaparsak iyi olur” değil! Bunu yapmak zorundayız yoksa altıncı felaket bizleri bekliyor.


Yazının yayınlanmış halini EKOIQ Mayıs 2016 sayısında bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder