8 Eylül 2024 Pazar

Elektrikli araçların Geleceği

Elektrikli araçlar (EV'ler), son yıllarda iklim değişikliğiyle mücadelede hayati bir silah haline geldi. Benzinli geleneksel otomobillerden elektrikli modellere geçiş, sera gazı salımlarını azaltmak ve karayolu taşımacılığının çevresel etkisini hafifletmek için önemli bir adım olarak görülüyor. Benzinli araçlar, küresel karbon salımlarının büyük bir bölümünü oluşturduğu için bu değişim çok önemlidir. Ancak bu dönüşüm hız kazandıkça, sıklıkla göz ardı edilen bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz: Toplum olarak büyük ve güçlü arabalara, özellikle de giderek daha popüler hale gelen elektrikli SUV'lara olan saplantımız. Elektrikli araçlar kesinlikle doğru yönde atılan bir adım olsa da, mobilite stratejimizi yeniden gözden geçirmeli ve sadece elektrikli olmaktan öte araçların boyutu ve verimliliğine de dikkat etmeliyiz.

Elektrikli SUV satışları dünya çapındaki tüm elektrikli yolcu otomobili satışlarının %35'inden fazlasını oluşturarak hızla artıyor. İlk bakışta bu iyi bir haber gibi görünse de elektrikli araçlar genellikle benzinli araçlara göre daha temiz olduğu için bu tablo karmaşık hale geliyor. Geleneksel SUV'lar, küçük otomobillere kıyasla daha fazla enerji ve kaynak tüketirler, bu da araçların enerji verimliliğinin azalmasına yol açar. Benzer şekilde, elektrikli SUV'lar benzinli araçlara göre daha verimli olsa da daha küçük elektrikli modellere kıyasla çok daha fazla kaynak tüketirler.

Büyük elektrikli araçlara olan talep, bunların üretimlerinde kullanılan kobalt ve lityum gibi metallere olan ihtiyacı artırmaktadır. Bu materyallerin kıt olmasının yanı sıra, çıkarılmaları ve işlenmeleri sırasında çevreye büyük zararlar verilir. Bir araç ne kadar fazla malzemeye  ve özellikle de bataryaya ihtiyaç duyarsa, bu hayati kaynakların tükenme olasılığı o kadar artar.

Ayrıca büyük araçlar, elektrikli olup olmadıklarına bakılmaksızın daha fazla enerji tüketir. Bu da, elektrikli araçlara geçişte egzoz salımlarını azaltsa da büyük araçların hareket ettirilmesi için daha fazla enerji gerektiğinden çevresel faydaların azalabileceği anlamına gelir. İklim hedeflerimize gerçekten ulaşmak için daha büyük elektrikli araçların her zaman daha iyi olup olmadığını sorgulamalıyız.

Tüketiciler, bataryalarındaki enerjinin bitmesinden korktukları için daha büyük elektrikli araçları tercih etme eğilimindedir, bu sorun "menzil kaygısı" olarak bilinir. Otomobil üreticileri bu endişeden faydalanarak, kullanıcılara daha büyük batarya paketlerine sahip ve daha uzun menzil vaat eden e-SUV'lar sunmuştur. Ancak bu yaklaşım fırsatçıdır. Batarya boyutu büyüdükçe araç daha ağır hale gelir ve hareket ettirmek için daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulur.

Menzil kaygısı gerçek bir endişe olabilir, ancak bu durum tüm elektrikli araç satın almak isteyenleri kaynak yoğun, sürdürülemez çözümlere yöneltmemelidir. Bunun yerine, daha küçük elektrikli araçların verimliliğini artırmaya odaklanmalıyız. Bu araçlar, çoğu sürücünün ihtiyaçlarını karşılayabilir, daha az kaynak gerektirir ve daha enerji verimlidir. Batarya teknolojisinde sağlanan ilerlemeler sayesinde, daha küçük, daha verimli bataryalarla önemli menzillere ulaşmak bugün bile mümkün. Küçük elektrikli araçların kullanımını teşvik ederek, elektrikli araç üretiminin çevresel etkisini azaltabilir ve ham madde talebini düşürebiliriz.

Elektrikli araçlara geçiş, ulaşım stratejimizin daha geniş bir açıdan değerlendirilmesinin bir parçası olarak görülmelidir. Araba kültürünü on yıllardır "büyüğün daha iyi olduğu" fikri yönlendirdi, SUV'lar ve kamyonet benzeri araçlar güvenlik, güç ve statünün simgesi haline geldi. Ancak kaynak kıtlığı ve iklim değişikliği gerçeği, bu düşünce tarzıyla giderek daha fazla çelişiyor. Gerçekten sürdürülebilir bir ulaşım sistemi geliştirmek için bu fikri reddetmeli ve daha küçük, yüksek performanslı araçlara geçmeliyiz.

Unutulmamalıdır ki otomobille ulaşım enerji açısından en verimli ulaşım şekli değildir. Özellikle otobüsler, trenler ve tramvaylar gibi erişilebilir toplu taşıma sistemlerine sahip şehirlerde, arabalar sıklıkla trafik sıkışıklığını artıran, sera gazı salımı yapan ve enerji israf eden bir lüks olarak görülür. Elektrikli araçlar, kişisel araç kullanımını azaltmak ve daha çevre dostu ulaşım seçeneklerinin kullanımını teşvik etmeye odaklanan daha geniş bir planın parçası olmalıdır.

Devletler, insanların daha küçük, daha enerji verimli elektrikli araçlar satın almasını teşvik etmede büyük bir fark yaratabilir. Örneğin, aracın boyutuna veya ağırlığına dayalı vergilendirme sistemleri ve aracın gücü ve ağırlığına göre artan vergiler; daha kompakt, enerji verimli araçların tercih edilmesini teşvik edebilir. İsveç ve Fransa gibi ülkeler bu tür yasaları zaten araştırmışlardır ve New York gibi şehirlerde bu kuralların uygulanması düşünülmektedir.

Elektrikli araçlar için sunulan teşvikler, daha küçük modelleri destekleyecek şekilde revize edilmelidir. Şu anda birçok elektrikli araç teşviki büyük ve küçük araçlar için aynıdır, bu nedenle büyük bir e-SUV ya da küçük bir elektrikli araç almanız aynı mali desteği sağlayabilir.

Elektrikli araçlar iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynasa da büyük elektrikli araçlara olan mevcut eğilim, elektrifikasyonun temel hedeflerini baltalama riski taşımaktadır. Gerçekten bir fark yaratmak için, ulaşım yaklaşımımızı yeniden düşünmeli ve elektrifikasyonun yanı sıra araç verimliliği ve boyutuna da öncelik vermeliyiz.

Tüm araç kullanıcıları olarak bir önemli noktayı asla aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor: Bizim araçlarla ilgili tercihlerimiz uzun süre üstünde düşünerek vardığımız kararlardan ziyade otomobil ve petrol endüstrilerinin onyıllar boyunca yaptıkları reklamlarla bilinçaltımıza yüklediği düşüncelerden oluşur. Bu düşüncelerin temelinde de bizim ya da toplumun iyiliği değil onların daha çok para kazanması yatar. Bugün gerek genel anlamda hareketlilik gerekse özel bağlamda elektrikli araç tercihlerimize bakacak olursak bu tercihleri ihtiyaçlarımızdansa endüstrinin bize dayattığı seçeneklerin yarattığını görürüz.

En basit noktada şu çözüm neden kullanıcılara sunulmaz? Aracınız normalde 200 kilometre menzillidir ancak uzun yola giderken iki yedek batarya kiralayıp bu menzili 600 kilometreye çıkartabilirsiniz. O iki yedek bataryanın yuvası da aracın içinde her an kullanılmaya hazırdır. Böylesi bir çözüm sürdürülebilirlik ve döngüsellikle ilgili her bağlamda çok daha akıllıcadır. Bu çözümün neden sunulmadığını isterseniz araç üreticilerine sormayı bir deneyin. 

Aynı değiştirilebilen bataryalardan yola çıkarak, yolda neden aracınızı şarj etmek zorunda olasınız ki? Bir şarj noktasına gider, şarjı bitmiş bataryayı çıkartıp dolu bir batarya alır yolunuza devam edersiniz. Şarj noktası da gün boyu gelen tüm boşalmış bataryaları şarj eder, böylelikle de kimse batarya şarj olsun diye beklemek zorunda kalmaz. “Bu sistemler neden bu şekilde üretilmiyor?” diye sorun kendinize isterseniz. Cevap kesinlikle teknik bir neden değildir.

Bir soru daha soralım: “Çoğumuz araçları şehir içerisinde, genellikle günde 100 kilometreden kısa mesafede ve ortalamada 1,5 kişi kullanırken araçlar neden gün geçtikçe daha büyüyorlar?” Araçların, benzinli ya da elektrikli farketmeksizin daha da büyüyor olması kimin işine yarıyor en fazla? Petrol şirketlerinden başka biri aklınıza geliyor mu?

Petrol şirketlerinin insanların arabalara olan bağımlılığını sürdürmek için ABD’deki büyük şehirlerde hizmet veren toplu taşıma şirketlerini satın alıp kapattıklarını biliyoruz geçmişte. Bugün ellerindeki geniş maddi imkanlarla bizim tüm hareketlilik gereksinimlerimizi ne derecede yönlendirdiklerini hayal bile edemezsiniz. Sizin “tercihlerim” dediğiniz çoğu şey aslında sizin tercihleriniz değil size “tercih ettirtilen” şeylerdir. Hollanda’nın başbakanı işe bisikletle gidip benzini bize kullandırtıyorsa imrenmenin ötesinde biraz da huylanmamız gerekmez mi? Adamların Shell diye bir şirketleri varken bisiklete biniyor, biz ise döviz verip onlardan benzin alırken son model SUV’lar kullanıyoruz.

Sonuç olarak, daha küçük ve daha verimli elektrikli araçlar, sürdürülebilir ulaşımın geleceğidir. Ancak bu, yolun daha başıdır. Bizi otomobil kullanmaya yönelten diğer sorunları da masaya yatırmamız gerekiyor. Mesela İstanbul’la benzer bir nüfusa sahip New York şehrinde otomobil kullanımı İstanbul’un onda biriyken biz neden bu kadar çok araba kullanıyoruz? Bu sorulara doğru cevapları vermeye başladığımızda sürdürülebilirlikle ilgili yolun da epeyini geçmiş olacağız. Şimdilik henüz o noktada değiliz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder