23 Ağustos 2024 Cuma

Rüzgar enerjisi Türkiye’de devrim olabilir mi?

Yeryüzündeki jeotermal ve nükleer hariç tüm enerjinin kaynağı güneştir. Kömür, petrol ve doğal gaz milyonlarca yıl önce yeryüzüne düşen güneş ışınlarının bitkiler tarafından emilip depolanmış halidir. Ancak güneş ışığının emilmesi için atmosferdeki karbondiokside ihtiyaç vardır. Bu yakıtları yaktığımız zaman da milyonlarca yıl boyunca emilen karbondioksit hemen atmosfere yayılır. Bu, atmosferin ısı dengesini bozduğu için iklim değişikliği dediğimiz önemli soruna yol açar. Peki bu soruna neden olmadan enerji üretmemiz mümkün mü?

Atmosfere karbondioksit salıp iklimi değiştirmeden enerji üretmemiz mümkün. Rüzgar, güneş, jeotermal ve nükleer bunu yapabilmemizin çeşitli yöntemleri. Bunlardan rüzgar ve güneş doğa koşullarına doğrudan, nükleer ise dolaylı olarak bağlı yöntemler. Yani, nükleer ve termik santraller hava çok sıcak olduğu zaman üretimde zorlanıyorlar. Rüzgar esmediği zaman elektrik üretmeniz mümkün olmuyor, geceleri güneş ışığından faydalanamadığımız için de elektrik üretemiyoruz. Bu engelin üstesinden gelmenin de ucuz bir yöntemi yok. Ayrıca rüzgarın esip elektrik enerjisinin üretildiği bölgelerle elektrik enerjisine ihtiyaç duyulan bölgeler arasındaki mesafe de karşımızdaki önemli sorunlardan bir tanesi. Bir de elbette rüzgar enerjisi üretecek santraller oldukça pahalı yatırımlar. Bu nedenle de her isteyen evinin bahçesine bir rüzgar santrali konduramıyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2023 yılı verilerine göre ülkemizin fosil yakıtlara dayalı kurulu gücü 47,4 GW. Buna karşılık rüzgar enerjisi kurulu gücü 11,8 GW, güneş enerjisi kurulu gücü ise 11,3 GW. Rüzgar enerjisinin kurulu gücü fosil yakıtların dörtte birinden az ve unutmayalım, termik santrallerde yakıt olduğu müddetçe elektrik üretmek mümkündür, rüzgar için aynı şey geçerli değil. 2023 yılında termik santrallerden elde ettiğimiz elektrik enerjisi 190,6 TWh, rüzgar santrallerinden elde edilen elektrik enerjisi ise 34,4 TWh olmuştur. Aradaki fark beş kattan fazladır. 

Termik santrallerde kullanılan yakıtların sadece %21’i yerli kaynaklardan sağlanmakta, geri kalanı ise ithal edilmektedir. Bu yakıtlar, ekonomimize en yüksek maliyetlerden birini getirmektedir. Bu durumda ithal yakıtla çalışan termik santraller yerine rüzgar enerjisine yatırım yapmak çevresel açının yanında ekonomik açıdan da ülkemizin yararına olacaktır. Enerji üretim politikamız da bu yönde ilerlemektedir, yalnız yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımın daha da hızlandırılması gereklidir.

Rüzgar ve güneş santralleri orta ve uzun vadede termik santrallerin yerini almak zorundadır. Bunun iki önemli sebebi vardır. Öncelikle termik santrallerin yakıtı pahalıdır ve bu yakıtın önemli bir kısmını ithal ediyoruz. Ancak daha da önemlisi, bu yakıt sürdürülebilir bir yakıt değildir, yani yeryüzünde kolay erişilebilir fosil yakıtların önemli bir kısmını tükettik, geri kalanını hem çıkartması daha zor olduğundan hem de az bulunduğundan maliyet bir noktada dayanılır olmaktan çıkacaktır. Bunun ötesinden fosil yakıtların oluşturduğu çevresel kirlilik, sağlık sorunları ve iklim değişikliğini de unutmamamız gerekir. Dolayısıyla, biz istesek de istemesek de çok geçmeden enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan sağlamaya başlamak zorundayız. Bu alanda geç kalındığında bunun bedeli oldukça yüksek olacaktır.

Yalnız, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının süreklilik sorununa bir çözüm bulmamız gerekir. Uzun vadede bu sorunun çözümü sadece ülkesel değil neredeyse küresel bağlamda bir bütünleşik sistem üzerinden geçer, ancak günümüz şartlarında bu tür çalışmalar henüz planlama aşamasındadır. Dolayısıyla en azından orta vadede kendi çözümlerimizi üretmek zorundayız. Yenilenebilir enerjinin süreklilik sorununa getirilebilecek en kolay çözüm elektrik arzını, yani kurulu gücü fazlasıyla artırmaktır. Ülkemizin her tarafına kurulacak rüzgar santralleri bu sorunun en basit çözümüdür. Ülkemizin her yanında geceleri aynı anda rüzgar esmeyi bırakmayacağından bir bölgede üretilecek elektrik enerjisi dağıtım sistemi aracılığıyla tüm ülkeye yeterli olacaktır. Ama bu basit çözümün önemli problemi yatırım maliyetidir. Gerekli olan kurulu gücün iki katını kurduğunuzda süreklilik problemine bir çözüm üretirsiniz, ancak bunun maliyeti de oldukça yüksektir. Günümüzde bu yatırımları özel sektör yaptığından bu maliyetin taşınabilmesi gerçekçi değildir.

İkinci çözüm enerjiyi depolamaktır. Yani, rüzgar fazla estiği zaman üretilen enerjinin bir kısmını depolayarak rüzgarın azaldığı zamanlarda sistemi desteklemek mümkündür. Şu anda da çalışmalar bu yönde yürütülmektedir. Ancak depolama oldukça maliyetli bir çözümdür. Bugün için depolama dediğimizde aklımıza yüksek kapasiteli piller gelmektedir. Hidrojen ya da hidrolik gibi daha kolay depolama çözümleri geliştikçe depolama bir alternatif olarak gelişecektir.

Son bir çözüm de ülkemizde anlık olarak enerji planlaması yapmaktır. Yalnız burada da ihtiyacın oldukça üzerinde bir üretim kapasitesine ihtiyaç vardır. Rüzgar ve güneş olduğu müddetçe diğer kaynakları kapatıp, rüzgar ve güneş olmadığı zaman o kaynakları devreye sokmak aslında en akılcı çözümdür. Ancak bu çözümün uygulanması için de büyük hidroelektrik ve nükleer santrallere ihtiyaç duyulur. Bu çözüm akılcı olsa da bugünkü ekonomik şartlar altında uygulanması oldukça zordur.

Her gün artmakta olan rüzgar enerjisi potansiyelimiz gelecekte güneşle birlikte ülkemizin tüm ihtiyacını karşılama imkanına sahiptir. Ama bu yöndeki planlamanın şimdiden hazırlanıp uygulamaya konulması bizi gelecekteki enerji krizlerinden de koruyacaktır.

Bu yazı AA Analiz Servisi tarafından yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder