Sosyal medya çok güzel bir yer. Masamızdan kalkmadan bize deney ve anket yapabilme şansını veriyor. Bunu mecazi anlamda söylediğimi sosyal bilimci arkadaşlar mutlaka anlayacaklardır ama gene de bazı konular hakkında epeyce bilgi sahibi olabilmemiz mümkün.
Sosyal deney düşüncesi aklımda olmadan geçen hafta bir paylaşım yaptım:
WhatsApp üzerinden bir kişiye yolladığınız 10 MB video dosyası yaklaşık 200 gr CO2 salımına neden olur. 100 kişinin telefonuna giden 10 MB video 20 kg CO2 salımı demektir. Lütfen çok kişinin üye olduğu gruplara büyük dosyalar göndermeyin. Gerekirse linkini verin. Merak eden açar.
Bu paylaşıma değişik platformlarda o kadar değişik yorumlar geldi ki bunları paylaşmanın bilgi verici olacağını düşündüm. Olumlu yorumları ayırıyorum, muhtemelen bu yazı bağlamında bilgi taşımayacağını sizler de kabul edersiniz. Olumsuz yorumlar Ekşi Sözlük’te bile yer aldığına göre, o kısmı değerlendirmek biraz daha faydalı olur.
Öncelikle, İnternet ile 30 yıldan uzun süredir haşır neşir olanların ilk başlarda öğrendiği bir kural vardır. Yazılı mesaj hızlı gider, resim ve görüntü uzun sürer. Bu nedenle eğer mecbur değilseniz resim ve video paylaşmayın, gerekirse linkini verin. Hatta büyük gruplara asla büyük dosya paylaşımı yapmayın. Bu mesaj da tamamen bunu söylüyor. Yalnız vurgumuz mesajı indirmenin ne derece vakit aldığından ziyade ne derece fazla karbondioksit salımına yol açacağı üzerine. Şimdi buna itiraz eden kişilerin düşüncelerini sıralayalım:
“10 MB video dosyasının salımı 200 gramdan çok daha azdır, hesap yanlış”: Öncelikle tüm okuyuculara Yuvam Dünya Derneği ve Yeşil İnsan Yayınevinin ortak çalışması olan Mike Berners-Lee’nin “Muz Ne Kadar Kötüdür” kitabını öneriyorum. Bu kitap diş fırçalamaktan uzaya gitmeye kadar yapılabilecek çoğu şeyin karbon ayakizini bizlere anlatıyor. Bu kitapta ve İnternet ortamında yapacağınız basit bir aramada 1 MB eki olan bir mesajın en az 20 gram karbondioksit salımına neden olduğunu okuyabilirsiniz. Elbette burada dikkat etmemiz gereken iki önemli nokta var. İlki, karbondioksit salımı bu mesajın doğaya verdiği tek zarar değildir. Yaşam döngü analizi ile o mesaj nedeniyle salınan tüm kimyasallardan kullanılan su miktarına kadar diğer tüm çevresel etkenlere de ulaşmak mümkündür. İkincisi de, gene yaşam döngü analizi bize herhangi bir eylemin ya da ürünün tüm çevresel ayakizini verir ama o analize bizim de sınırlarımızı söylememiz gerekir. Mesela, sadece benim o mesajı yazıp gönder düğmesine basıncaya kadarki ayakizini merak ediyorum, diyebilirsiniz veya beni ilgilendiren İnternet Servis Sağlayıcının ne kadar karbon saldığıdır, diyebilirsiniz. Dolayısıyla, bu analizlerde kabul edilen sınırlar son derece önemlidir. Sonuçlar hakkında yorum yapmadan önce sistem sınırlarının ne olduğunu bilmek gerekir.“Sen önce Kylie Jenner’ın 17 dakikalık jet uçuşlarına laf et, ondan sonra video paylaşmayı konuş”: Dünya’daki insanları kabaca üç gruba ayırmak mümkün, aşırı savurgan zenginler, aşırı fakirler ve aradakiler. Sanırım çoğumuz bu “aradakiler” grubuna dahiliz. Aramızda Sabiha Gökçen’den İstanbul Havaalanı’na özel jeti ile giden kişiler olduğunu pek sanmıyorum. Hatta muhtemel öyle kişileri de tanımıyoruz çoğumuz. Neden mi? Çünkü bu kişilerin sayısı son derece az ama onlar haberlerde hepimizden çok yer kaplıyorlar. Bu insanların her biri bizim 1000 katımızdan fazla çevresel ayakizine sahip ama toplamda birkaç bin kişiler yani toplam ayakizleri muhtemelen 20 veya 30 milyon kişiye eşit. Evet, yaptıkları çok yanlış ve hepimiz onlara parmak sallamalıyız ama insanlığın tüm etkisi içinde payları yüzde bir mertebesinde. Kalanın çoğu biz orta gruptakilerin işi.
“Önce büyük devletler ve şirketler salımlarını durdursun, sen sonra gel benim video indirmeme karış”: Bu biraz doğru ama sadece biraz. İçinde yaşadığımız çoğunlukla neoliberal kapitalist sistem son derece yanlış işler yapıyor ve bu yanlışlardan dolayı yeryüzü büyük bir felakete doğru gidiyor. Ama bu “neoliberal kapitalist sistem” uzaylılar tarafından icat edilip onların köleleri tarafından hepimize zorla benimsetilmedi. Hepimiz gidip oy verdik, o sistemin ürünlerini aldık ve o sistemin kuruluşlarında çalışıp eve ekmek getirdik. Hepimiz o sistemin bir parçasıyız. Bu nedenle de kendimizi dışarıda bırakarak sistemin değişmesini beklememiz saflık olur. Tüm sistem değişebilir ama hepimiz bu değişimin bir parçası olursak. “Ben sistemin bir parçası asla olmadım” diyen ve haklı olan belki birkaç kişi vardır fakat geri kalanımız sistemin parçasıyız ve kendimizi sistemden bağımsız kabul etmekten vazgeçmek zorundayız.
Değişim her zaman bireyden ve bireyin talep etmesinden başlar. Halinizden memnunsanız sorun yok! Ama eğer değilseniz değişmek ve çevrenizdekileri de değişmeye ikna etmek zorundasınız. Çünkü sizin de tek başınıza değişmeniz bir şey ifade etmez, ancak birlikte başarabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder