25 Şubat 2022 Cuma

Karbon Ayak İzi

Canlı ve cansız tüm varlıkların, Dünya üzerinde yaptıkları her şey küçük de olsa bir değişikliğe yol açar. Bir aslanın yemek için bir gazeli avlaması bu tür değişikliklerden biridir. Aslan ve çevredeki tüm diğer canlılar gazeli yiyip tükettikten sonra sindirirler. Sindirim sistemi çıktıları doğadaki diğer bitkiler için besleyici madde haline döner, bitkiler büyür ve bir başka gazeli besler. Doğa genel anlamıyla bir denge içindedir. Arada yanardağ patlamaları veya meteor çarpması gibi büyük felaketler de olsa doğa bu felaketlerin ardından yeni bir denge noktasına ulaşır. Doğadaki sürdürülebilirliğin temeli bu denge anlayışıdır.

İnsanlar, ortaya çıktıklarından bu yana doğadaki bu dengeyi bozmaya gayret ettiler. Bazı canlıların soylarını tükettiler, ormanları yaktılar, bataklıkları kuruttular ve yeryüzünün her noktasına yayıldılar. Eski çağlarda elimizde fazla güç bulunmadığından bu dengenin bozulması da ancak sınırlı bir biçimde gerçekleşiyordu. Oysa Sanayi Devrimi ile birlikte doğanın dengesini kolay düzeltilemeyecek biçimde bozabilecek bir güce sahip olduk ve bu güç her geçen gün daha da artıyor. Geniş bir bölgeye sahip olan aslan gibi doğadan aldığımızı doğaya geri vermiyoruz artık.

Bundan dolayı, artık doğadan aldıklarımızla doğaya geri verdiklerimiz arasındaki farka da dikkat etmek zorundayız. Çoğu olguda aldıklarımızla verdiklerimiz arasındaki makas açıldığında doğaya geri dönülemez zararlar da verebiliyoruz. Mesela bugün atmosferde bizim kömür yakmaya henüz başlamadığımız döneme kıyasla yüzde 50 daha fazla karbondioksit gazı var. Bu gazın iklim krizinin baş sorumlusu olduğunu biliyoruz. Ama doğa açısından daha da önemlisi, insanlık bugün ortadan yok olacak olsa, doğanın bu fazla karbondioksidi emip eski denge noktasına dönebilmesi binlerce yıl sürecek. Bu yüzden doğadaki ayak izimizin ne derece büyük olduğunun ötesinde doğanın eski denge noktasına ne sürede dönebileceği de önemli. Bu açıdan bakıldığında atmosfere saldığımız karbondioksit en büyük zararlardan biri.

Modern yaşamda attığımız her adım bir karbon ayak izi bırakıyor. Evimizi ısıttığımız zaman yaktığımız doğal gaz doğrudan karbondiokside dönüşüyor. Aynı şey kullandığımız araba için de geçerli. Elektriğin ise önemli bir kısmı kömür ve doğal gaz yakan termik santrallerde üretildiğinden evdeki ışıkları bir saat yanık tutmak yaklaşık 400 gram karbondioksit salınmasına yol açıyor. Ama bunun ötesinde, kolayca göremediğimiz epey farklı karbondioksit kaynağı da var. Bu kaynakları göremiyor olmamız, onları hesaba katmayacağımız anlamına gelmiyor elbette.

Mesela soframıza koyduğumuz her yemeğin bir karbon ayak izi var. Bizim bu yemeği pişirmek için kullandığımız enerjinin ötesinde, buzdolabında saklamak için, marketten eve taşımak için, market rafında durması için, üreticiden markete gelmesi için, üreticinin tarladan hasat etmesi için, ürünü tarlaya ekebilmesi için de enerji harcanıyor. Dolayısıyla tükettiğimiz veya kullandığımız her nesnenin üretiminde ve nakliyesinde sera gazı salınıyor ve tümünün bir karbon ayak izi var. Balkonda yetiştirdiğiniz domatesin bile minik de olsa bir ayak izi olabilir.

Yalnız bu bağlamda dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta var: Bugün için insanlık doğada çok büyük bir ayak izi bırakıyor. Karbon ayak izi bu büyük izin sadece bir kısmını oluşturuyor. Biz aynı zamanda çok yüksek miktarda gübre ve tarım ilacı kullanıyoruz, günlük hayatımızda fazla ilaç alıyoruz, ozon tabakasına zarar veriyoruz, doğada kolay çözünmeyen maddeler üretiyoruz ve belki de hepsinden önemlisi, aşırı su kullanıyoruz. Aldığımız kararlarda karbon ayak izine dikkat etmek çok kıymetli ama karbon ayak izinin daha büyük bir paketin parçası olduğunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Karbon ayak izi daha küçük ama su ayak izi ya da kimyasal ayak izi çok daha büyük olan ürünlerle ilgili biraz daha kafa yormak ve bilgi sahibi olmak faydalı olacaktır. Gene de unutmamakta fayda var, iklim krizi diğer problemlerin çoğundan daha acil bir sorundur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder