18 Şubat 2022 Cuma

Mucizevi Kimyasallar

Doğaya oldukça uzun süredir zarar veriyoruz. Mamutlarla karşılaştıktan sonra en sonuncusuna varana kadar tümünü avladık. Madenlerden çokça kömür çıkarmayı öğrendiğimizde öylesine fazla yaktık ki binlerce insan hava kirliliğinden hayatını kaybetti. Tarlaları sulamayı o denli abarttık ki bazı nehirler denize ulaşamaz oldu. Bazı kimyasalları o denli fazla üretip kullandık ki tepemizdeki ozon tabakası incelip bizi Güneş’in morötesi ışınlarından koruyamaz hale geldi. 

Ancak insanlığımızın biraz da olsa olumlu sayılabilecek yanı, bu zararları algılamaya başladığımız zaman, eğer mümkünse, hasarı geri çevirmeye çaba sarf etmemiz. Yalnız dikkatli olmamız gereken husus yaptıklarımızın verebileceği hasarı önceden tahmin edebilmektir.

Bu bağlamda baktığımızda doğayla ilişkimizde dört değişik olgu var. Öncelikle yaptığımızın neye neden olacağını biliyoruz ve bu bilgimiz doğru sayılabilir. Mesela iklim krizi böyle bir konu. Kömürlü termik santrallerden elektrik ürettiğimizde bunun atmosfere daha fazla karbondioksit saçacağını ve bunun da iklimin dengesini değiştireceğini biliyoruz ama gene de inatla bunu yapmaya devam ediyoruz.

İkincisi, tarımda olduğu gibi, aşırı gübre ve su kullanıyoruz. Bu kullanımın daha fazla ürün almamıza yardımcı olacağını sanıyoruz, fakat yanılıyoruz. Doğruyu bildiğimizi sanıyoruz, ama bildiğimiz şey yanlış ve biz inatla bu yanlış yolda ilerliyoruz. Bize doğruyu gösterenlere de inanmıyoruz.

Üçüncüsü, neredeyse tüm gıda üretimini monokültür haline dönüştürüyoruz. Yani marketten aldığımız tüm domatesler birbirine benziyor. Çiftçinin ektiği tüm buğday artık aynı tohumdan türetiliyor. Üretimimiz gittikçe en az girdi ile en fazla çıktıyı verecek şekilde gelişiyor. Bir gün şartlar değişir ve bugün optimum olan üretim şartları optimum olmaktan çıkarsa elimizde başka tohumlar kalmayacağından büyük bir krize doğru gidebiliriz. Bugün bir sistem uyguluyoruz ve bunun doğru ya da yanlış olduğu konusunda bir fikrimiz yok ve ancak gelecek bize bunun sonuçlarını gösterecek. 

Son olarak da tüm üretim sistemlerimizde birçok kimyasal kullanıyoruz. Bu kimyasalların çok faydalı ve gerekli olduklarına eminiz. Hatta bunların bazılarını mucize olarak görmek gibi aptalca bir yaklaşımımız var. Mesela İkinci Dünya Savaşı sonrasında DDT üretimi tüm yeryüzüne yayıldığında çiftçilerin yüzü gülmüştü. DDT sayesinde tarımsal zararlılarla uğraşmalarına gerek kalmamıştı. Oysa kısa sürede DDT’nin gerek doğaya, gerekse de insanlara verdiği zarar anlaşıldığından kullanımı hızla azaltıldı. 

Bugün de DDT gibi çok sayıda kimyasal kullanıyor ve bunların mucizevi faydaları olduğuna inanıyoruz. Çoğu zaman da bu kimyasalların olası zararları üzerine elimizde gerekli olan araştırma sonuçları bulunmuyor. Yani yanlış bir şey yapıyor olabiliriz ama yanlış yapıp yapmadığımız da henüz belli değil. Ne yazık ki hayatımız bu kimyasallarla dolu. Bu kimyasalların gelecekte melek oldukları da ortaya çıkabilir şeytan oldukları da. Hatta, az ve yerinde kullanıldıklarında melek, çok ve gereksiz kullanıldıklarında ise şeytan olduklarını görebiliriz.

Gezegenimizi korumak için tüm bu kimyasalları kontrol altında tutmak en önemli sorumluluklarımızdan bir tanesi ama zorluk bu kimyasalların etkilerine dair elimizde uzun süreli veri bulunmaması. Bu durumda yapılması gerekeni çevre düşüncesi çok uzun zamandır ortaya koyuyor. “Eğer doğaya verebileceği zarardan emin değilsen kullanma.” Bilim insanları da bu konuda araştırmalarını sürdürüyorlar, yalnız şimdiden vardıkları en ciddi sonuç etrafımızın bu kimyasallarla sarılı olduğu ve güvenli olduğunu düşündüğümüz sınırların çoktan aşılmış olduğu. Bu nedenle üretimde ve tüketimde kullandığımız tüm bu kimyasallarla daha dikkatli hareket etmemiz ve mümkün olduğu ölçüde onlardan uzak durmaya çalışmamız gerekiyor. Yeryüzü gittikçe kirleniyor ve geri dönülebilecek bir eşiği çoktan geçmiş olabiliriz. Dikkatli olmalıyız, hepimiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder