Denizdeki besin zinciri, en altta güneşten gelen enerjiyi alarak fotosentez yapan ve bunu besine çeviren fitoplanktonlarla başlar. Yani bunlar bir tür bitkidir. Aynen toprakta olduğu gibi bunların büyümeleri için havadaki karbondioksit ve su gereklidir. Bunun da ötesinde bu canlıların genelde başka kimyasallara da ihtiyacı vardır. Gene toprakta olduğu gibi, suni gübrenin içeriğinde bulunan azot ve fosfor fitoplanktonların da en önemli besinidir.
Denizde gerekli olan besin de bir döngü içerisinde sağlanır. Yani denizde yaşayan tüm canlılar öldüklerinde dibe çökerek gelecekte üreyecek olan canlıların ihtiyaç duyacakları mineralleri oluştururlar. Bizim de içerisinde bulunduğumuz orta enlemlerde deniz yüzeyi normalde kış aylarında soğuktur. Deniz yüzeyi de denizin dibi de soğuk olduğu zaman denizin dibi ile yüzeyi arasında bir madde değişimi olabilir. Ancak havadaki sıcaklık değişimiyle birlikte denizin yüzeyi ile dibi arasında önemli bir sıcaklık farkı oluştuğunda alttaki soğuk ama besin yüklü su ile üstteki sıcak ama besin açısından yetersiz olan su karışmamaya başlar. Buna yaz aylarına doğru artan güneş ışığını da eklediğimizde Nisan - Mayıs aylarında denizlerde bir fitoplankton artışı görülür. Deniz yüzeyi ısınıp karışma durduğunda da fitoplankton üremesi yavaşlar.
Ancak bu fitoplanktonlar aynı zamanda denizdeki besin zincirinin en alt basamağını oluştururlar. Kendileri fotosentez yapmayan ve bunları besin olarak kullanan zooplanktonların sayısı da bunları takip ederek artmaya başlar. Sonunda zooplanktonlar o derece artar ki deniz yüzeyinde üremiş olan fitoplanktonların neredeyse tamamını temizlerler. Yaz ayları boyunca diğer balıklar da bu zooplanktonlarla beslenerek onların sayısını da azaltırlar ve sonbahar aylarına geliriz. Sonbahar aylarında denizin yüzeyi ile altı arasındaki sıcaklık farkı yüksek olduğundan ve zooplankton sayısı da düşmüş olduğundan fitoplanktonlara bir üreme fırsatı daha doğar. Yalnız sonbaharın sonuna doğru hem ışık miktarı azaldığından hem de deniz suyu hızla soğuduğundan bu üreme fırsatı ilkbaharda yaşanan kadar kuvvetli olmaz. Kış aylarında balıklar da kalan planktonlarla beslenerek tekrar bir sonraki ilkbahara sistemi geri hazırlarlar.
Burada, normalde denizlerdeki yaşamın nasıl sürdüğünü anlatmaya çalıştım. Bu döngü genelde açık denizlerde insan etkisi dışında görülen döngüdür. Peki Marmara’da neler oldu?
Marmara pek de derin olmayan bir iç deniz. Bundan dolayı da işler yukarıda anlattığım gibi yürümüyor çoğunlukla. Öncelikle fitoplanktonların deniz dibinden gelen besine fazla ihtiyaçları yok çünkü biz devamlı deniz yüzeyine, onlar için besleyici olacak maddeler salıveriyoruz. Bu maddelerin başında da tarımda bolca kullanılan suni gübre geliyor. Gübrelerin aşırı ve yanlış kullanımı bunların yağışlarla birlikte derelere, oradan da denize akıp gitmelerine neden oluyor. Bu nedenle de fitoplanktonlar yağışlı dönemlerde, bir de hava güneşliyse iyice bayram yapıyorlar.
Marmara’da gördüğümüz fitoplankton artışının temel nedeni budur. Ancak doğa bunu hızla temizler. Fitoplanktonlarla beslenen zooplanktonlar artar, ardından da balıklar artar ve sistem tekrar dengeye gelir. Bu fitoplanktonlar her ışık ve besin olan bölgede kolayca üreyebilirler ve öldüklerinde dibe çökerek bir sonraki nesle besin olurlar. Bu döngünün oluşması için de hem bunların dibe çökmesine hem de çevredeki zooplanktonların bunları bulmasına yardımcı olacak akıntı ve dalga gereklidir. Deniz sakin ve rüzgarsız olduğu dönemde de bu fitoplanktonlar öldükleri zaman bile yüzeyde kalabilirler. İşte yaşadığımız tam da bu. Deniz suyunun sıcak olması, Ocak ve Şubat aylarında Marmara Denizi çevresinde görülen yoğun yağışlarla birleşince, buna da rüzgar hızlarının nispeten düşük olması eklenince fitoplankton sayısı çok arttı ve zooplanktonlar bunları yemeye yetişemiyor artık. Kısacası, Marmara Denizi’nin besin dengesi bozuldu.
Elbette bu bozulmanın nedeni fitoplanktonlar değil. Öncelikle; başta suni gübre olmak üzere, bu iç deniz etrafındaki tüm sıvı atıkları, sonsuza dek o atıkları temizleyeceğini düşündüğümüz denize bırakmamız bu olayın asıl nedeni. Biz bu şekilde davranmaya devam ettiğimiz müddetçe de bu sorun her sene görülecek. O zaman ne yapmalı? Marmara Denizi’ni dev bir foseptik çukuru gibi görmeyi acilen durdurmamız gerekiyor. Deniz suyunun sıcaklığını değiştirmek elimizde olmadığına göre atık miktarını azaltmak ve hatta durdurmak elimizden gelen tek şey. Bu da çok ciddi bir altyapı yatırımına karşılık geliyor. Elimizde olan parayı çılgın projelerdense bu tür çalışmalara ayırmak çocuklarımızın ve torunlarımızın mavi bir deniz görebilmelerini sağlamak için gereklidir. Aksi takdirde bu sorunu her sene olmasa da sıklıkla yaşayacağız. Marmara Denizi ölmüş olmasa da önlem almazsak kısa sürede hem ölü hem de başka sağlık sorunları yaratır hale dönüşebilir. Çok geçmeden birlikte harekete geçelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder