Çöl çekirgelerinin iki yaşam düzeni var. Bu çekirgeler normalde az su bulunan ortamlarda yaşadıklarından birbirlerinden uzak, bireysel yaşamlar sürdürüyorlar. Ancak su miktarı artacak olursa bu çekirgeler de bir faz dönüşümü geçirerek sürü halinde dolaşan ve hızla üreyen canlılar haline dönüşüyorlar. Tam bu dönüşümü geçirdikleri sırada müdahale edilecek olursa yayılmaları önlenebiliyor. Ama sürü haline geldikten sonra yayılmalarının önlenmesi hayli zor.
Çekirge sürülerinin yayılmasının önlenmesi için başlıca iki yöntem kullanılıyor. Bunların ilki kolayca tahmin edebileceğiniz üzere kimyasal mücadele. Kimyasal mücadelede genellikle chlorpyrifos denen haşere ilacı kullanılıyor. Bu ilacın en önemli avantajları stoklarda bolca bulunması veya hızlıca üretilebilmesi. Yani bir yayılma başladığında bu ilacı hızla kullanarak yayılmayı engellemek mümkün. Ancak bu ilaç da bildiğiniz gibi, çekirge veya başka bir böcek ayrımı yapmadan canlıları öldürüyor, hatta insanlar için bile zararlı. Bu nedenle de ayırım göstermeden her yerde kullanılmasına imkan yok çünkü eninde sonunda doğaya ve insanlara büyük zarar verme kapasitesi var.
Çekirge sürülerinin yayılmasını engellemekte kullanılan ikinci yöntem ise doğrudan çöl çekirgelerine zarar veren başka bir canlıyı kullanmak. Metarhizium anisopliae mantarı bu çekirgelerin içinde büyüyor ve ölmelerine neden oluyor. Başka canlılar da bundan zarar görmüyorlar. Bu yöntem çok daha faydalı gibi görünse de iki önemli sorun içeriyor. Metarhizium anisopliae bir tarım ilacı olmadığından stoklarda bulunmuyor ve üretilmesi gerektiğinden de müdahale gecikebiliyor. Ayrıca bir böcek ilacı gibi püskürtülmesinin ardından hemen öldürmediği için de çiftçiler tarafından çok sevilmiyor.
Yalnız bu iki çözümün arkasında da paranın durması gerekiyor. Ne böcek ilaçlarını ne de mantarları bedavaya alabilmek mümkün. Çekirge sürülerinin bela olduğu bölgelerin önemli bir kısmını da maddi kaynakları kısıtlı ülkeler oluşturuyor. Bundan dolayı böcek ilaçlarını da mantarları da stoklayarak gerektiğinde acilen kullanabilmeleri mümkün değil. Bu nedenle de çekirge sürüleri büyük sorun yaratmaya devam ediyor.
Maddi imkansızlıkların ötesinde politik istikrarsızlık da acil önlem alınmasını engelleyen bir diğer öge. Arap Yarımadası’nın güneyi ve Afrika’nın doğusu bugün için çoğu uluslararası yardım kuruluşlarının bile giremediği noktalar. Bu bölgede açlıktan ölen insanlara bile yardım götürülemezken üreyen çekirgelere müdahale edilmesini beklemek fazlasıyla iyimserlik olabiliyor.
Tüm bu sorunların üzerine bir de iklim değişikliği eklendiğinde çekirge sürüleri gerçek bir felaket halini alıyor. Şu an için ülkemiz açısından bir tehlike arz etmiyorlar. Bunun en önemli sebebi de ülkemizin çekirgelerin keyfi açısından bakıldığında fazla serin olması. Ama yaz boyunca artacak olan sıcaklıklar çekirgeleri de bize doğru hareketlendirebilir. Dolayısıyla bizim de bu açıdan hazırlıklı olmamızda fayda var.
Günümüzde iklim değişikliğini herhangi başka bir konudan ayırmak hayli zorlaştı. Çekirge sürüleri de buna bir istisna değil. Çekirge sürüleri iklim değişikliğinden önce de vardı, muhtemelen biz gittikten sonra da var olmaya devam edecek. Belirttiğim gibi, çekirge sürülerinin varlığı iklim değişikliğine bağlı değil ama bu iklim değişikliğinden etkilenmiyor anlamına da gelmiyor. Açıklayalım:
2018 yazının başında Mekunu Siklonu Arap Yarımadası’nı vurdu. Bu siklon Umman ve Yemen’de normalde çöl olan bölgelerde küçük gölcükler oluşmasına neden oldu. Bu gölcüklerin etrafında hızla büyüyen bitkiler de çöl çekirgelerinin sayısının hızla artmasına ve sürü seviyesine gelmesine yardımcı oldu. Bunun ardından Ekim ayında gelen Luban Siklonu kış koşullarında ölüp gitmesi beklenen bu sürünün beslenerek güçlenmesine neden oldu. Ilıman geçen 2018 kışı ise sürünün 8000 kat büyümesiyle sonuçlandı. Sürü 2019 yazında Doğu Afrika’ya doğru hareketlendi. Normalde kurak olmasına alıştığımız bu bölge de 2019 baharı ve yazında aşırı yağışlıydı. Avustralya’nın kurumasına ve yanmasına imkan tanıyan Hint Okyanusu Dipolü’nün pozitif fazında olması Doğu Afrika’nın da normalden fazla yağış almasına neden oldu. Doğu Afrika 2019 yılında tam sekiz siklonun hedefi oldu ve normalden %300 daha fazla yağış aldı. Bundan dolayı da bitkiler aşırı büyüdüler ve bugün ortaya çıkmış olan çekirge felaketine de besin sağladılar.
Basitçe bu felaketi anlatmak gerekirse, her çekirge günde 2 gram besin alıyor. Bu göze fazla görünmeyebilir ama bu sürüde 20 milyardan fazla çekirge var. Bunlar birlikte 3.5 milyon insanın günde yiyebileceği kadar besini tüketiyorlar. Bu da zaten kıtlıkla baş etmeye çalışan bölge insanları açısından önemli bir felaket anlamına geliyor.
Peki, iklim değişikliği gelecekte çekirge sürülerini etkileyecek mi? Büyük olasılıkla evet. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Hint Okyanusu Dipolü pozitif fazında olduğunda Avustralya normalden daha az, Afrika’nın doğusu da normalden daha fazla yağış alıyor. Nasıl Avustralya’da görülmekte olan yangınların orta ve uzun vadede artması bekleniyorsa, Arap Yarımadası ve Afrika’nın doğusundaki yağışların da benzer şekilde artması bekleniyor. Bunun nedeni de Hint Okyanusu Dipolü’nün iklim değişikliğinin etkisiyle daha fazla pozitif fazda kalması.
20. yüzyılın başlarında her 30 yıllık dönemde Hint Okyanusu Dipolü’nün ortalama 4 kez pozitif fazda olduğu görülürken son 30 yıllık dönemde Dipol 10 kez pozitif fazda bulunmuş. Geleceğe dair öngörüler de iklim değişikliği 1.5oC ile sınırlanmayacak olursa Hint Okyanusu Dipolü’nün çoğunlukla pozitif fazda olacağını ve hatta sıcaklıklar daha da artacak olursa bu pozitif fazın kalıcı bile olabileceğini söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder