Son haftalarda İstanbul Boğazı'nın rengi gittikçe lacivert/maviden turkuaza dönmeye başladı. Bu turkuaz rengin sebebi denizin üst kısmında yüzen mikroskopik canlılar. Bu mikroskopik canlıların ne olduğu ve nereden geldikleri ise fazla anlaşılmaz değil.
Öncelikle, bu "mikroskopik canlılar kokolitafor denen fitoplanktonlar". Böyle yazınca anlaşılmaz olabiliyor, biraz açalım:
Biliyoruz ki denizde büyük balık küçük balığı yer, ama küçük balıklar ne yer? Onlar da daha küçük balıkları yer diyeceksiniz, ama en küçük balık neyle beslenir? En küçük balıklar da denizin üst kesiminde yaşayan etçil planktonlarla beslenirler. Plankton suyun içinde salınan anlamına gelir. Yani planktonlar balıklar gibi yüzmezler, suyun içerisinde akıntı ile sürüklenirler sadece. Etçil planktonlar genelde birkaç milimetre büyüklüktedir ve otçul diyebileceğimiz bir milimetreden daha küçük planktonlarla beslenirler. Otçul planktonlar, aynı bitkilerin yaptığı gibi güneş ışığı ve karbondioksit alıp fotosentezle besin üretirler. Etçil planktonlar otçul planktonları, küçük balıklar etçil planktonları, büyük balıklar da küçük balıkları yiyerek beslenirler.
Fazla bilmesek de Dünya'daki canlıların toplam kütlesinin çoğunluğunu denizlerdeki bu planktonlar oluşturur. Karalar üzerindeki otlar ve ağaçlar neyse, denizlerdeki planktonlar da odur. Dolayısıyla, bitkilerin yetişmesine yardımcı olan maddeler planktonların yetişmesine de katkıda bulunurlar.
Tarımda bitkilerin daha hızlı yetişmelerine ve daha fazla ürün vermelerine yardımcı olmak üzere gübre kullanılır. Ne yazık ki özellikle ülkemizde yapılan tarımda kullanılan gübre miktarı bilimsel yöntemlerle belirlenmediğinden çoğu zaman aşırı gübre kullanımı oluyor. Topraktaki aşırı gübre de yağan yağışlarla birlikte sürüklenerek denizlere taşınıyor. Sadece gübre değil kentsel atık suyun tamamı da bitkiler açısından besleyici maddeler içeriyor. Bu atık suyun ancak bir kısmı temizlendiğinden akarsuların denizlere ulaştığı yerler otçul planktonların en sevdiği bölgeler oluyor.
Akarsuların çok fazla besin taşıdığı bölgelerde denizdeki plankton miktarı çok artıyor. Bu artış uzaydan bile görünebilecek bir biçimde denizin rengini değiştirebiliyor. Bu olay alglerin çiçeklenmesi olarak adlandırılıyor. Alglerin, yani büyüklü küçüklü tüm planktonların ve yosunların miktarındaki artış plankton ve yosunlar için faydalı olsa da denizin daha alt tabakalarında yaşayan canlılar için bir ölüm fermanı olabiliyor. Denizde veya karadaki neredeyse tüm canlılar yaşamak için oksijene ihtiyaç duyarlar. Karada yaşayanlar için oksijen kolay bulunabilir, ama denizde oksijenin yüzeyden dibe doğru yayılması gerekir. Ama yüzeydeki alglerin artması oksijenin aşağıya ulaşamadan tükenmesi anlamına gelir ki bu da aşağılardaki hayatın sonudur.
Karadeniz çoğunluğu Avrupa ve Rusya'dan gelen pek çok akarsuyun döküldüğü bir iç denizdir. Bu nedenle de yağışlar sonucu taşınan gübre artıkları ve atık sular da sonunda Karadeniz'e taşınırlar. NASA'nın uzaydan çektiği fotoğraflarda özellikle bu nehirlerin ağızlarında yoğunlaşan bir renk değişimi görülmektedir. Bu renk değişimi kendilerine kalsiyum karbonattan oluşan kabuklar yapan otçul planktonlar nedeniyle meydana gelmektedir. Başta söylediğim mikroskopik canlıların artık bu planktonlar olduğunu anladınız. Fitoplankton ise bizim otçul dediğimiz plankton türüne verilen bilimsel isimdir. Kendilerine kalsiyum karbonattan açık renkli kabuklar yapan otçul plankton türünün genel adı da kokolitafordur. Karadeniz'deki nehirlerin ağızlarından başlayarak neredeyse tüm Karadeniz'e yayılan ve bizim boğazın da turkuaz rengine bürünmesini sağlayan bu açık renkli kabuklara sahip minik deniz canlılarıdır.
İki noktayı daha açıklamakta fayda görüyorum:
İlk olarak, ne kadar çok otçul plankton, o kadar çok etçil plankton. Ne kadar çok etçil plankton, o kadar çok küçük balık. Ne kadar çok küçük balık, o kadar çok büyük balık. Dolayısıyla, bir terslik olmazsa bu kış balık bol olacak gibi duruyor.
İkinci nokta ise o kadar aydınlık değil. Bunca senedir bu kadar büyük bir alg çiçeklenmesi görülmemişken neden bu çiçeklenmeler artıyor? Bu çiçeklenmelerdeki artış birdenbire çiftçilerin daha fazla gübre kullanmasından oluşmayacağına göre değişen şey Karadeniz'in kuzeyindeki ve batısındaki ülkelerde görülen yağış rejimindeki değişikliktir. Yağmurlar ne kadar sık ve azar azar yağarsa, toprağın da yağan suyu ve dolayısıyla gübreyi emmesi o denli kolaylaşır. Ancak uzun aralıklarla gelen yoğun yağışlar tam tersi toprakla beraber üzerindeki gübrenin de akarsulara sürüklenmesine neden olur. Bu nedenle Boğaz'ın bu turkuaz görüntüsü hoşumuza gitse de uzun vadede buna neden olan değişiklikler hayatımızı kötü yönde etkileyecektir.
NOT: Bu yazıyı yayınladıktan sonra Berat Hoca'dan bir bilgi geldi. Kokolitaforlar aslında o kadar besin meraklısı değildir, ama Sahra çölünden gelen tozların içerisindeki kalsiyum ve demir onları daha çok mutlu eder. Sahra tozlarının Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya taşınıp yağmurlarla Karadeniz'e sürüklenmesi ana nedenidir dendi. Bilginize.
NOT: Bu yazıyı yayınladıktan sonra Berat Hoca'dan bir bilgi geldi. Kokolitaforlar aslında o kadar besin meraklısı değildir, ama Sahra çölünden gelen tozların içerisindeki kalsiyum ve demir onları daha çok mutlu eder. Sahra tozlarının Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya taşınıp yağmurlarla Karadeniz'e sürüklenmesi ana nedenidir dendi. Bilginize.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil