2023 biterken “2024 bu kadar sıcak olmayacak büyük ihtimalle” demiştik, demiştim. 2023 bir El Niño senesiydi. Bu nedenle de “son 125 bin yılda yaşadığımız en sıcak sene oldu” diye bir mantık yürüttük. 2024’ün ilk aylarında El Niño sona ererek yerini La Niña’ya bırakacaktı. Buna dayanarak da 2024’ün daha serin geçeceği beklentisini ortaya koyduk. Düşünüldüğü gibi 2024’ün ilk aylarında El Niño bitti ama uzun süre normal koşullarda devam ettik. Yılın sonuna gelindiğinde henüz ciddi bir La Niña başlamış değil. Ama “en azından El Niño bitti, biraz daha serinlemiş olmamız gerekmez mi?” diye sorarsanız, haklısınız. 2024; 2023 yılına göre biraz daha serin olmalıydı ama 2024 2023 yılından da sıcak oldu. Nedenini bilim insanları da bilmiyorlar ve bilmiyor olmamız gelecek açısından hiç de iyiye alamet değil. Tam tersine 2024 beklenmedik biçimde serinlemiş olsaydı “bilmiyoruz ama en azından bize faydası olacak bir olgu” düşüncesinin ardına saklanabilirdik. Şimdi, durum beklediğimizden daha hızlı kötüye gidiyor ve neden olduğunu da bilmiyoruz.
Çok moral bozucu olduğunun farkındayım, ama kısaca size bunun neden olabileceğini anlatmak istiyorum. İklim bilimciler her ne kadar iklimin ne yöne doğru gideceğini tahmin edebilseler de aslında kesinlikle emin olduğumuz bilgi toplamı bundan 128 sene önce Svante Arrhenius’un ortaya koyduğu sonuçların çok da ötesine geçebilmiş değil. Yani, Arrhenius “atmosferdeki karbondioksit oranı iki katına çıkarsa yeryüzü yaklaşık 5℃ ısınır.” demişti. Biz de hala aynısını söylüyoruz. Sadece, yeryüzünün ortalamasının yanında oldukça yüksek alansal çözünürlükle nerelerde daha fazla ısınacağını ve nerelerde daha az yağış olacağını öngörebiliyoruz. Ancak yeryüzü çok karmaşık bir sistem ve bu sistemi henüz tamamıyla anlamış değiliz. Özellikle de çeşitli alt sistemlerin etkileşimini. Mesela Kuzey Buz Denizi’ndeki buzların erimesinin Sibirya’daki tundrayı nasıl etkileyeceğini anlamaya çalışıyoruz. Amazon ormanlarının yakılmasının o bölgede yağış rejimini nasıl değiştireceğini ve bu değişikliğin kuraklıkla beraber nasıl daha fazla orman kaybına yol açacağını daha yeni öğrenmeye başlıyoruz. Ne yazık ki bilmediğimiz bu türlü geri beslemeler yeryüzünü dengeye geri getiren olgular değil ve bunların etkilerini yeni yeni iklim modellerine katıyoruz. Kattıkça da gelecek resmi gittikçe daha kötüleşiyor.
Geçtiğimiz yaz Libya’da bir Akdeniz Kasırgası on binden fazla kişinin ölümüne yol açmıştı. Aynı büyüklükte olmasa da Akdeniz kaynaklı bir fırtına Valensiya’da korkunç bir sel felaketine ve iki yüzden fazla insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. ABD’nin Florida eyaleti ve doğu kıyıları üst üste iki büyük kasırga ile karşılaştı. Hatta bu kasırgalardan biri kıyıyı izleyerek kuzeye ve iç bölgelere yönelerek hiç alışılmadık bölgelerde hiç alışılmadık büyüklükte bir hasar oluşturdu. Eminim gelecek sene de ben ya da bir başkası bu yazıyı kaleme alacak olsa başka yerlerde oluşan felaketleri anlatacak. Ama bir noktayı artık kabullenmemiz gerekiyor: Yeryüzünün çalışma sistemini fena bozuyoruz ve bu başımıza oldukça fazla sorun açacak.
Peki, bu sorunlar başımıza gelmesin diye bu sene neler yaptık? Sene sonuna doğru dört önemli toplantı gerçekleşti. 1992 Rio Zirvesi’nde karar verilen üç anlaşmanın (İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (Bakü’de), Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Cali’de) ve Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (Riyad’da)) Taraflar Konferansları peşi sıra yapıldı. Üç toplantıda da önemli konu finanstı. Neler yapılması gerektiği konusunda taraflar arasında ciddi bir görüş ayrılığı yok ama yapılması gerekli şeyler için paranın kimin cebinden çıkacağı konusunda kimse elini cebine atmadığı için gerçekçi adımlar atılamadı. Bir de bunlardan bağımsız olarak Plastik Kirliliği ile Mücadele Toplantısı da Busan’da yapıldı ama onun sonucu da diğer üç toplantıdan farklı değildi: “Yapılması gerekenleri biliyoruz, ama elimizi cebimize atmak istemiyoruz.”Seneyi kapatırken neden umutsuzuz? Çünkü artık devletlerin bu konularda anlamlı bir adım atabileceklerine dair umudumuz kalmadı. Neden Yuvam Dünya önemli? Çünkü artık iş başa düşüyor. “Birileri bir şeyler yapmalı ve eminim yapacaklardır!” demenin vakti geçti. Artık “bir şeyler yapmalıyım, o gün artık bugündür!” demenin vakti. Bu sorunları devletlerin çözmeyeceğini anladık, çözümler yaratmak ve bu çözümleri dayatmak için birlikte hareket edeceğimiz bir sene olsun 2025.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder