Dünya genelinde etkilerini gittikçe artıran iklim değişikliği, daha önce görülmemiş felaketlere zemin hazırlarken, denizlerin derinlerinde sessizce ilerleyen bir kriz de küresel düzeni tehdit etmeye başladı: Atlantik Meridyonal Devir Akıntısı’nın (AMOC) çöküş riski. AMOC, tropikal sulardan sıcak su, oksijen ve besin taşırken soğuk suyu güneye yönlendiren ve Batı Avrupa’yı ılıman tutan bir okyanus akıntı sistemidir. Biz lisede bu akıntının bir kısmını oluşturan Gulf Stream yani Körfez Akıntısını öğrenmiştik. Bu akıntı, Grönland’ın üzerinde kilometrelerce buz varken aynı enlemdeki Norveç’in nasıl olup da insan yaşamına uygun olduğunun açıklamasıdır. Fakat bilim insanları, bu akıntının geçmişte birkaç kez durduğunu ve iklim değişikliğinin AMOC’yi tekrar yavaşlatarak geri dönüşü olmayan bir çöküşe sürükleyebileceğini belirtiyor. Aslında biz bu senaryoyu abartılı bir biçimde de olsa “Yarından Sonra” filminde görmüştük. Filmin gösterime girmesinin ardından senaryoyu ciddi biçimde eleştiren bilim insanları aradan geçen yirmi senenin sonunda görüşlerini değiştirmeye başladılar.
Geçtiğimiz günlerde 44 ülkeden önde gelen bilim insanları, AMOC’nin hızla çökme riskinin “ciddi anlamda hafife alındığını” belirten bir açık mektup yayınladı. Bu mektup, okyanuslardaki erken uyarı sinyallerinin yetersizliğine dikkat çekerek, çöküşün insanlık için yıkıcı ve geri döndürülemez etkiler yaratabileceği konusunda uyarıda bulundu. Bu bilim insanlarının yapabileceği en ciddi uyarılardan biridir ve bilimsel olarak mümkün olan en sert dil kullanılmıştır. “Riskin ciddi anlamda hafife alındığının” söylenmesi bizim anlayacağımız biçimde riskin çok ciddi olduğunu anlatır.
AMOC, dünya ikliminin dengede kalmasını sağlayan devridaim sisteminin önemli bir parçasıdır. Güneş’ten Ekvator’a daha fazla gelen enerjinin yaklaşık yarısı atmosfer, %30’u da bu devridaim sistemi tarafından kutuplara doğru taşınır. Bu sistem çalışmayacak ya da biraz değişik çalışacak olursa Ekvator bölgesi daha sıcak, kutuplar da daha soğuk olur. Bu akıntı sistemi sayesinde Avrupa ve Kuzey Amerika, coğrafi konumlarına kıyasla daha sıcak ve ılıman iklim koşullarına sahiptir. Ancak, araştırmalar bu hayati akıntının iklim değişikliği nedeniyle yavaşladığını gösteriyor.
Geçmişte yaşanan AMOC duraksamaları, Atlantik’in kuzeyinde ani soğumalar ve aşırı iklim olaylarına yol açtı. Son buzul çağının sonunda yaşanan böylesi bir çöküş sadece birkaç yıl içinde Grönland’da sıcaklıkların 10-15 derece birden düşmesine sebep oldu. Bu nedenle, AMOC’nin çöküşü olasılığı her geçen gün daha da arttığında, küresel bağlamda politika yapıcılar bu krize dair kararlı adımlar atmak zorundadır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporuna göre AMOC’nin bu yüzyıl içinde çökme ihtimali %10’un altında olarak öngörülmüştü. Burada IPCC raporlarının bilimsel bir fikir birliğindense bilimin ve petrol üreten ülkelerdeki politikacıların üzerinde anlaşabilecekleri en iyimser senaryo olduğunu söylememiz gerekir. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar ise bu riskin resmi açıklamalara kıyasla çok daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Okyanuslarda izlenen erken uyarı sinyalleri, AMOC’nin hızla istikrarsızlaştığını gösteriyor. Bilim insanları, değişikliklerin çöküşe yaklaşıldığının işareti olarak alınması gerektiğine dikkat çekiyor.
Ayrıca, günümüzde kullanılan iklim modelleri, AMOC’nin hızla zayıflamasını yeterince gösteremiyor ve bu, gelecekte daha büyük bir çöküş riskini göz ardı etmemize neden oluyor. AMOC’nin zayıflamasının temel nedeni atmosferle ilgili olmadığından iklim modellerinin bu bağlamda yetersiz kalması da şaşırtıcı değil. “Yarından Sonra” filminde anlattıkları gibi, Grönland’ın hızla erimesi bu akıntı sisteminin yavaşlamasının en önemli nedeni ve iklim modelleri Grönland ve Antarktika’da ne kadar buzun erimekte olduğunu anlamakta çok başarılı değiller. Bu bağlamda, küresel sıcaklık artışı devam ettikçe, AMOC’nin çöküş olasılığı daha da artmakta ve risk beklentisini tahmin edilenden daha yüksek seviyelere çekmektedir.
AMOC’nin çöküşünün etkileri, Kuzey Atlantik’ten başlayarak tüm dünya üzerinde ciddi sonuçlar yaratabilir. İlk olarak, Kuzey Atlantik bölgesinde hızla soğuma yaşanacak, özellikle İskandinavya, İngiltere ve İrlanda gibi ülkelerde ani sıcaklık düşüşleri gözlenecektir. Bu soğuma, bölgenin kış koşullarını sertleştirecek ve tarımsal üretim kapasitesini tehdit edecektir. Gözümüzde canlandırabilmek için Norveç’te yaşamın sadece deniz kıyısındaki birkaç kasabada mümkün olacağını, bugün üzüm yetiştirilmeye başlanan İngiltere’de de iklimin daha çok Kanada veya Sibirya’ya benzeyeceğini söylemek mümkün. Ayrıca, bu değişim Avrupa’nın kuzeyinde deniz seviyelerinde yarım metreye kadar ek bir yükselme yaratacak ve kıyı bölgelerinde önemli tahribata yol açacaktır.
Diğer bir önemli etkisi, okyanusların karbondioksit emme kapasitesinin azalmasıdır. AMOC, atmosferdeki karbondioksidi derin okyanus tabakalarına taşıyarak küresel ısınmayı yavaşlatır. Ancak, bu devridaim durduğunda karbondioksit yüzeyde kalacak ve atmosferdeki konsantrasyonu daha hızlı artacaktır. Bu durum, sera gazı etkisini artırarak iklim değişikliğini hızlandıracaktır.
AMOC’nin çökmesi, okyanusların oksijen taşıma kapasitesini de etkiler; bu da Kuzey Atlantik’teki tüm ekosistemleri tehdit eder. Oksijen seviyesi düşen denizler, balıkçılık endüstrisini baltalayarak bölgedeki birçok geçim kaynağını riske sokacaktır. Küresel olarak, tarımsal alanların azalması ve okyanuslardaki ekosistemlerin zarar görmesi, gıda arzında azalmaya yol açabilir. OECD’nin tahminlerine göre, AMOC çöküşü dünya genelinde buğday ve mısır üretim alanlarının yarısından fazlasını kaybetmemize neden olabilir.
İklim değişikliğinin sonuçları sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyoekonomik düzeyde de ağır olacaktır. AMOC çöküşünün, Avrupa’nın kuzeyini soğuturken güneyini kuraklaştırması muhtemeldir. Bu sıcaklık farkları ise, Avrupa ve çevresinde daha sık ve daha güçlü fırtınaların oluşmasına yol açabilir. Aşırı hava olayları, tarım alanlarını ve yerleşim yerlerini tehdit ederken, tarımsal üretim kapasitesindeki düşüş, gıda fiyatlarında yükselmelere yol açıp ve ekonomik krizleri tetikleyebilir.
Buna ek olarak, sıcaklık değişiklikleri ve kuraklık, göç hareketlerini artırarak zaten kırılgan olan sosyal yapıların daha da kırılmasına sebep olacaktır. Bu göç hareketleri, dünya genelinde toplumsal ve siyasi krizleri tetikleyebilecek, ülkeler arası gerginlikleri artıracaktır. Ancak ilginç bir biçimde iklim değişikliğinden beklenen güneyden kuzeye göç bu sefer yön değiştirerek kuzeyden güneye, daha çok orta kuşağa doğru olacaktır.
AMOC’nin tehlikeli biçimde yavaşlamasını geciktirmenin yolu iklim değişikliğiyle mücadelede geç kalmadan Paris Anlaşması hedeflerine sadık kalmaktır. Küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlamak, AMOC çöküş riskini minimize etmek için kritik bir adımdır. Bu hedefe ulaşmak, küresel sera gazı salımlarını hızla azaltmayı gerektirir. Yalnız Birleşmiş Milletler’in son raporunda bu konuda adım atılmasını bırakın salımları artıracak yönde ilerlemekte olduğumuz bildirilmiştir. Ülkeler, fosil yakıt teşviklerini azaltarak ve yeşil enerji yatırımlarını artırarak iklim direncini güçlendirmelidir.
Ayrıca, AMOC’yi izlemek ve çöküş riskini daha iyi analiz etmek için araştırma fonlarının artırılması elzemdir. İngiltere’nin kısa süre önce başlattığı erken uyarı sistemi, bu gibi devasa projelerin gerekliliğine dikkat çekmektedir.
Atlantik Meridyonal Devir Akıntısı’nın çöküşü, küresel bir felakete dönüşmeden önce politika yapıcıların harekete geçmesi gerekmektedir. AMOC gibi kritik iklim sistemlerindeki risklerin hafife alınması, insanlığın geleceğini ciddi bir tehlikeye atmaktadır. Bu konuda alınacak her karar, yalnızca bugünü değil, gelecek nesillerin yaşam koşullarını da etkileyecektir. Dünya üzerindeki baskıyı azaltmak, sera gazı salımlarını düşürmek ve Paris Anlaşması hedeflerine bağlı kalmak, yalnızca gezegenimizi değil, aynı zamanda insanlığın refahını korumanın anahtarıdır. Bunun ötesinde unutulmaması gereken, AMOC’nin çöküşünün iklim değişikliği nedeniyle aşmakta olduğumuz eşik noktalarından sadece biri olduğudur. Geri kalan eşiklerin aşılmasının hızlanması hepimizi aynı zamanda birden çok felaketle karşı karşıya bırakacaktır. İklim değişikliğinin önemli tehlikesi de böylesi çoklu felaketlerin eş zamanlı olarak karşımıza çıkmasıdır. Bizleri ve gelecek nesilleri hiç de kolay zamanlar beklemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder