1 Haziran 2024 Cumartesi

Sosyal Medyada İklim Değişikliği Hakkında Bilinçli veya Bilinçsiz Yanlış Bilgilendirmenin Tehlikeleri

Dijital çağda sosyal medya, bilginin hızla dünya çapında yayılması için güçlü bir araç haline gelmiştir. İletişimi kolaylaştırmak ve farkındalık yaratmak gibi birçok fayda sunarken, özellikle iklim krizi ve çevre sorunları gibi kritik konularda bilinçli veya bilinçsizce yanlış bilgilendirmenin yayılması söz konusu olduğunda önemli riskler de taşımaktadır. Küresel Riskler Raporu’nun 2024 versiyonunda da gördüğümüz gibi iklim değişikliği ve çevre sorunları ile ilgili sosyal medyada yayılan yanlış bilgilendirmenin tehlikelerini araştırarak, halkın anlayışı, politika oluşturma ve küresel krizi hafifletme çabaları üzerindeki etkilerini incelememiz büyük önem taşımaktadır.

Sorunun kapsamını anlamak için, bilinçli ve bilinçsizce yanlış bilgilendirme arasındaki farkı ayırt etmek önemlidir. Bilinçsizce yanlış bilgilendirme (misinformation), genellikle cehalet veya yanlış anlama sonucu kötü niyet olmadan yayılan yanlış veya hatalı bilgidir. Bilinçli yanlış bilgilendirme (disinformation) ise, halkı yanıltmak veya manipüle etmek amacıyla kasıtlı olarak yanıltıcı bilgi yaymaktır. Her iki tür de, karmaşık ve acil bir küresel sorun olan iklim krizi konusuna halkın bakışı açısından ciddi tehditler oluşturur.

Sosyal medya platformları, geniş erişimleri ve hızlı yayılma kapasiteleri ile iklim değişikliği hakkında yanlış anlatıların yayılması için çok verimli bir zemin haline gelmiştir. Bu anlatılar, iklim krizini tamamen inkâr etmekten, sebeplerini farklı göstermeye, etkilerini küçümsemeye veya temelsiz çözümler önermeye kadar çeşitlilik gösterebilir. Bu bilgilerin yayılmasında algoritmaların doğruluk yerine etkileşimi önceliklendirmesi, sorunu daha da kötüleştirir, çünkü çarpıcı ve tartışmalı içerikler daha fazla dikkat çeker ve bu nedenle daha fazla teşvik edilir.

Örneğin, iklim değişikliği inkâr grupları, iklim değişikliği üzerine bilimsel fikir birliğini sorgulayan yanıltıcı bilgileri yaymak için sosyal medyayı bolca kullanır. Bu gruplar ve kişiler genellikle gerçeğin tamamını yansıtmayacak şekilde seçilmiş veriler, hatalı yorumlar ve komplo teorileri kullanarak halk arasında şüphe ve kafa karışıklığı yaratırlar. Bu sürekli yanlış bilgi akışı, meşru bilimsel araştırmalara ve kurumlara olan güveni sarsabilir, insanların doğruyu yanlıştan ayırt etmelerini zorlaştırır. Özellikle de bu yanlış bilgilerin sürekli tekrar edilmesi kafa karışıklığını artırır.


İklim değişikliği hakkında bilinçli ve bilinçsiz yanlış bilgilendirmenin yayılması, halkın algısı ve davranışı üzerinde derin etkiler yaratır. Araştırmalar, yanlış bilgiye maruz kalmanın bireylerin inançlarını ve tutumlarını önemli ölçüde şekillendirebileceğini, genellikle iklim bilimi konusunda şüpheciliğe yol açtığını göstermektedir. Bu şüpheciliğin, kişisel davranışı ve gerekli politika önlemlerini destekleme istekliliğini etkilemesi de beklenmesi gereken bir sonuçtur.

Mesela, iklim krizinin bir aldatmaca olduğuna veya ciddi bir tehdit olmadığına inanan bireylerin, enerji tüketimini azaltmak veya yenilenebilir enerji girişimlerini desteklemek gibi çevre dostu davranışlarda bulunma olasılığı daha düşüktür. Ayrıca, bu bireylerin sera gazı salımlarını azaltmayı amaçlayan politika önlemlerini savunma, destekleme veya bu politikalara uyma olasılıkları daha düşüktür. Bu isteksizlik, iklim kriziyle mücadele için gerekli olan ortak çabaları engelleyebilir ve kritik eylemlerin gecikmesine neden olabilir.

İklim krizi hakkında yanlış bilgilendirme, politika oluşturma açısından da önemli zorluklar yaratır. Politikacılar, etkili iklim politikaları uygulamak için halk desteğine güvenmek zorundadırlar. Halk; yanlış bilgilendirildiğinde, gereksiz veya ekonomik çıkarlara zarar veren politikalar olarak algılanan iklim politikalarına karşı genellikle önemli bir direnç gösterebilir.

Ayrıca, bilinçli yanlış yönlendirme kampanyaları, genellikle fosil yakıt şirketleri gibi çıkar grupları tarafından finanse edilir ve politika kararlarını doğrudan etkilemeyi amaçlar. Bu kampanyalar, iklim bilimi hakkında şüphe yaratarak ve iklim eyleminin ekonomik maliyetlerini abartarak, hem siyasi liderlerin hem de halkın görüşlerini değiştirebilir ve anlamlı politikaların benimsenmesini geciktirebilir. Hızla ilerleyen bu kriz karşısındaki böylesi bir engelleme, uzun vadeli sonuçlar doğurabilir. Unutmayalım, etkili iklim eylemi için gerekli olan zaman hızla tükenmektedir.

Sosyal medyanın küresel doğası, iklim krizi hakkındaki bilinçli veya bilinçsizce yanlış bilgilendirmenin sadece tek bir ülke ile sınırlı kalmayıp dünya çapında yayılabileceği anlamına gelir. Bu küresel yayılım, iklim değişikliği gibi küresel bir sorunun ele alınması için gerekli olan uluslararası işbirliğini de zayıflatabilir. Farklı ülkelerdeki halkların iklim değişikliği hakkında farklı düzeylerde anlayışa ve endişeye sahip olması, uluslararası anlaşmalar ve kolektif eylem konusunda uzlaşmayı daha da zorlaştırır.

Örneğin, Paris Anlaşması, ülkelerin sera gazı salımlarını azaltma hedeflerine bağlı kalmalarını gerektirir. Eğer ABD gibi kilit ülkelerdeki kamuoyu yanlış bilgilendirilirse, bu ülkelerin taahhütleri zayıflayabilir ve daha az iddialı hedefler belirlenebilir, bu da anlaşmanın genel etkinliğini zayıflatır. Ayrıca, iklim değişikliğine karşı daha savunmasız olan gelişmekte olan ülkeler, sorunların ciddiyeti ve aciliyeti hakkında yanlış bilgilendirildiğinde, dirençliliği artırmak ve uluslararası destek sağlamak konusunda daha büyük zorluklarla karşılaşabilir.

Bu konuda çözüm sağlamak bağlamında, sosyal medyada yanlış bilgilendirmenin tehlikelerini ele almak, çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. İlk olarak, sosyal medya platformları, barındırdıkları içeriklerden dolayı daha fazla sorumluluk almalıdır. Bu, daha sağlam doğrulama sistemlerinin uygulanmasını, yanlış bilgilerin görünürlüğünün azaltılmasını ve doğru, kanıta dayalı içeriğin teşvik edilmesini içerir. Bazı platformlar bu yönde adımlar atmaya başlamış olsa da daha tutarlı ve sürekli çabalar gerekmektedir. Ayrıca Elon Musk gibi, bu konuda bir endişe taşımayan platform sahipleri durumun daha da zorlaşmasına neden olmaktadır.


İkincisi, halkın sosyal medya bağlamında eğitimi ve medya okuryazarlığının geliştirilmesi kritik öneme sahiptir. İnsanların bilgiyi eleştirel olarak değerlendirme, bilimsel kanıtları anlama ve bilinçli yanlış bilgilendirme kampanyalarında kullanılan yaygın taktikleri tanıma becerileri ile donatılması gerekmektedir. Eğitim kurumları, medya kuruluşları ve sivil toplum grupları, daha bilgili ve sorgulayıcı bir kamuoyu oluşturmak için önemli roller üstlenmelidir. Bu konuda sosyal medya çağına doğmuş olan gençler bir adım önde olsalar da sosyal medyayı sonradan tanıyan daha yaşlı nesiller eski alışkanlıkları ile sosyal medyadan aldıkları tüm bilgilerin de doğru olduğu yanılsaması ile yaşamaktadır.

Üçüncüsü, bilim insanları ve iklim iletişimcileri, halkla daha etkili bir şekilde etkileşimde bulunmalıdır. Bu, sadece doğru bilgi sağlamakla kalmayıp, yanlış anlamaları ele almak ve farklı kitlelerle onların değerleri ve  endişeleri doğrultusunda etkileşimde bulunmak anlamına gelir. Şeffaflık, açıklık ve diyalog yoluyla güven inşa etmek, yanlış bilgilendirmenin etkilerini azaltmak için esastır. Ancak bu da bilimin ötesinde bir zaman ve bağlılık gerektirir.

Son olarak, politika yapıcılar, özellikle bilinçli yanlış bilgilendirmenin oluşturduğu tehdidi tanımalı ve bilgi ortamının bütünlüğünü korumak için adımlar atmalıdır. Bu, sosyal medya platformlarından daha fazla hesap verebilirlik sağlamak için düzenleyici önlemler almayı ve bağımsız gazetecilik ve doğrulama organizasyonlarını desteklemeyi içerebilir. Önemli olan, yanlış bilgi yayıldıktan sonra polisiye önlemlerle bu bilgiyi yayanların peşine düşmektense sosyal medya ortamının kendisini denetlemesine yardımcı olacak bir sistem geliştirmektir.

Sosyal medyada iklim değişikliği ve çevre sorunları hakkındaki bilinçli ya da bilinçsizce yapılan yanlış bilgilendirmenin tehlikeleri oldukça derin ve geniş kapsamlıdır. Bu tür yanlış bilgiler halkın konu hakkındaki anlayışını zayıflatır, politika oluşturmayı engeller ve zamanımızın en acil sorunlarını ele almak için küresel çabaları engeller. Bu tehlikelerle mücadele etmek, sosyal medya platformları, eğitimciler, bilim insanları, politika yapıcılar ve halkın ortak çabasını gerektirir. Ancak kapsamlı ve ortak bir yaklaşımla, doğru bilgilerin üstün gelmesini ve toplumun iklim krizinin acil tehdidini etkili bir şekilde ele alabilmesini sağlayabiliriz.

Bu yazı EKOIQ dergisinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder