Raporu birkaç ana başlık altında toparlamak mümkün:
- İnsanlar şimdiye kadar dünyanın kara alanının %70'inden fazlasını doğal halinden değiştirmiş durumdadır. Ekonominin yarısına yakınını oluşturan bu kaynaklardaki azalma gelecek açısından önemli riskleri beraberinde getirmektedir. Ayrıca çoğunluğu Afrika’da olmak üzere kara alanlarının yüzde 40’a yakın kısmı özgün niteliğini yitirmiş durumdadır. Ormanların kesilmesi, yer altı sularının aşırı kullanımı ve erozyon, meraların tarım alanlarına çevrilmesi bu kayıpların önemli kısmını oluşturmaktadır. Bununla bağlantılı olarak küresel bağlamda; memelilerin, kuşların, sürüngenlerin ve balıkların nüfusu son elli senede yüzde 68 azalmıştır.
- Gıda sistemleri, ormansızlaşmanın %80'inden, sera gazı salımlarının yüzde 29'undan sorumludur ve karadaki biyoçeşitlilik kaybının en büyük nedenidir. Yeryüzündeki toprakların yüzde 40’ı tarımsal aktiviteye ayrılmıştır ve bu alanın yarısını da artık yorulmuş ve tarımsal özelliğini kaybetmiş topraklar oluşturmaktadır. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği, palmiye yağı ve soya üretimi ormanların kaybının en önemli sorumlularıdır. Daha çok toprağın üzerinde ne yetiştirildiği ile ilgilendiğimizden toprağın altındaki yaşam ve toprağın besleme kapasitesi fazlasıyla azalmış durumdadır. Çözüm daha fazla bitkisel beslenmeye yönelme ve ekolojik tarım yöntemlerine dönme ile sağlanabilir.
- Ekosistemleri korumak ve eski haline getirmek, küresel ısınma hedeflerine ulaşmak için gereken kara tabanlı iklim çözümlerinin üçte birinden fazlasını sağlayabilir. İklim krizinin bir tek mucizevi çözümü yok. Sorunu çözebilmek için insanlığın neden olduğu tüm aktivitelerde değişikliğe gitmemiz gerekiyor. Arazileri mümkün olduğunca eski hallerine döndürebilmek ve elimizde olanları da bozulmadan korumak bu arazilerin kaybı ile oluşan sera gazı salımlarını da azaltacak ve yutak alanlarının da geri döndürülmesine yardımcı olacaktır. Elbette, tüm bunların başarılabilmesi için gıda sisteminde hayvansal ağırlıktan bitkisel ağırlığa geçiş yapılmasının yanı sıra gıda israfının önlenmesi de elzemdir.
- Arazi bozulması en çok doğaya yakın yaşayan, marjinal toplulukları tehdit ediyor. Ancak bu grupların da ekosistem restorasyonu ve korunmasına katkıda bulunacak çok şeyi var. Doğal alanlarında yaşamaya devam eden bu topluluklar bugün için kara alanlarının yaklaşık dörtte birine sahiptir. Nüfus olarak küçük bir grup olsalar da biyoçeşitliliğin yüzde 40’ı henüz bozuluma uğramamış bu alanlarda bulunuyor. Tüm dünyada sayıları 500 milyonu bulan bu grupları yerlerinden etmek yerine korumaya çalışmak, aynı zamanda kara alanlarının ve biyoçeşitliliğin de korunmasına yardımcı olacaktır.
- Dünya, araziyi korumak ve eski haline getirmek ile "her zamanki gibi iş yapmak (Business as Usual - BAU)" arasında zor bir seçimle karşı karşıya kalıyor. Bugünkü iş ve tarım yapma yöntemlerimizle sera gazı salımlarının yüzde 17’si ormansızlaşma, yanlış tarım uygulamaları ve toprağın bozulumu ile ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde yaşamaya devam edecek olursak çok da uzak olmayan bir gelecekte kendimizi besleyecek gıdayı üretebilmeyi de başaramayacağımızdan böcekler ve yosunlar gibi alternatif kaynaklara yönelmek zorunda kalacağız. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgede toprağın gittikçe fakirleşmesi alınan tarımsal ürün miktarını ve bu ürünün kalitesini de her geçen gün daha kötü biçimde etkiliyor. Böyle devam edemeyiz. Arazi bozulumunu ve kaybını önlemenin ötesinde, ekolojik tarım yöntemleri, yeniden ormanlaştırma ve meraları geri döndürme ile kaybettiklerimizi de geri alabilmemiz mümkündür. Ama esas çözüm bir yandan kayıplarımızı geri almaya çalışırken öte yandan elimizdekileri kaybetmemekte yatar.
Unutmayalım, cep telefonumuz olmadan yaşayabiliriz ama temiz su ve gıda olmadan uzun süre hayatta kalmamız imkansızdır. Yeryüzünün tüm kaynaklarını tüketip bozduktan sonra yosunlar ve böcekler gibi kaynaklardan beslenmeyi hayal etmek ancak bilim kurgu filmlerinde olabilen bir senaryodur. Benzer bir senaryo ile gerçek hayatta karşılaşacak olursak insan nüfusunun şu andaki seviyesinde tutunabilmesi mümkün değildir. Yeryüzündeki insan nüfusunun azalması elbette arzu edilen ve en makul çözümlerden biridir. Ancak bunun açlık, kitlesel ölümler ve savaşlarla değil, zamana yayılmış biçimde bizim alacağımız kararlar doğrultusunda oluşması doğru olan çözümdür. Yalnız biz böyle yaşamaya ve üretmeye devam edecek olursak doğanın bizim vereceğimiz kararı uzun süre bekleyecek halinin kalmadığını söylüyor Birleşmiş Milletler Raporu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder