“Dünya 4 derece ısındığında ne yapacaksınız?” diye sorduğumda pek çok kişi panik olmuş gibi görünse de aslında zihninin arkasında “açar klimayı evde otururum” fikri bulunduğundan kendini gerçekte fazla kötü hissetmiyor. O noktada “peki elektriğin aynı şekilde klimanızı çalıştıracağına emin misiniz?” dediğimde ise çoğu kişi inanmaz gözlerle bakarak “neden çalıştırmasın ki?” diyor. İşte esas problemimiz burada, başımıza gelecek belanın büyüklüğünü ne kadar anlatırsak anlatalım, kişilerin beyni bu denli büyük bir değişikliği hayal edemeyebiliyor. Ama biz gene de bir deneyelim.
Öncelikle sizlere hep ortalama sıcaklıkların artışından söz ediyoruz. Mesela küresel ısınmanın ciddi boyutlara ulaşmadığı geçen yüzyılın ortasında, İstanbul’un ortalama yaz sıcaklığı 29 dereceydi. Bu, yazın serin günler 26 derece, sıcak günler de 32 derece olurdu anlamına geliyor. Her yaz da 26 dereceden serin ve 32 dereceden sıcak birkaç gün bulmak olasıydı. Bugün ortalama sıcaklık 30 dereceye çıktı, yani sadece 1 derece arttı. Oysa sıcaklığın 35 derece olduğu günleri normal kabul eder olduk. 35 derecenin üzerine çıktığında “aşırı sıcak oldu” demeye başladık. Kısacası, ortalama sıcaklık 1 derece arttığı zaman en sıcak günlerin sıcaklığı normalden 3 derece daha sıcak olmaya başladı. Ortalama sıcaklık 4 derece arttığında ise uç sıcaklıklar 8-10 derece artabilir. Bunun bizim açımızdan anlamı da şu: İstanbul’da ortalama sıcaklık 4 derece artarak 33 derece olduğunda, havanın 40 derece olduğu bir günü normal karşılamak durumunda kalacağız. Hava 45 derece olduğunda “aşırı sıcak” kabul edilecek.
İşte derdimiz 33 veya 35 derece olan günlerle değil, bu 45 derece olan günlerle, çünkü o günlerde serin kalabilmek için herkes klimalara yüklenecek. Bildiğiniz gibi klimalar da elektrik ile çalışıyor. Ülkemizde elektrik enerjisinin en fazla tüketildiği zamana bakacak olursak bu genellikle Temmuz ayının son haftasına, yani serinletme ihtiyacının en yüksek olduğu döneme denk geliyor. Bu probleme bir de enerji üretimi açısından bakacak olursak karşımıza çok da istenmeyen bir durum çıkıyor.
Fosil yakıtlardan elde edilen enerji genelde yanma sırasında elde edilen sıcaklık ile dışarıdaki havanın sıcaklığı arasındaki fark en fazla olduğunda en yüksek değerine ulaşır. Bunun ötesinde çoğunuzun rastlamış olduğu gibi, sıcak günlerde otomobilin motoruna fazla yüklenecek olursanız, motor kendini soğutamamaya başlar ve su kaynatabilir. Aynı problem hem kömür ve doğal gaz yakarak enerji üreten termik santrallerde hem de nükleer santrallerde vardır. Yani, bu santraller kendilerini soğutmak için çevrelerindeki bir su kaynağına ihtiyaç duyarlar. Yazın sıcak günlerde bu su kaynağının sıcaklığı da yükseleceği için termik ve nükleer santrallerin de enerji verimleri düşer.
Dünya ortalama 4 derece ısındığında nükleer ve termik santrallerin verimlerinin bugüne kıyasla ortalama %3.3 azalacağı öngörülüyor. Kötümser hesaplarda ise bu azalmanın ortalamada %6.5 olabileceği düşünülüyor. Bunu şöyle düşünebiliriz, bir kömürlü termik santralde aynı miktarda kömür yakıyoruz, ama ürettiğimiz elektrik enerjisi %6.5 daha azalıyor. Bu da kömürlü termik santrallerden üretilen enerjinin %6.5 daha pahalıya gelmesi anlamına geliyor.
2019 yazı tüm Avrupa’nın sıcak hava dalgası ile kavrulduğu bir zamandı. Bu sırada Fransa’daki nükleer santrallerin verimi %8 azaldı. Eğer enerji üretimi ortalamada %6.5 düşecek olursa bu çok sıcak günlerde düşüş %9-13 aralığında gerçekleşebilir anlamına geliyor.
Unutmayın, yazının başında dediğimiz gibi, dışarısı 45 derece olduğu için siz klimalara yüklenerek serinlemeye çalışıyorsunuz ama enerji üretimini dayandırdığınız termik ve nükleer santrallerin enerji çıktısı da tam o gün %13 azalıyor. Yani arz azalırken talep arttığı için kısıntılar kaçınılmaz hale gelir.
Peki, neden güneş ve rüzgar enerjisinde ısrar ediyoruz? Çünkü özellikle yoğunlaştırılmış güneş enerjisi sistemleri en yüksek verime en sıcak günlerde ulaşıyor, yani talep artarken arzı da artıyor. Rüzgar enerjisi ise sıcaklıktan çok fazla etkilenmiyor. Güneş panellerinden elde edilen enerjide azalma görülse de bu termik ve nükleerdeki azalmaya oranla daha az. Yani enerji sistemlerimizi yenilenebilir kaynaklara yöneltecek olursak bu darboğaza girdiğimiz günlerde ihtiyacımız olan enerjiye de sahip olabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder