Küresel iklim değişikliği her geçen gün günlük yaşamımızın bir parçası olan bir problem halini alıyor. Bu problemin gelecekte daha da büyük felaketlere sebep olmaması için hepimizin ciddi anlamda adımlar atması gerekiyor. Ancak, bu konuda politik ve ekonomik sorumluluğa sahip kişiler aynı zamanda tüm bilimsel verileri de inceleyerek doğru sonuçlara varabilme imkanına sahip olmadıklarından karar verme mekanizmalarına, doğru ve gerekli bilimsel verileri sağlamak üzere 1988 yılında Birleşmiş Milletler'in iki alt kuruluşu olan Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) birlikte Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’ni kurdular. IPCC'nin temel görevi, iklim değişikliği alanında var olan tüm güncel bilimsel çalışmaları incelemek, bu çalışmaları koordine etmek için fikir üretmek ve sonunda da çıktıları toplayarak güvenilir ve anlaşılır bir biçimde insanlığın hizmetine sunmak olarak belirlendi.
IPCC kuruluşundan bu yana yaklaşık 6-7 senelik aralıklarla bilimsel alanda yayınlanan tüm rapor ve makaleleri inceleyerek iklim değişikliğinin geldiği durumu ve gelecekte beklenen değişiklikleri açıklayan raporlar hazırlayarak yayınladı. Bu raporlardan ilki 1990, ikincisi 1996, üçüncüsü 2001 ve dördüncüsü de 2007 yılında yayınlandı. Beşinci raporun yayınlanmasına da 27 Eylül'de başlandı.
IPCC'nin ana raporu iklim değişikliğinin nedenlerini ve sonuçlarını her yönüyle inceliyor ve bunun için oluşturulmuş üç ayrı çalışma grubu bulunuyor. Birinci çalışma grubu (WG1) iklim değişikliğinin bilimsel temellerini ve gelecekle ilgili modelleri inceleyerek bunu raporuna yansıtıyor. İkinci çalışma grubu (WG2) sosyo-ekonomik ve doğal sistemlerin iklim değişikliğinden nasıl etkileneceklerini, bunun sonuçlarını ve bu sonuçların kötü etkilerinin giderilmesi için neler yapılması gerektiğini tartışıyor. Üçüncü çalışma grubu (WG3) ise sera gazı salımlarının azaltılması için mümkün olan yolları ve diğer yöntemleri görüşerek raporlar üretiyor.
Birinci çalışma grubu (WG1) 24-26 Eylül 2013'de Stockholm'de toplandı. Bu toplantıya IPCC'yi oluşturan iki ana grup, yani iklim bilimciler ve devlet yetkilileri katıldılar ve bu toplantının sonunda ilk çalışma grubunun iklim değişikliğinin sebepleri ve gelecekte bizi nelerin beklediğine dair raporunu açıkladılar. Bu rapor hakkında unutmamamız gereken temel nokta, bu raporun bir bilimsel çalışma değil, bilimsel çalışmaların devlet politikalarının süzgecinden geçmiş bir özeti olmasıdır. Dolayısıyla da bilim insanlarının ortaya koymak istediği pek çok gerçek, devletler tarafından “telaşa sevk edici” bulunduğundan “sulandırılarak”, halkları korkutmayacak ve dolayısıyla da önlem alma zorunluluğu getirmeyecek bir seviyeye indirgeniyor. Tüm çalışma grupları arasında birinci çalışma grubunun raporu, iklim değişikliğinin nedenleri ve gelecekte bizi bekleyen değişiklikler üzerine en son bilimsel bulgulara dayanarak değerlendirmelerde bulunduğundan tüm raporların en önemlisi sayılıyor. Bu öneminden dolayı raporlar içinde en fazla tartışma yaratanı da bu rapor. Bu rapordan çıkan sonuç iklim biliminin çıkarımlarını yansıttığından, bu bilim kabul görecek olursa, olası kötü sonuçları engelleyebilmek için harekete geçmek ahlaki bir sorumluluk halini alıyor.
Bu bilgiler ışığında IPCC Birinci Çalışma Grubu raporunun ana bulgularını şu şekilde anlatabiliriz:
1. İklim değişikliği vardır, gerçektir ve her geçen gün etkisini daha da fazla göstermektedir.
2. İklim değişikliğinin sebebi bizim atmosfere yaydığımız karbondioksit ve diğer sera gazları ve yok ettiğimiz ormanlardır.
3. Biz atmosfere sera gazlarını serbestçe salmaya devam ettiğimiz müddetçe dünyanın iklimi de insanların yaşamasını zorlaştıracak biçimde değişecektir.
IPCC'nin 2007 yılında yayınladığı 4. Değerlendirme Raporu, iklim değişikliğinin “% 90 ihtimalle” insan faaliyetlerinden kaynaklandığını belirtmişti. Geçen ay açıklanan 5. Değerlendirme Raporu ise, bir önceki değerlendirmelerdeki kesinlik düzeyini artırarak 1951 - 2010 dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın, en az %95 ihtimalle insan etkinliklerinden kaynaklandığını söyledi. IPCC'nin 1992'den bu yana yayınladığı beş raporun her birinde kesinlik düzeyini daha da artırması yaşadığımız iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunun en önemli delillerinden biridir.
Bunun dışında IPCC'nin 5. Değerlendirme Raporu’nda öne çıkan detaylar şu şekildedir:
- Küresel ortalama yüzey sıcaklığı verileri, 1901-2012 döneminde yaklaşık ortalama 0.9°C’lik bir artış göstermiştir. Bu dönem boyunca yerkürenin hemen hemen tüm yüzeyi ısınmıştır.
- Geçen 30 yıl, küresel ölçekte 1850’den beri kaydedilen en sıcak ardışık üç 10 yıl, 21’nci yüzyılın ilk 10 yılıysa kaydedilen en sıcak 10 yıldır. “1850'den beri” sözünden anlamamız gereken “1841-1850 arası daha sıcaktı” değildir. Dünyanın ortalama sıcaklığı 1850 yılından beri düzenli olarak ölçülebilmektedir. Dolayısıyla da geçirdiğimiz son 10 yıl sıcaklık ölçebildiğimiz tarihteki en sıcak 10 yıldır.
- Direkt sıcaklık ölçümlerinden değil de ağaç halkaları gibi dolaylı yöntemlerle elde ettiğimiz verileri de analiz edecek olursak, Kuzey Yarım Küre’de 1983-2012 döneminin büyük olasılıkla son 800 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu göstermektedir.
- Grönland ve Antarktik buzulları son 20 yıllık dönemde azalmakta, kara buzulları ise neredeyse tüm dünyada küçülmeyi sürdürmekte ve Kuzey Kutup deniz buzu ve Kuzey Yarım Küre ilkbahar kar örtüsü alansal olarak küçülmelerini sürdürmektedir. Kuzey Kutup deniz buzu 2012 Eylül ayında tarihte ölçülen en düşük alana inmiştir.
- Küresel ortalama deniz seviyesi son 110 yılda 19 cm yükselmiştir ve küresel ortalama deniz seviyesi yükselmesini muhtemelen sürdürecektir.
- Birçok aşırı hava ve iklim olayında 1950’den beri değişiklikler olduğu gözlenmiştir. Küresel ölçekte soğuk gün ve gecelerin sayıları azalmış, sıcak gün ve gecelerin sayısı artmıştır. Dünyanın bazı bölgelerindeki sıcak hava dalgalarının sıklığında artış gözlenmiştir. Kuvvetli yağış olaylarının sayısı artmıştır.
IPCC'nin gelecekte iklimin nasıl olacağına dair senaryoları dört ana grupta toplanabilir. Bu senaryolar bugün sera gazı salımımızı neredeyse sıfıra indirmekten (en iyimser) şu anda aldığımız önlemler benzeri önlemleri almaya devam etmeye (en kötümser) uzanır. Küresel yüzey sıcaklığı değişikliği, 21. yüzyılın sonuna kadar, en iyimser senaryo hariç tüm IPCC senaryolarına dayanarak sanayi öncesi döneme göre 1.5°C’yi ve kötümser ve en kötümser senaryoya göreyse 2°C’yi aşacaktır. En kötümser senaryoya göre bu ortalama sıcaklık artışı 4.8°C’yi bulabilecektir. Bu senaryoların ilk üretildiği sene ile bugün arasındaki gelişmelere baktığımızda gittiğimiz yönün en kötü senaryodan bile daha kötümser olduğunu da eklemekte fayda var.
Yukarıda da yazdığım gibi bilimin esas bulguları bunlardan çok çok daha kötü, ancak uluslararası bir ortamda büyük güçler bilimin sesini en çok bu kadar çıkartabilmesine izin veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder