Tarım ve sağlıkla beraber vazgeçilmez diyebileceğimiz en önemli üç teknolojiden biri enerji üretimidir. Özellikle gittikçe daha fazla bilgisayar teknolojilerine dayanmaya başlayan günümüzde enerji üretim teknolojileri belki de bir adım öne geçmiştir. Ne yazık ki uygarlığımızı üzerine bina ettiğimiz enerji üretimi belki de uygarlığımızın sonunu getirecek yönde ilerliyor çünkü bir yandan enerji üretmeye çabalarken diğer yandan da doğaya oldukça büyük zarar veriyoruz.
Doğaya hiç zarar vermeden enerji üretebilmek mümkün mü? Hayır. Eğer bir mağarada yaşamıyorsak ve tükettiğimiz enerji ağaçların kopan dalları değilse ürettiğimiz her enerji mutlaka doğada bir değişikliğe neden olacaktır. O nedenle de her zaman en sürdürülebilir ve doğaya zarar vermeyen enerji türü tüketmediğimiz enerjidir diyoruz. Yani, daha az tüketim ve artan enerji verimliliği bizim ve gezegenin sürdürülebilirliği açısından en başta gelen çözümdür.
Ama günümüzün dünyasında 8 milyarı buna ikna etmemize imkan yok. O nedenle de ikinci en iyi çözüme doğru gitmek zorundayız. Her ne kadar “ikinci en iyi çözüm” desek de başta söylediğim gibi, bir mağarada yaşamadığımız müddetçe mutlaka bir zararımız olacaktır. Bilim insanları olarak bizim görevimiz bu değişik enerji üretim sistemleri arasından en az zararlı olanını belirlemektir. Bugün için en iyi ikinci rüzgar ve güneş kullanarak elektrik enerjisi elde etmektir. Hidroelektrik üretimi doğru yapıldığı müddetçe bir sonraki çözümdür. Ancak ülkemiz gibi su kaynakları gittikçe kısıtlanan bölgelerde hidroelektriğe güvenerek planlama yapmak sürdürülebilir değildir. Nükleer bunun ardından gelir, doğal gaz ve kömürden enerji elde etmek de en son ihtimaldir. Hatta eğer gezegenimizin sürdürülebilirliğinden söz ediyorsak kömürü bir enerji kaynağı olarak kullanmaya derhal son vermemiz gereklidir.
En iyi ikinciler olarak nitelediğimiz güneş ve rüzgarın da kullanıma göre artıları ve eksileri vardır. Ülkemiz açısından bakıldığında güneş enerjisi neredeyse her bölgede kullanılabilir ve nispeten ucuzdur. Yani çoğumuz çatımıza bir güneş enerjisi sistemi kurarak en azından sıcak su ve biraz daha fazla yatırımla elektrik enerjisi üretebiliriz. Ancak bu noktada çoğumuz konunun “yatırımı çıkartma” kısmına takılıyoruz. Haklısınız, herkes cebini düşünecek. Benim söylediklerim ise daha çok neyin mümkün olduğunu anlatmaya yönelik. Yatırdığınız parayı üç senede değil de on senede çıkartmayı göze alırsanız kendi enerjinizi bu şekilde üretebilmeniz mümkün. Elbette bunun için en iyi enerji olan tasarrufu ön plana çıkartmak gerekli.
Rüzgar ise bu denli kolay elektrik üretmiyor. O koca pervanelerin döndüğü direkleri dikmek ve o pervaneleri yerleştirmek oldukça zor bir iş. Dolayısıyla, bahçenize bir rüzgar tribünü dikmeniz o denli kolay ve ucuz değil. Ayrıca, bu büyük pervaneler oldukça nazlılar, fazla ve az rüzgarda çalışmıyorlar, oysa hava bulutlu da olsa az miktarda güneş enerjisi üretmeniz mümkün. Rüzgarın güneşe karşı bir avantajı ise geceleri de esmesi. Bir de teknik olarak rüzgar santralleri güneş santrallerinin yaklaşık iki katı ömre sahip.
Rüzgar santralleri de güneş santralleri de yapımı sırasında doğaya zarar veriyor. Ancak bu noktada bilim insanlarının yaptığı yaşam döngü analizlerine değer vermemiz gerekiyor. Yani 1MWh enerji üretmek için kullanacağımız çeşitli enerji kaynaklarının doğaya verdiği tüm hasar ne kadardır? Bu sorunun cevabı size yukarıda verdiğim sıralamayı getiriyor. Kömürü hemen kullanmaktan vazgeçmek zorundayız, doğal gaz ise oldukça hızlı hayatımızdan çıkartmamız gereken bir yakıt.
Ama bu sefer de karşımıza süreklilik sorunu çıkıyor. Kömürlü termik santraller doğaya çok zarar veriyor fakat 24 saat elektrik üretmemiz mümkün. Oysa güneş sadece gündüzleri, rüzgar ise sadece estiği sürece var. O zaman da bataryayla güneş ve rüzgarı depolamamız gerekiyor. Bu da hem çevreye verilen zararı hem de maliyeti artırıyor. Başka bir çözüm gerçekten mi yok?
Aslında var ama insanlığın gelecek için ortak çalışmasını gerektiriyor. Dünyanın bir noktasında herhangi bir anda güneş mutlaka var, bir yerlerde de rüzgar devamlı esiyor. Enerji hatlarını sadece ülke içinde ya da yakın ülkeler arasındaki yapılar olarak görmeyi bırakıp küresel düşünsek gece Grönland’daki rüzgardan üretilen elektrik ABD’ye yeter de artar bile. Gobi Çölü’ndeki güneş enerjisi üretimi Avrupa’yı güneş doğana kadar besleyebilir. İletimden kaynaklanan enerji kayıpları mı? CERN’e Avrupa senelerdir sadece Higgs bozonunu bulsun diye mi para akıtıyor sizce? Orada kullanılan süperiletken kablolar günü geldiğinde enerji sistemlerimizi de çalıştırmayacak mı?
Çözümler var, hem de çok. Pahalı olduklarını da çok düşünmeyin. Bu çözümler hem ucuzluyor hem de yaygınlaşıyor. Sadece dünya devletleri henüz sürdürülebilirlik ve doğa için değil zenginler ve savaş için para harcıyor. Parayı doğru alana aktaracak olsak çözülmeyecek sorun yok yeryüzünde. Yeter ki biz isteyelim.