1 Mayıs 2024 Çarşamba

Kimyasal olan her şey zararlı mıdır?

Bilgilerimizi nereden alıyoruz? Bu yüzyılın en önemli sorusu bu ve bu olmaya da devam edecek. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) her senenin başında iş dünyasının öngördüğü en büyük riskleri açıklıyor. Bu seneki listenin başında bilerek ya da bilmeyerek yanlış bilgilendirme vardı. Özellikle ChatGPT gibi yapay zeka tabanında çalışan dil programları ortaya çıktıkça internet ortamı da hızla bu yanlış bilgilerle dolmaya başladı.

Bizim de bu yanlış bilgilere inanmamızın ardında gittikçe zayıflayan eğitim sistemimiz var. Eskiden böylesi bir durumda açıp ansiklopediye bakan bir nesildik. Bugün YouTube ansiklopedinin yerini aldı, hem de çok kötü bir biçimde. Fransız Devrimi’ne uzanan ansiklopedi geleneğinde en azından bilginin doğru biçimde aktarılma sorumluluğu vardı. Oysa günümüzde başlıca sorumluluk YouTube’da bilgiyi yayan kişinin kendine olan sorumluluğu ve o sorumluluk da olabildiğince kışkırtıcı olarak daha fazla takipçiye ulaşabilmeyi kapsıyor. Bu tür görüntüleri bilgi ve mantık süzgecinden geçirmediğimiz zaman da makul bir tabandan gittikçe uzaklaşan sonuçlara varabiliyoruz. Bu, bolca seçim yaşanacak 2024 yılındaki politika için de geçerli, marketten aldığınız elma için de.

Konumuz sürdürülebilir üretim olduğundan politikadaki yanlış bilgilendirmeye dokunmadan elma gibi bir örneğin üzerine yoğunlaşacağım. Son zamanlarda YouTube’da marketten alınan bir elmanın üzerine oldukça sıcak bir su döktüğünüzde üstündeki parlak, mum gibi kaplamanın eriyip çıktığını gösteren videolara rastlamaya başladık. Bu görüntüler karşısında çoğu bilinçli tüketici araştırma yapmaya başladı. Nedir bu tabaka ve bize ne kadar zararlıdır? Bilim araştırmaya “zararlı mıdır?” sorusuyla başlar. Yani, “modern gıda sistemi bu nesneyi ürettiyse bu mutlaka zararlı bir şeydir” alt düşüncesinin temelinde komplo teoriciliği vardır ve bu her zaman sağlıklı bir kavram değildir. Şüpheci olmak iyidir ama bu şüphecilik araştırma sorusunun başındaki şüpheciliktir. “Zararlı mıdır?” sağlıklı bir şüpheciliktir çünkü bu sorunun cevabı “evet” ya da “hayır” olabilir. Ancak soruya “neden zararlı?” diye başlayacak olursanız yargınızı baştan vermişsiniz demektir. Bu ise doğru bir yaklaşım değildir.

Bilimde genellikle araştırmanın başında sıfır hipotezi olarak kabul edilebilecek bir yaklaşım vardır. Yani, elinizdeki elmayı elinizden bırakmazsanız yere düşmez ve o zaman da yerçekiminin düşen elmayı nasıl etkilediğini konuşmaya bile gerek kalmaz. Benzer şekilde, elmayı yemenin en ideal yolu, kendi elma ağacınızda hiç ilaç ya da suni gübre kullanmadan yetiştirdiğiniz elmayı, üzerindeki tozu attıktan sonra temiz bir suda yıkayıp ısırarak yemektir. Bu zaten tartışılan konu değil. Bundan sonraki adım, güvendiğiniz bir arkadaşınızın elma bahçesi olması ve çok uzak olmayan bu bahçeden size bir miktar elma göndermesidir. Burada bile iki önemli problemle karşılaşırız. Arkadaşınızın doğru üretim yaptığına ne kadar güveniyorsunuz ve elma bahçesine ne kadar uzaktasınız? Konuyu fazla uzatmayalım, kendi bahçenizde kendi elinizle elma yetiştirmediğiniz müddetçe bu tür soru işaretleri giderek daha fazla karşınıza çıkacaktır. Bunun üzerine bir de küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. Yani yediğiniz elma arkadaşınızın bahçesinden değil Çin’den bile geliyor olabilir. Bu küreselleşen gıda zinciri de beraberinde çok fazla ve değişik sorun getirir. İdeali bu küresel gıda sistemi midir? Bence değil. Her ülke kendisine yeterli gıdayı üretebilmelidir. Ancak bu hem teknik olarak mümkün olmayabilir hem de belki benim toprağım elmaya uygun değil de üzüme uygundur veya toprağı ve iklimi elmaya uygun olan bir yerden elma almayı tercih ediyor olabilirim. Bu noktada şunu bilmenizde fayda var, elmanın Çin’de üretilip buraya gelmesi ile Niğde’de üretilip İstanbul’a gelmesi arasındaki karbon ayakizi farkı düşündüğünüz kadar fazla değil. Ama, taşıma süresi çok fazla fark edebiliyor. Bu nedenle de küreselleşme ile birlikte gıda kayıpları çok artmış durumda. Yalnız buna sadece “gıda Çin’den geliyor” şeklinde bakmayın. Biz artık her meyve ve sebzeyi her mevsim yemek istediğimiz için o meyve ya da sebzenin yetiştiği noktadan bize ulaşması zor oluyor. Kışın yediğiniz domatesi İstanbul’da yetiştirmenize imkan olmadığı için o domates en az 1000 kilometre uzaktan kamyona yüklenip getiriliyor. Bu esnada da ciddi kayıplar yaşanıyor.

Gıdanın yaklaşık beşte biri tarladan sizin satın aldığınız markete ya da manava gelene kadar kaybediliyor. Gene beşte birlik bir kısmı da market rafında ya da sizin buzdolabınızda kayıp ya da atık hale geliyor. Durum böyleyken her gün 783 milyon kişi gece yatağa aç giriyor. Sağlıklı beslenmeyi düşünen siz, kendi elma ağacınızdan elma yeme planı yapabilirsiniz, ama dünyadaki 8 milyar kişinin tümünün kendi elma ağacından elma yiyebilme imkanı yok. Dolayısıyla bilim insanları bu büyük kayıp ve atığı azaltmaya çalışıyorlar. Elmanın üzerinde gördüğünüz o mumsu yapı da bu konuda bulunan güzel çözümlerden biri. Elmayı ince bir tabakayla kapladığınızda hem yolda zarar görüp çöpe gitmesini hem de rafta ya da buzdolabında çürümesini engelliyorsunuz. İdeali o tabaka mı? Elbette değil, ideali kendi elma bahçeniz ve kendi elmanız, ama o noktayı geçtik artık. O zaman soracağımız soru “peki bu tabaka sağlığa zararlı mı?” olmalı.

Bu tür kimyasallara hep şüphe ile yaklaşmamız gayet doğal. Seneler içerisinde o denli fazla oyunla karşılaştık ki artık neredeyse kendi ağacımızdaki elmaya güvenemez hale geldik. Ama burada doğru soruyu sormalıyız. Dürüst üretici ve dürüst taşıyıcı, ürünün üstüne dürüstçe hangi kimyasalların kullanıldığını yazıyorsa, bilim insanları da bu kimyasalları test edip sağlığa zararlı olmadığını ortaya koyuyorlarsa, bunca çabayı YouTube’da bu konuda gördüğünüz bir videoya dayanarak kötülemeniz doğru bir yaklaşım değildir.

Basit bir örnek: Elmayı kaplayan o katmanda yaklaşık 0,2 mikrogram kadmiyum var. Kadmiyum bir ağır metaldir. YouTube videosu da size içinde bu ağır metal olan katmanın insan sağlığına zararlı olduğunu söylüyorsa hemen inanma moduna giriyoruz. Ağır metal lafını daha önce duyduk. Ağır metallerin zararlı olduğunu biliyoruz. Bu katmanda da ağır metal olduğunu zaten kendileri söylüyorlar, o zaman konu kapandı, bu katman kötüdür. Peki bilim insanları bir de neye bakıyorlar? Normal bir elmanın içeriğinde sizce ne kadar kadmiyum var?? 1,2 mikrogram, yani yaklaşık o katmanda olanın beş katı. Kendi ağacımızdan aldığımız elmayı yerken uykumuz kaçıyor mu?

Kısacası, doğadaki her şey aslında zehirlidir. Zehri zehirli yapan hangi oranda tüketildiğidir. Bu konuda net bir bilgi sahibi olmadan YouTube videolarına güvenecek olursak kendi ağacımızdaki elmadan başka bir şeyi yiyemez duruma geliriz. Bu sizin için belki kabul edilebilir bir durum ama 783 milyon aç insana sürdürülebilir biçimde gıda ulaştırmaya çalıştığımız zaman kabullenebileceğimiz bir düşünce olmaktan çıkar.

Bu yazı Sürdürülebilir Üretim dergisinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder